Mükelllef olma yaşını başlangıç olarak alırsak, altmış yıllık ömrünün ilk otuz iki yılını şer’i ilimleri öğrenmek ve öğretmekle, kalan on altı yılını ise tasavvufla geçirmiştir.
İbn Acîbe’nin şer’i ilimleri tahsil ederek, ardından Şeyh Mevlây el-Arabî ed-Derkavî’ye (Şâzelî- Derkavî kolunun usul ve adâbını öğrenmek üzere seyrü sülûke başlayacağı şeyhi Sîdî Muhammed el-Bûzîdî’ye) intisap etmesi, avâmî anlayışta ikilikmiş gibi görünen şeriat-tarikat bilgisini eserlerinde tek bir tefekkür içinde birleştirmesini sağlamış; ayrıca 18. yüzyıl âlimi olarak, bu bilgiyi bizim zamanımızdakine en yakın anlayışla nakletmesine sebep olmuştur.
Ahmet Murat, Önsöz’ünde kitabın muhteviyatı hakkında şu bilgileri vermektedir:
“İbn Acîbe, tercümesini sunduğumuz eserin ilk taslağını, Şâzelî-Derkavî tarikatına girdikten kısa bir süre sonra kaleme almıştır. Büyük oranda Kuşeyri’nin er-Risâle’sinden yararlanılarak hazırlanmış bu yüz terimlik ilk nüshayı, daha sonra, tarikatta on üç sene seyrü sülük yaptıktan sonra gözden geçirip geliştirmiş ve ona kırk üç yeni terim eklemiştir. Kitapta -isminde yer alan ‘Mi’râc’ teriminin de atıfta bulunduğu gibi- tasavvufi yolculuğun durakları olan makamları, hâlleri, bazı tasavvufi terimleri ve yine bu yolculuğa talip olanların edindikleri niteliklere ve yolculukta kat ettikleri mesafelere göre aldıkları isimleri açıklamaktadır.
Kuşeyri’nin eserinden yararlanmakla birlikte, onda yer almayan bazı terimlere; yine Kuşeyri’den ziyade İbnü’l-Arabî’de ve onun takipçilerinde rastlayacağımız bazı açıklamalara yer veren Mi’râc’ın, kullanışlı, özlü ve özellikle hemen her terimde uyguladığı ve manevi mertebe açısından üç insan tipini (avam, havas, hâssatü’l-havas: sıradan mümin, manevi seçkin, seçkinlerin seçkinleri) kuşatan yaklaşımı nedeniyle özgün bir el kitabı olduğuna kuşku yok(tur).”
İşârî tefsirin tanımı, mahiyeti ve örnekleri ile Bahrü’l-medîd’in nitelikleri hakkında geniş bilgilendirmenin de yapıldığı bu tefsirin tercümesinde, müellifinin hayatı, eserleri, itikadı, tasavvufî görüşü ve tefsir metodu da detaylı olarak ele alınmıştır.
Yukarıda zikrettiğimiz tefekkür zenginliği bağlamında, İbn Acîbe’nin Bahrü’l-medîd’inin, Kuşeyri’nin ondan yaklaşık yedi yüzyıl önce telif ettiği Letâifü’l-İşârât’ıyla (Terc.: Ekrem Demirli, Fikriyat Yayınları, İstanbul 2020) birlikte okunması, günümüz Müslümanlarının tefekkürünü de mutlaka zenginleştirecektir.
Yazımızı, Ahmet Murat’ın tercüme ettiği Mi’râc’a (Sufilerin el Kitabı’na) tekrar dönerek bitirecek olursak:
İbn Acîbe’nin -Dilaver Selvi’nin tespitiyle- elliye yakın eserinin içinde sayısı otuzu bulan tasavvuf eserlerden biri olan Mi’râcu’t-teşevvüf ilâ hakâ’iki’t-tasavvuf / Sufilerin El Kitabı, Hazretin tefekkürüne bir giriş kitabı olarak okunabilir.
Kıymetli okurlarımın, Ahmet Murat ile Ketebe’nin müştereken ve özenle ellerine sunduğu bu imkanı gözeteceklerini umuyorum.