|

Bir deniz ne kadar derin olabilir?

Bir çocuk ne kadar yürüyebilir?

Ufuk bu kadar karanlık,

Umut bu kadar uzakta

Olabilir mi?

Cepheden bozgun haberleri geliyor; anlaşılan bizimkiler yeniliyor.

Bir kara duman her yanı sardı.

Ha geldiler, ha gelecekler.

Gelsinler ki bu zalim bekleyiş bitsin.

Çatlasın mermer ve kulağın zarı. Matkap duvarı delsin.

İnsan bir haberin önünden, bir devin nefesinden nereye kaçabilir?

Geldiler ve saat durdu.

Duran bir saatin, kuruyan bir ağacın, çekip giden bir suyun karşısında ne söylenebilir?

Bunlar olacak. İşkence, kıyım, her tür alçaklık...

Kemikten sıyrılan etin, patlayan gözün ve yüzülen derinin acısı.

Bunlar olacak bekleyelim.

Bekleyelim ki gün ışısın.

Aptallar gereğinden fazla güç kullandılar. Bilmediler ki insanoğlu acıya da direnir. Bir noktadan sonra artık duymaz olur.
Ve onu korkutacak, ürkütecek bir şey kalmamıştır.

Vücutta ne kol, ne bacak, ne et, ne tırnak. Böbrek ve dalak.

Sade bir yürek kalmıştır.

Toplu atınca yürekler, gümbürtüsü arş-ı âlâyı tuttu.

Sen say İsrafil’in Sûr’u öttü. Zalimler helâk oldu.

Rahmet indi. Saat çalışmaya başladı, su geri geldi, ağaç yeşerdi.


Mustafa Kutlu, Fırtınayı Kucaklamak (Dergâh Yay., 2019).

#Aktüel
#Mustafa Kutlu
#Edebiyat
7 ay önce
Ses
Şah Cihan’ın penceresinden...
‘Mutlaka döneceğiz’ ya da Nekbe’dir yaramızın adı
O güne geri dönmek
‘İletişim aklı’
Bir sen bir ben bir de aile