|
Arz-ı Mev‘ûd Tevrat’a ne zaman eklendi?

Mendenhall “Arz-ı Mev’ud Tevrat’a ne zaman eklenmiştir?” sorusuna mahsus ilk tespitlerini
Musa
-
Sina Akdi’nden Kutsal Siyaset
uygulamalarına geçişin resmî tarihi olarak belirlediği M.Ö. 1020-1000’den yapar.
Tahminen Yeşu’nun M.Ö. 1200; Talut’un 1020-1000; Davud’un 1000-960; Süleyman’ın 960-922, Yoşiyu’nun 642-609 tarihleri arasında
kral
olduklarını tespit eden Mendenhall’in söz konusu tarihe itibar etmesinin nedeni, Yeşu’dan sonra Filistinlilerin el koyduğu
Ahit Sandığı’nın Nebi Samuel
zamanında
Talut
tarafından geri alınıp, Davut tarafından Kudüs’e getirilmesi ve Süleyman tarafından mabede konulması nedeniyledir.
Burada şari’ emriyle peygamber olduğuna inandığımız Hz. Davud’u değil, Mendenhall’in -bizdekiyle benzerlikler taşıyan ama aynısı olmayan- Kral Davud’unu esas aldığımızı belirterek, Ahit Sandığı’nın
ne olduğunu da söyleyelim:

Tanrı’nın Tahtı, Antlaşma Sandığı, Tâbûtü’l-ahd, Tâbûtu Sekine vb. isimlerle de anılan ve Tanrı’nın emriyle yapılan Ahit Sandığı başta Hz. Musa’ya verilen on emrin yazılı olduğu taş levhaların, sonra altından yapılmış man testisi ile Hz. Harun’un değneğinin de içinde saklandığı sandıktır.

Davud’un Ahit Sandığı’nı getirdiği ve kendi krallığının başkenti olarak ilan ettiği Kudüs, aynı zamanda Yebusîler’in (Amuriler’in) de şehridir. Mendenhall bu nedenle Sandığın Kudüs’e getirilmesini eski Yehovacı geleneklerin yanı sıra Yahovacı olmayanların da (Yebusîler vd.) Kudüs’te geleceklerinin olduğuna dair “önemli bir sembolik deklarasyon olarak” niteler ve şunları söyler:

“Ahit Sandığı’nın kutsallığı, Sina rivayetlerine bu dönemde yapılan edebî eklemelerle güçlendirilmiş olabilir; burada Musa, Harun’un oğulları ve yetmiş kabile aksaçlısı, bu sandığın doğru tasarımı ve yapımı ile ilgili bir vahiy almak üzere Sina Dağı’na çıkarlarken betimlenir, (Tevrat, Çıkış 19:3 ve 34:29 bölümleri arasında) Musa, Sina Dağı’na Yehova ile buluşmak üzere belki sekiz ya da dokuz kez yolculuk yapar. Fakat hikâye öyle tahrif olunmuştur ki yukarıya kaç kez hatta ne sebeple çıktığını söylemek imkansızdır. Bazı ayetlerde belirtilen Musa’nın çıkışına karşılık gelen bir iniş bulunmaz, bazen de bir çıkış basitçe önceki bir çıkışının üzerine bindirilir ve böylece yukarıya bir kez çıkmasına rağmen iki kez çıkmış gibi bir izlenim yaratılır). Kutsal siyaset ile bağlantılı birçok teknik de yalnız Kudüs’ün Davudî rejimini desteklemek için değil, aynı zamanda da krallıktaki İbranî olanlar ve olmayanlar arasında ilerideki birliğin sağlamlaşması için de kullanıldı. Bu kutsal siyasetin en azından üç büyük yansıması, İbranî Kitab-ı Mukaddes’inde izlerini bırakmıştır.”

Bu üç izi İbrahim ve Tanrısı, İlk Yehovacı olarak İbrahim ve Ebedi Sözleşme başlıkları altında inceleyen Mendenhall şu çok çarpıcı sonuçlara ulaşır.

İbrahim’i İsrail’in atası olarak tasvir eden rivayetlerdeki hiçbir ayetin, “İbrahim’den bahsediyor olsa bile” Kral Davut’tan önceye tarihlenemeyeceğini söyleyen Mendenhall, bu tespitini “Hatta ilk Yehovacı manzumeler ’ortak ata’ olarak Yakub’u işaret ederler (ki), ismi İsrail ile anlamdaştır” dedikten sonra konuyu yönlendirmeler eşliğinde şöyle açar:

“Örnek olarak, Tekvin 49:2; Tesniye 33:28 ve Sayılar 23:7 ila 24:5’teki arkaik manzumelere bakın. Tekvin 23:28 neden ‘Yakub’ ile ‘İsrail’in eşanlamlı olduğunu açıklayan hikâyenin bir kısmını içerir? Çoğu kavim topluluklarında herkesin gönül rahatlığı ile kabul edebildiği ortak ata, sembolik olarak farklı grupları kaynaştıran şeydir. Bunun biyolojik akrabalık ile bir ilgisi yoktur.” Bunun devamında ise “Arz-ı Mev‘ûd Tevrat’a ne zaman eklendi? sorusunun en ilginç cevabını da ihtiva eden ilmî kanaatlerini şöyle kaydeder:

“Ne var ki, İsrâilli olmayanların ani biçimde Dâvud’un krallığına katılmaları daha kapsayıcı bir ortak ata bulunmasını gerektirmiştir. Hem Yehovacıların, hem Yehovacı olmayanların kabul edebileceği bir atadır bu.

İbrahim adındaki bir adam ile ilintili rivayetler bu ihtiyacı karşılamaya uygundur: bunu hem Yehovacılar hem de olmayanlar kendi müşterek kültürel atalarına uygun bulurlar. Bu durum, Dâvud’un krallığındaki herkesin hem Musa öncesi hem de Sina öncesi ortak bir kültürel mirası tanımasını mümkün kılar. İsrâil köylüleri ile İsrâilli olmayan kentliler arasındaki iki yüz yıllık uyumsuzluk, artık resmî biçimde aşılmış ve iyileştirilmiştir. Siyasi yapılaşma ile ilintilenince de İbrahim geleneği, Musa-Sina geleneğinin ötesine geçer.”

Mendenhall’ın ele alış biçimiyle İbrahim’in ortak ata olarak icadının İbranilere değil Yebusîlere ait olması ise konunun bir diğer can alıcı yanıdır.

Buradan devam edelim inşallah.

#Aktüel
#Tarih
#Din
#Ömer Lekesiz
6 ay önce
Arz-ı Mev‘ûd Tevrat’a ne zaman eklendi?
İyi Ki Varsınız
Bir Başka Mesele: Neden cinsiyet değiştiriyorlar?
Birliğe çağrı
Adamın adı Filistin
Dünya bu gençlerle güzelleşecek