|
Anadolu unutmamış

Van’da kalabalık bir cadde üzerinde yer alan iş hanı önünde arkadaşların gelmesini bekliyordum. Gelen geçeni seyretmek keyifli. Burası dünyanın en uzun ikinci caddesi. Hiç dönemeç yok. Göl tarafından yukarı doğru ağır adımlarla yürüyen bir ihtiyar, selâm verdi ve adres sordu.

“Filancanın dükkânı buralarda mı?”

Yabancı olduğumu söyleyince yüzüme dikkatli baktı.

“Nereden geldin?”

“İstanbul’dan.”

“Ne güzel. Hoş gelmişsin. Bizim bir çayımızı kahvemizi içmeden mi gideceksin? Mümkünü yok bırakmam.”

Hava serin, mevsim kıştan çıkma gayretinde. Amcamız palto, ceket, hırka, yelek, gömlek hepsini üst üste giymiş. Gömleğin birinci düğmesini de iliklemiş. Kıyafeti baştan ayağa tertemiz.

Teşekkür ettim, arkadaşları beklediğimi, bir yere gitmek üzere olduğumuzu söyledim.

“Onlar da gelsin. Beraber yemek yer, çay kahve içeriz.”

Gideceğimiz yerde bekleyenler olduğunu, hatta beş dakika geciktiğimizi duyunca “Vallaha hiç olmadı bu” dedi, “Ta İstanbul’dan kalkıp gelmişsin, bir ikramda bulunmayacak mıyız şimdi?”

*

Trafik ışıkları pek önemsenmiyor burada. Kırmızının yeşilden farkı yok. Gelip geçen arabalar da yayalar da kafasına göre hareket ediyor. Öten kornaların işe yaradığı da söylenemez.

*

Tepsi kullanmadan, elleriyle on sekiz tane dolu çay bardağını taşıyabilen Dolayı Öztürk’ün 81 yıllık mekânında çay içtik. Rekoru yirmi bardakmış. İçeride duvarlar çerçevelenmiş gazete sayfalarıyla kaplanmıştı. Hakkında çıkan yazılar, haberler, röportajlar...

Duvardaki yazılardan biri şöyle: Van’da Çay İçmek... 1. Bardak: Bi çay ver menim babam. 2. Bardak: Rahmet baban bi tane daha. 3. Bardak: Gardaş tezele. 4. Bardak: De doldur da ne bağisan? 5. Bardak: Allah vekil içim yanıp. 6. Bardak: Yeter gardaş cırıldım. (Cırılmak: Patlamak, yırtılmak, kesilmek)

Cırılmadan, ceviz almak istediğimizi, nerede bulabileceğimizi sorduk.

Yakındaki peynirciler çarşısına bakmamızı tavsiye etti. “Orada filancayı bulun, selâmımı söyleyin.”

Dükkânı bulduk, Dolayı’nın arkadaşında ceviz kalmamış.

“Başım gözüm üstüne” deyip bütün çarşıyı dolaştığı hâlde bulamayan karayağız delikanlı, mahcubiyet içindeydi.

Çok zahmet verdiğimiz, vaktini aldığımız için biz o durumdaydık aslında.

“Sağlık olsun, bir dahaki sefere” dedik. Bu defa “Gelin yemek yiyelim” diye tutturdu. On iki kişiydik. Kalabalık olduğumuzu söyledik. “Olsun, ziyanı yok.” diye ısrar etti. Zor ayrıldık.

*

Doğubayazıt’ta muhteşem mimariye sahip İshak Paşa Sarayı ve yanındaki Ahmedi Hani Türbesi’ni ziyaret ettikten sonra, dönüş yolu üzerinde Çaldıran’a uğradık.

Kaymakam Hasan Hüsnü Türker kahve içmeye davet etti. “Şaşırmaya hazır olun” diyerek ilçenin yakınında kurulan bir seraya götürdü.

Altmış dönüm üzerine devlet teşvikiyle kurulmuş devasa tesiste topraksız domates yetiştiriliyor. Tendürek Dağı’ndaki kaynaktan gelen sıcak su sayesinde yılın her günü üretim yapılmakta. Ufak bir minare boyunca büyümüş domates fideleri.

Tonlarca domatesi nereye sattıklarını sorduk. “Antalya’ya satıyoruz. Bir de zincir marketlerden biriyle anlaştık, bütün domates ihtiyacını biz karşılıyoruz” cevabı geldi.

*

Van Gölü’nün etrafını bir hafta boyunca dolaştık. Gittiğimiz her yerde, tanıdık tanımadık kiminle iki cümle konuşsak, istisnasız hepsi çay kahve içmeye, yemeğe davet etti. Bir selâmlaşma yetiyor.

Ayrılırken her birimize bal hediye eden bir arkadaşımız, “Kusura bakmayın, az oldu” diyordu. İlahi Erdal Şahin, daha ne olsun? Güler yüzün yeter. Hemen belirteyim ki hikâyelerin baldan tatlı.

“Bir dahaki gelişinizde otelden yer ayırtmayın” diyen Sümeyye Ünlü kardeşimizi unutamayız.

*

Muş’ta iki gün boyunca bize rehberlik eden arkadaşımız Servet Şengül de, “Oteli boşverin” dedi, “hep beraber bize gidelim”. Kaç kişi olduğumuzu bile göre söyledi. “Evimiz geniş, çocuklar da çok mutlu olur.” Randevusuz misafirliğin unutulduğu ve yadırgandığı İstanbul... Duydun mu?

Bizim gruptan birinin “İstanbullu olduğuma hiç bu kadar utanmamıştım” cümlesi burada yerini buldu.

“Misafir on kısmetle

gelir, birini yer dokuzunu bırakır” buyurmuşlar.

Anadolu unutmamış.

#aktüel
#Van
#Ağrı
#Mehmet Şeker
1 yıl önce
Anadolu unutmamış
İsveç yapımı tanksavar AT-4 silahları PKK/YPG terör örgütünün saklandığı mağaralarda ele geçti
“İnsan Yayınevi/ni özlüyor”
Sosyal çürüme yazıları 9: Keriz silkeleme cumhuriyeti
“Tektif”
Tasarruf eğilimini mi artıracağız, tüketim eğilimini mi düşüreceğiz?