|
Türkiye, vatanım, sevgilim

Türkiye, uzun bir hikâyenin adıdır. Bütün uzun hikâyeler gibi iyi ve kötü karakterleri içerisinde barındırır. Beyliğin her şeyiyle Osman’ın hakkı olduğunu bile bile Osmanoğulları’nı doğmadan öldürebilecek hamleyi yapmaya cesaret eden Dündar da bu hikâyenin bir parçasıdır; iş başa düşünce memleketi selamete erdirmek için tank egzozuna çaput sokan sıradan adam da.


Binlerce Anadolu çocuğunu robota çevirerek onları Amerika’nın askeri haline getiren Fethullah müptezeli de bu hikâyenin bir parçasıdır; İstiklal Harbi’nde Akbaş’a baskın verip 40 askerle koca Fransız cephaneliğini ele geçiren Köprülü Hamdi Bey de. İngiliz Muhipleri Cemiyeti açabilecek kadar gözü dönmüş itler de dâhildir bu hikâyeye; Anadolu’da cami cami dolaşıp “vurun yiğitler, namus günüdür” diyen Akif de.

Türkiye, beklenmedik sürprizlerin adıdır. Kenya’da bir koyun sürüsü çobanının üzerinde Türk bayraklı tişört görürsünüz. Güney Afrika’nın bilmem neresinde bir kabir bulursunuz üzerinde “Ebubekir Efendi” yazan. Sırbıstan’ın Niş’inde bir camii ile “Türkleri sonunda durdurabildik” heykelinin arasında 200 metre vardır. Makedonya’nın dağ köyünde bin yaşında bir teyze omzunuza yaslanıp hıçkıra hıçkıra ağlar Türkiye’den geldiğinizi öğrenince, kokunuzu içine çeker.

Türkiye, bitmeyen kavgaların adıdır. Aynı sandıklardan dağıtılan silahlarla sokakta birbirlerine kurşun sıkan kardeşlerin kavgasından tutunuz da her on yılda bir darbe yapan asker görünümlü çetelerin topyekûn milletle kavgasına kadar uzar bu liste.

Türkiye, varoluş mücadelesinin adıdır. 1071’de başlayan tarih çizgisinde bıkmadan, usanmadan, yılmadan verilmiştir bu mücadele. “Her şey bitti” denildiğinde Çelebi Mehmet çıkmıştır sahneye, “bu sefer yıkılır” denildiğinde Abdülhamit oturmuştur tahta. “Tamam, şimdi çözüldüler” denildiğinde Kuvay-ı Milliye fışkırmıştır Anadolu’nun mümbit topraklarından. Bir torbaya tıkılamamış, bir çuvala doldurulamamış, tarihin arşivlendiği rafta çürümeye terkedilememiş; çünkü var olmayı ve var kalmayı hep başarmış bir coğrafyadır burası.

Türkiye, fedanın adıdır. Savaşa giderken ailesine “beklemesinler” diyen adamdan öyle çok vardır ki… Adı bazen Ömer olur, bazen Halil olur, bazen Fethi olur, bazen Mehmet olur. Ve aklınıza gelen her şeyden vazgeçebilir bu adam. Anadan, arkadaştan, yardan… Evlattan, maldan, candan… Her şeyden…

Türkiye, geniş gönüllülüğün adıdır. “Şengal’de savaşan canlara selam olsun” yazdıktan 3 ay sonra “savaşa hayır” yazana gazeteci denebilir bu topraklarda. “Ben vazifemi yaptım, o tırlarda ne olduğunu dünyaya açıkladım” diyen pisliğe özgürlük savaşçısı denebilir. Parasıyla mezhepçilik yapana dış politika uzmanı denebilir. Memleketin sınırlarını korumak için askerimiz cephedeyken Türkiye’ye operasyon çekmeye çabalayana sanatçı denebilir.

Türkiye, vazgeçmemenin adıdır. Tarih, bu coğrafyada neyi biriktirdiyse ondan vazgeçmemek içindir bunca olan biten. Avrupa enstitülerinden aldıkları desteklerle o pis ağızlarından üzerimize kusanların bir türlü anlayamayacağı bir şeydir bu. “Her şeyi yaptılar, yaptık. Hala niçin vazgeçmedi bunlar” cümlesindeki çaresizliklerinde gizlidir meseleyi bir türlü anlayamamaları. Türkiye vazgeçmez. Belki erteler, belki bir müddet susar, ama vazgeçmez. Tarihin kaderi böyle tecelli etmiştir çünkü. Dünyanın iyiliği için Türkiye’nin vazgeçmemesi gerekir çünkü.

Türkiye, bir vatanın adıdır. Geceleri kalkıp üzerini örttüğümüz, geceleri kalkıp üzerimizi örten. Nöbetini tuttuğumuz ve sürekli nöbetimizi tutan. Dua ettiğimiz ve bizim için dua eden. Şairin “anlamazsınız, size anlatmak da istemem” dediği gibi diyeyim: Vatandır burası. Anlamazsanız, size anlatmak istemem.

Türkiye, sevgilinin adıdır.

#Türkiye
#Vatan
#Millet
٪d سنوات قبل
Türkiye, vatanım, sevgilim
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet