Ben henüz dumanı üstünde olan ilk iki cilten birincisini okuyabildiğim için onu merkeze alıp, Grabar hakkındaki genel bilgime yaslanarak -şimdilik- bir iki hususa değinmek istiyorum:
“…Fâtımî sanatının İslami ya da İslamlaşmış bir düzeyi vardır. Bu, tüm özelliklerinin en etkileyicisi ve şaşırtıcısıdır. (…) Fâtımî sanatı birçok açıdan gelenekseldir; teknik, obje tipi veya mimari işlev açısından hep yaratıcı değildir. Ancak getirdiği yenilikler -mukarnas, türbe, temsilî sanat- neredeyse her zaman on ikinci yüzyılda Müslüman dünyasını sürükleyen büyük değişimlerin öncüsü olmuştur. (…) Fâtımî yeniliklerinin nihayetinde baskın olan Sünnî dünyadan alındığı ve kendi fikirleri ve görüşlerinin araçlarına dönüştürüldü savunulabilir. Bu yeniliklerin neredeyse her biri gerçek bir Fâtımî icadından ziyade onuncu yüzyıl sanatındaki ufak bir motif olduğundan, bunların en başından beri bir Şii zevkinin ifadesi olduğu iddia edilebilir; bu, Fâtımîler ile Büveyhîler arasındaki bazı paralelliklerle bir nebze doğrulanabilir. Yine de her şeyi düşündüğümüzde, Fâtımî sanatının mezhepsel temellerde yorumlanması gerektiğine şüpheyle yaklaşıyorum.”
Grabar, akademik çalışma hayatını Müslüman sanatlarına hasretmiş Orta Çağ uzmanı bir Oryantalisttir. Dolayısıyla Avrupacılık ideolojisinin şartlandırmalarından, yönlendirmelerinden ve hatta özel görevlendirmelerinden azade değildir.
Bu nedenle o da İslam sanatlarını Bizans sanatıyla açıklama, ikonoklazma tezi içinde sınırlama vb. eğilimleri taşımaktadır.
Ancak onca güçlüklerine rağmen sahada bulunan o olduğu için, özellikle kürsülerinin sınırlarını aşamayanların onun kimi yanlış hüküm ve hipotezlerinden, kasıtlı değerlendirmelerinden bile elde edecekleri büyük doğrular vardır.
Müslüman sanatlarını bir de Grabar’dan öğrenerek anlamayı ve anlatmayı ihmal etmemek gerekir.