|
“Bu mu bizim ahlakımız?”

Malum kadın gazeteci, bir televizyon programında Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği için tutuklandı.

Her ne maksatla ve her ne şekilde yapılmış olursa olsun hakaretin mazur görülmesi, aklen ve hukuken mümkün değildir.

Bu yüzden mezkûr olay, akıl sahiplerinin tepkisine neden olurken, adlî kovuşturmayı da tereddütsüz olarak hak etti.

Şimdi ise onun hakkı olan şeye layıkıyla uğratılmasını bekliyor ve doğru kararın verilmesi için yargı sürecinin de selameti adına susmayı tercih ediyoruz.

Fakat televizyon ekranından teatral düşünme biçiminin değil, bile isteye sahnelenmiş bir senaryonun ürettiği bir gülme var ki, işte bunu konuşmak durumundayız.

İktidara düşmanlığı herkesin malumu olan bir sunucusuyla, programının konukları olan ana muhalefet partisinin biri yetkili diğeri etkili iki milletvekili, kadın gazeteci senaryodaki hakaret repliğini söylerken, -önceden düşünülmüş bir efekt desteğiyle- gülüyorlar.

Bu gülmede, güldürme özelliği taşıyan söz, jest ya da mimiklerin güldürmesinden söz edilemeyeceği gibi, insanın sevgisini ve merhametini kelimelerden çok daha etkili olarak ifade eden bir tepki biçiminden de elbette söz edilemez.

Öte yandan o gülme, güldürme maksadı taşıyan bir kurguya denk düşmediği gibi, esprili birilerinin espri yapma çabasına da denk düşmüyor. Çünkü espri zekânın zekâtının mizah yoluyla ödenmesidir; planlanan bir şey değildir, hayattan biriktirilen çeşitli durumların tek bir ilişki içinde kendiliğinden sembolleştirilmesidir.

Bu durumda mezkûr gülmeden, planlanmış siyasi bir tutumla, onun yol açacağı sonuçlara dair peşin bir gülmeyi anlayabiliriz.

Zira siyasi rekabet gereğince birilerinin mağdur edilmesi için planlanan olumsuz bir şeyin ona fiilen eriştirilmesiyle, onun yaşayacağı mağduriyete, dilsizleşmeye, çaresizliğe erken ya da bunların tümünü sembolize eden bir gülmeyle gülünüyor demektir.

“Siyasi bir tutum” dememizin nedeni, muhalefetin Cumhurbaşkanı’na hakaret etmeyi, -üzerinde durduğumuz son örnekten de açıkça görüldüğü gibi- iktidar olma yolunda etkin bir araç olarak seçilmiş olmasıdır.

İlkin Gezi Eşkıya Kalkışması’nda denenen ve bilahare muhalif partilerin mensupları tarafından üstlenilen hakaret dilinin, ilgili liderler tarafından -basiretsizliğin dışavurumu olarak- savunulması ise, sadece büyük bir yanlışı değil, siyaset dilinin kirletilmesiyle elde edileceği umulan bütün kazanımları tek başına çirkinleştirmeyi ifade eder. Cumhurbaşkanı’na hakaret ederek iktidar yolunun kendilerine açılacağını sananların, Allah korusun yarın ellerine bir güç geçtiğinde, hakaret dil ve tarzından beslenen şirretlikleriyle her türlü çirkefliği kendileri adına meşrulaştırmaları hiç de zor olmayacaklar.

Çünkü başkalarının haklarını hakaret yoluyla çiğnemenin yol açacağı ahlâkî erozyonun, siyaset gibi rekabete dayalı bir meslekte ivme kazanarak artması, hatta yok edilmesi işin tabiatından sayılacaktır.

Nitekim Fondaş medya elemanlarının, Cumhurbaşkanlığı tarafından açılan hakaret davalarının sayıca yüksekliğinden hareketle, Cumhurbaşkanı’nı suçlamaya kalkışmalarının ve hatta yüzsüzlükte, konuyu saptırmada gemi azıya alarak onun “İnsanlar bana neden hakaret ediyorlar” diye sorması gerektiğini söylemelerinin ardında yatan nedenlerle, ana muhalefet partisinin kadın gazeteci üstünden sahnelediği cürmü yasalaştırmaya kalkışmasının altında yatan nedenler de mezkûr meşruiyetin ayak sesleri hükmündedir.

Bu noktadan itibaren atalarımızın “Gülme komşuna gelir başına” sözündeki inceliğin de artık bir hükmü kalmayacaktır. Zira asıl mesele, komşunun bir zorluğa düşmesini beklemekten, temenni etmekten çok, ona karşı gülme fırsatı yakalama tutkusuna dönüşecektir.

Bu minvalde, kadın gazetecinin hakaretine arka çıkan ya da görüş beyan etmeme yoluyla onun arkasında olduklarını beyan eden siyasi liderlerin, AK Parti’nin Trabzon mitingindeki benzer (ama aynı olmayan) bir olaya “On yaşındaki çocuk hakaret ediyor, yanındakiler gülüyor! Bu mu bizim ahlakımız?” şeklinde bir yakınmayla tepki vermeleri de zaman içinde -kanıksanacağı için sıradanlaşan- bir samimiyetsizlik beyanından başka bir şey olmayacaktır.

Zira ahlak ve edep, özü itibariyle değişen şeyler değildir; onlardaki değişme ilişki biçimlerinin değişmesiyledir.

Buna göre, mezkûr soruyu soran bir lidere karşı “Evet, bay lider, sizin ahlakınız budur! Müttefikinizin hakareti siyaset biçimi haline getirmesine karşı çıkmayıp, o benzer bir durumla karşılaştığında ancak ahlakı hatırlamanız ahlaksızlığın dik âlâsıdır” demek de normal hale gelecektir.

#Cumhurbaşkanı
#hakaret
#AK Parti
#Trabzon
2 yıl önce
“Bu mu bizim ahlakımız?”
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet