|
“Farklı bir şey yok, ilerleme de yok”

Bir ay kadar önce üst düzey bir güvenlik yetkilisi ile Suriye’nin Kuzeyi, Fırat’ın doğusu için muhtemel senaryolar üzerinde konuşuyorduk.

Muhatabım,
“Yakında orayı vurabiliriz”
diye yekten bir cümle kurdu.


Cümle şaşırtıcı değildi ama mahiyetini anlamak için biraz daha konuşmamız gerekiyordu.

ABD ile yürütülen müzakerelere dair
‘iyimser senaryolardan’
söz ettim.

Güvenli Bölge konusunda ABD’nin başka ülkelerden aradığı desteği bulamadığı için Türkiye’ye yöneldiği söylentilerini, YPG’nin bu bölgeden çıkarılması konusunda iki ülke arasında bir mutabakat oluştuğu iddialarını gündeme getirdim.

Konuştuğum kişi, bu söylediklerimin hepsine olumsuz anlamda kafa salladıktan sonra şöyle bir cümle ile konuyu noktaladı:

“ABD ile yakın olmaya çok uzağız!”
Biz bu konuşmayı yaptıktan birkaç gün sonra, Türkiye adına Kuzey Suriye’deki aşiretlerin liderleriyle yeni görüşmeler yapıldığı, Özgür Suriye Ordusu’nun komutanlarına
“Her an hazır olun”
talimatının verildiği, bir yandan da TSK’nın sınıra doğru yeniden yığınak yapmaya başladığı yönünde haberler dolaşıma girdi.

Özellikle sınırdaki Tel Abyad ile Rasuleyn kentlerinin Türkiye tarafında yaşanan bu hareketlilik, ABD’nin istihbarat araçları tarafından da yakından izleniyordu.

Sonucun nereye varacağı konusunda endişeler yaşamaya başlayan ABD makamları, hamle yapmaya karar verdi.

Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey Ankara’ya geldi.

Eşzamanlı olarak Türkiye’ye gözdağı verme niyetiyle yapıldığı belli olan ikinci bir gelişme karşımıza çıktı.

Jeffrey başkanlığındaki ABD heyetinin Suriye konusunu görüşmek üzere Türkiye’ye geldiği sırada, CENTCOM komutanı da Kobani’ye giderek orada, YPG’li Şahin Cila ile görüştü, poz verdi.

YPG’nin yayın organı için bir de demeç patlatan CENTCOM komutanı McKenzie, Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yapacağı muhtemel bir harekatın
‘sonuçları olacağını’
söyleyerek örtülü bir tehdit cümlesi de kurdu.

James Jeffrey’in Ankara’ya gelmesinin, eş zamanlı olarak CENTCOM komutanının Kobani’den resim vermesinin ne anlama geldiği konusunda uzun uzun kafa yormaya gerek yok.

Amaç, Türkiye’nin harekete geçmesini bir şekilde, bir kere daha önlemek.

Bu nedenle Ankara’ya yapılan bu ziyaretin de, 2014’ten beri sürekli bir şekilde kendisini tekrarlayan
‘oyalama’
stratejisinin son ayağı olduğu anlaşılıyor.

Önceki gün Jeffrey ve ekibi, Milli Savunma Bakanlığı’nda bakan Hulusi Akar ile üç saat süren bir toplantı gerçekleştirdi.

Devamında askeri heyetlerin Güvenli Bölge için müşterek çalışma yapmasına karar verildi.

Bakan Akar’ın Jeffrey ile yaptığı görüşmeden sonra yapılan açıklamada Türkiye’nin tutumunu da yansıtan şu üç başlık öne çıktı:

-Fırat’ın doğusunda Türkiye ve ABD’nin koordineli bir şekilde birlikte güvenli bölge tesisi,
-PKK/YPG terör örgütü unsurlarının güvenli bölgeden çıkarılması, ayrıca, bölgedeki mevzii ve tahkimatın imha edilmesi ve ağır silahların toplanması,
-Yerinden edilen Suriyeli kardeşlerimizin evlerine dönmeleri için gerekli şartların oluşturulması,

Bunlar Türk tarafının talepleriydi ama ABD’nin bu taleplere yakınlaşma gösterdiğine dair bir işaret var mıydı acaba?

Bu temasların detaylarına hakim olan bir başka üst düzey yetkiliye
“Güvenli Bölge konusunda bir anlaşma var mı? Yeni öneriden söz ediliyor, doğru mu
” diye sordum.

Muhatabım soruma iki kısa cümle ile karşılık verdi:

“Farklı bir şey yok. İlerleme de yok.”
Bir nevi yazının başlarında aktardığımız
“Yakın olmaya çok uzağız”
cümlesinin bir başka yetkili isim tarafından teyidi oluyor bu cümle.

İşin aslı, her şey dönüp dolaşıp bir şekilde başladığı noktaya geri dönüyor. ABD’nin Pentagon üzerinden yürüttüğü bir Kuzey Suriye politikası var ve bu politikadan vazgeçmiş değil.

Türkiye ise bu projenin kendisi için hayat memat derecesinde bir tehdit olduğunu düşündüğü için, direnç gösteriyor.

Net olan durum, Fırat’ın doğusu için şartların yeniden 14 Aralık öncesine dönmüş olması.

14 Aralık’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinde Suriye’deki ABD askerlerini çekme kararı alan Trump, daha sonra
‘içeriden’
gelen baskılar yüzünden bu kararından vaz geçmişti.

Erdoğan ise, o görüşmeden sonra tarihini bile vermeye başladığı müdahale seçeneğini tehir etmiş, beklemeye karar vermişti.

O halde, Trump’ın kararına rağmen ABD askerinin çekilmemesi, Güvenli Bölge fikrinin de Türkiye’nin kabul edebileceği bir mutabakata dönüşmemesi demek, Türkiye için müdahale şartlarının 14 Aralık öncesine dönmesi demek olmuyor mu?

#Recep Tayyip Erdoğan
#ABD
5 yıl önce
“Farklı bir şey yok, ilerleme de yok”
Anayasa: Demokratik yol haritası
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..