|
Libya anlaşmasına kim çomak soktu?

Dün Sabah Milli Savunma Bakanlığı’nda Bakan Hulusi Akar’la kahvaltıda bir araya geldik.

‘Kahvaltı’
deyip az duralım.
Akar, bizlerle tokalaşıp masaya oturur oturmaz, salona gelmeden önce aldığı
‘bomba haberden’
söz edince, antenlerimizi sabit konuma aldık.

Acaba nasıl bir haberden söz ediyordu?

Ciddi bir yüz ifadesiyle başlayan cümleler, karşılıklı gülüşmelerle sonuçlandı.

Meğer o bomba haber, Amerika’da yaşayan ünlü Türk doktor Mehmet Öz’ün
“Kahvaltı yasaklansın”
çıkışıyla ilgili imiş.

Anladığım kadarıyla, kahvaltı atlamamaya özen gösterdiği için, kendisi de bu haberi şaşkınlıkla karşılamıştı.

Kahvaltılar bittikten sonra ağırlığı Libya ile ilgili gelişmelere odaklı sorular topluca alındı ve Hulusi Akar, benim yönelttiğim,
“Libya’da ne işimiz var sorusuna kendi açınızdan nasıl yaklaşıyorsunuz”
sorusuna yanıt vererek söze başladı:
“Orası yıllarca vatan toprağı olarak kullanıldı. Türk asıllı bir nüfus var. Libya burnumuzun dibinde, denizden sınırdaşımız, bizim duyarsız kalmamız söz konusu olamaz”
dedi.
“BM Güvenlik Konseyi tarafından tanınmış bir hükümetten söz ediyoruz. Biz de doğal olarak onun yanında yer alıyoruz. Niye orada bulunuyorsunuz sorusu havada kalıyor”
diye devam etti.
ATEŞKES BİTTİ Mİ?

Libya özelinde bugün için en önemli soru Bakan Hulusi Akar’a soruldu.

Türkiye ve Rusya’nın 12 Ocak gece yarısından başlamak üzere yaptığı ateşkes çağrısı ne durumda?

Akar, ateşkesin bittiği yönünde çıkan haberleri yalanladı, sahadan kendi iletişim kanalları üzerinden aldıkları bilgileri de dikkate alarak,
“Sahada ateşkesin bittiğine yönelik haberler doğru değil. Arazide bunun karşılığı yok”
yanıtını verdi.

Pazartesi günü, Moskova’da saatler süren müzakerelerin ardından, olumlu bir atmosferin oluştuğu düşünülürken, ertesi sabaha Hafter’in anlaşmayı imzalamadan Rusya’yı terk ettiği haberine uyandık.

Neden böyle oldu sorusuna geleceğiz ama önce şu notu aktaralım.

Ankara, Libya’da taraflar arasındaki sorunu müzakereler yoluyla çözüme kavuşturma iradesini koruyor.

Bu anlamda umutlar 19 Ocak’ta yapılacak olan Berlin zirvesine taşınmış durumda.

Milli Savunma Bakanı da bu zirveye atıf yaparak,
“Oradan bir sonuç çıkacaktır”
ifadesini kullandı.
BU SABOTAJIN ARKASINDAN DA AYNI ÜLKE ÇIKTI: BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ

Her durumda Ankara’nın Rusya ile birlikte aldığı Libya inisiyatifinin geldiği noktanın, Türkiye için hem niyet, hem de aksiyon anlamında avantajlı bir iklim ürettiği söylenebilir.

Tezkere kararının Meclis’ten çıkarılmasıyla Trablus’un korunması için her yolun deneneceği mesajının verilmesi, ‘
caydırıcı’
niteliğiyle önem taşıyor.
Diğer yandan, tezkere çıktıktan hemen sonra Putin’in İstanbul ziyareti iyi bir şekilde değerlendirilerek, Libya dosyasının
‘diplomasi yoluyla çözüme kavuşturulması’
yönünde güçlü bir
‘niyet beyanı’
ortaya kondu.
Hafter’in Moskova’da tam da bir anlaşma çıkacak denilen noktada
“sabaha kadar süre istemesi”
üzerine o gece ne oldu da böyle oldu sorusu akıllara geldi.

Hafter’i Moskova’yı terk etmeye zorlayan aktör kim/kimler idi.

Bakan Akar, işin bu kısmıyla ilgili isim vererek herhangi bir değerlendirme yapmadı, ancak Ankara’da bu sabotajı yapan ülkenin Birleşik Arap Emirlikleri olduğu yönünde bir kanaat olduğunu söyleyebilirim.

Benzeri bir yaklaşım Libya’da da olduğu için olsa gerek, Libya Devlet Yüksek Konseyi Başkanı Halid el-Mişri’den,
“Libya’da ateşkese Birleşik Arap Emirlikleri engel oldu”
şeklinde bir açıklama geldi.

Hafter’e en fazla silah desteği veren ülkenin Birleşik Arap Emirlikleri olduğunu biliyoruz.

Bunun üzerine Dubai yönetiminin Ankara’yı her adımında gölge gibi takip etmesini, Türkiye’nin aldığı inisiyatifleri zehirlemek için hemen karşı atağa geçmesini ekleyince fotoğraf netleşiyor.

Libya’daki ateşkes çabalarını Türkiye ve Rusya’nın ikili olarak domine etmesinin o çevrelerde nasıl bir rahatsızlık uyandırdığını da ayrıca akılda tutmakta fayda var.

BARIŞ PINARI BÖLGESİNE 150 BİN SURİYELİ ‘GÖNÜLLÜ’ OLARAK GERİ DÖNDÜ

Milli Savunma Bakanı Akar’ın açıklamalarında Suriye ve Barış Pınarı Harekâtı bölgesindeki son gelişmelerde epeyce bir yer tuttu.

Türkiye’nin YPG’den temizlediği bölgelere şu ana kadar 150 bin civarında Suriyeli gönüllü olarak geri dönmüş.

‘Gönüllü’
ifadesinin altını çizelim.

Çünkü işin diğer ucunda rejimin kontrol altında tuttuğu bölgelerden kaçan insanların, ağır şartlarda hayatta kalma mücadelesi veriyor olmalarına rağmen Esed’e güvenmedikleri için geldikleri yerlere geri dönmek istememeleri gibi bir gerçek var.

Bunun ne anlama geldiği ortada.

Suriye savaşının başından itibaren ülkelerini terk eden insanlara, geri dönme umudunu verebilen tek ülke Türkiye.

Bir başka deyişle insanlar, sadece Türkiye’nin güvenli hale getirdiği bölgelere geri dönüş için gönüllü şekilde hareket ediyorlar.

Paradoksu görüyor musunuz?

#Hulusi Akar
#Barış Pınarı Harekatı
#Suriyeli
#Hafter
4 yıl önce
Libya anlaşmasına kim çomak soktu?
Kara dinlilerle milletin savaşı
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!