|
Teröristten gelen mektup

Kemal Bey’in cezaevinde niçin tutulduğunu anlamadığı fakat mahkemenin terör suçundan içeri tıktığı Kandil’in sadık aparatı eleman, Meral Hanım’a mektup yazmış ve “Benim oyumu istiyor musunuz? Beni nasıl ikna edeceksiniz?” gibi sorular yöneltmişti.

“O konuyu, söz verdiğimiz üzere kahvaltıda buluştuğumuz zaman konuşuruz” gibi bir cevap verileceğini ummuştuk.

Günler geçti, bir cevap verilmedi.

Soruya cevap vermek, davete icabet etmek, bizim kültürümüzde önemlidir hâlbuki.

Hele kişinin oyuna talipseniz, biraz da pohpohlamanız, gönlünü hoş tutmanız gerekir.

Yoksa mektuptan maksat, -kafası iyi çalışan bazı yorumcuların dediği gibi- cevap almaktan ziyade, muhatabının elini rahatlatmak, nasıl mecbur kaldıkları mazeretini ortaya sermek miydi? Bir fırsat vermek, imkân tanımak için mi yazıldı o açık mektup?

Öyle bir niyet olmasaydı, mektup zarfa konulup posta ile de gönderilebilirdi. Yoksa pulu yalamak mı zor geldi? Ne çok ihtimal var!

Yoksa yoksa… Cevap kapalı zarfla mı verildi? Yahut telgraf mı çekildi? “Kemal Abin gelince seni salacak stop. Biz de karşı çıkıyormuş gibi yapacağız, merak etme stop. Bir dost. Stop.”

Yanılıyor olabiliriz, belki de ‘istop’ nereden bilelim!

GEL BAKALIM

Muharrem İnce aday olmuş. Hakkıdır. Ne de olsa tecrübesi var. Siyasette tecrübe ne kadar önemlidir, herkes takdir eder. Misal, Erdoğan.

Adaylık İnce’nin hakkı ama biz de merak ettik. Bizim de merak etmek hakkımız… Konu şu:

Kim “Gel bakalım Muharrem” dedi?

Kimse demediyse, nasıl oldu? Belki de partilileri toplanıp “Git oraya Muharrem” dediler.

TAVİZLERİN HADDİ HUDUDU YOK

Dilimizde “Her ne pahasına olursa olsun” diye bir kalıp var. Daha doğrusu ‘anlayış’.

Kemal Bey tamı tamına o kalıba oturdu. Her ne pahasına olursa olsun adaylığı almak istiyordu. Kafasına koymuştu. O sebeple vermediği taviz kalmadı. Kim ne isterse tamam dedi. Yeter ki adaylığa engel teşkil etmesin.

Cumhurbaşkanı yardımcılığı mı? Tamam.

Bakanlık mı? Hay hay. Kaç tane istiyorsunuz?

Milletvekilliği mi? Peki, kabul. Size ne kadar lazım? Vaziyeti kaç vekillik kurtarır?

Kendi aleyhine konuşanlara bile tebessüm etti. Aynı zamanda tahammül.

Hakareti bile sineye çekti.

Yerenleri görmedi, duymadı.

Yeren yersin, kötü konuşan konuşsun, yeter ki adaylığa karşı çıkmasın.

Herhalde o yüzden, Saadet Partisi önünde, sakallı amca tarafından, kandil akşamında, alkışlar ve çığlıklar, ıslıklar arasında, adaylığı açıklandığında coştukça coştu. Orada dikilen parti liderleri arasında tek yüzü gülen o idi. Seçimde aday olmuş değil de seçimi kazanmış gibiydi. Sanki öyle hissediyordu.

KOLON KESMENİN CEZASI

“Kolon kesenin kolu kesilsin” diyen arkadaş. Yüzde yüz haklısın. Fakat maalesef erken. Fırınların çok ekmek çıkarması ve bizim de onların hepsini son lokmasına kadar yememiz gerekir. İhtimal, o bile yetmez.

BİN YILIN SÖZÜ

Bu deprem asrın felaketiyse… Hatta bin yılın felaketiyse… Bütün sevdiklerini kaybetmiş genç mühendisin şu cümlesi de aynı ölçüyle değerlendirilmeli:

“Konuşacak çok söz var fakat konuşacak kimse kalmadı.”

*

Annem öldü, kime sarılayım

Babam enkazda kaldı, kime danışayım

Bu bir deprem değil, kıyamet sanki


Eşim yok artık, yavrum kayıp, kimle konuşayım

Söylenecek söz çok ama kime anlatayım

Kaldım çöl ortasında kuru bir kütük gibi

#Siyaset
#Meral Akşener
#Muharrem İnce
#Saadet Partisi
#Deprem
#Asrın felaketi
1 yıl önce
Teröristten gelen mektup
İyi Ki Varsınız
Bir Başka Mesele: Neden cinsiyet değiştiriyorlar?
Birliğe çağrı
Adamın adı Filistin
Dünya bu gençlerle güzelleşecek