|
Hani o gece aklın da tam sırasıydı ya!

Biz, özgürlüğe doğan güneşlerin değerini biliriz.

Soğuk bir Temmuz gecesinden, umudun sıcaklığına uyanmanın değerini biliriz.

Mutlu haberler vermenin; dahası, almanın değerini biliriz.

“Merak etme anne iyiyiz; eve dönüyoruz.”

Dönmeyi düşünmeden gidenlerin ve dönemeyenlerin paha biçilemeyen değerini biliriz.

Özgürlüğün değerini, onu yitirmeden anladığımız için şükrediyoruz.

*

Çok şükür…

İşte yine 15 Temmuz.

Ve bir reklâm metniyle söze başladık.

Türk Telekom reklâmına ilk rastladığımda gözlerim dolmuştu.

Dönmeyi düşünmeden evden çıkıp gitmek ne demek…

Bazılarının evine dönememesi ne demek…

7’den 97’ye herkes anladı.

Bir “Temmuz gecesinin” soğuk olması, böyle nitelenmesi kimseye abes gelmiyor.

Evvelce bir “Şubat gecesinin” de aşırı sıcak olduğunu görmüş, idrak etmiştik.

İşin içine darbe yapmak isteyenlerin tankları, uçakları, silahları ve bombaları girince, mevsimlerin sıcaklıkla alakası kalmıyormuş.

*

Şimşek gibi evinden çıkanlardan biri de bizim Mustafa’ydı. Aslan yürekli Cambazımız.

Gümülcine doğumluydu. Menetler köyünden. Vaktiyle, düşmanı menetmesinden almış o ismi.

Mustafa, küçük yaşta tahsil için İstanbul’a gelmiş, burada bir hayat kurmuştu.

Evvelce yaz tatillerinde köyüne gidebilirken, askerlik zamanı gelince “Ben Yunan ordusunda asker olmam” diyerek pasaportunu yırtmıştı.

O günden sonra memleketine gidemedi.

Burada ise bir kimlik sahibi olamadı. Geçici ikamet tezkeresiyle senelerce idare etti.

Kâğıt üstünde vatandaş bile değildi ama vatanını korumak için göğsünü siper etti.

Hainlerin iki kurşunuyla şehit düştü.

İstedikleri kadar temizlesinler, yüzlerce yıl da geçse, Mustafa’nın aziz kanı Çengelköy’dedir.

Kaldırım taşlarını bile söküp yenileseler, asfaltı kazısalar, bu gerçek hiçbir zaman değişmez.

*

“Türkiye’nin Ulucamileri” isimli eserini çıkarmış, Ankara’da kitap tanıtımıyla beraber fotoğraf sergisini açmış, İstanbul’a dönüyorduk.

Bolu’da mola verdiğimizde “Bu kitabı çıkardım ya, artık ölsem de gam yemem” deyişini hiç unutmam.

Tanıyanların ondan sıkça duyduğu bir sözü de şehit olma arzusuydu.

Biliyormuş gibi, 15 Temmuz’dan bir gün önce de Çınaraltı’nda aynı isteğini tekrarlamıştı.

Neticeye bakarak diyebiliriz ki gönülden isteyince nasip oluyormuş.

Ya da nasip olacaksa, gönülden istenebiliyormuş.

Sırrına kim vâkıf?

*

Bu vatan için can veren hiçbir şehidimizin hakkını ödeyemeyiz.

15 Temmuz’da şehit olan tek basın mensubuydu Mustafa.

O gece telefonda konuştuk. Dikkatli davranmasını söylemiştim.

Bir anlamda “akıllı olmasını” tavsiye ediyordum. Bir dakika sonra vurulmuş.

“Hani o gece aklın da tam sırasıydı ya!”

*

Ben onun köyüne birkaç defa gittim. Annesi babasıyla, abisi, ablası ve diğer akrabalarıyla görüştüm.

Fakat o yaklaşık çeyrek asırdır memleketine gidemiyordu.

“Şu işin peşine düş artık, bir kimlik sahibi ol” diye ısrar eden yakınlarına son zamanlarda gülerek “Olacak, olacak” cevabını veriyordu, “yakında alacağım inşallah.”

Kimliği alınca, pasaportu da olacaktı.

Gazetenin bahçesinde bu konuyu konuşurken köyüne duyduğu hasreti bildiğimden, “General portunu al da hep beraber köyüne gidelim” demiştim, “Ne muhteşem bir dönüş olur.”

Sanıyordum ki ilk olarak koşa koşa köyüne gidecek.

*

Mustafa’nın gönlünde başka bir plan varmış.

“İlk önce Mekke’ye gideceğim” dedi.

“Sonra Medine’ye.”

Gönlümde kelebekler uçuştu. “Ooo” dedim “Vallahi yakışır. Harika olur.”

O devam etti…

“Oradan Kudüs’e…”

“Sonra da köye mi?”

“Yok” dedi, “köyden önce Bosna’ya. En son köyüme…”

#15 Temmuz
#Çengelköy
#Mekke
#Medine
2 yıl önce
Hani o gece aklın da tam sırasıydı ya!
Bu başarı hepimizin
Bin Kayrevan’dan bir Kayrevan’a
Herkeste bir ‘ben’ var, bir de ‘gerçeklik’…
Yatırım grevi
Gölge oyunu...