|
Nefs bilgisi ve terbiyesi ile şiirin ilişkisi nedir?

Nefs varlığı cihetinden “biz” olmakla yakînimizin yakîninde, ancak bilgi olarak uzağımızda hatta çoğumuz için uzağın da uzağındadır. Tıpkı çok yakınından bakılan nesnenin görülemeyişindeki gibi, “burada hazır”dır ama görülen şey görülmesi gereken şeyin çok az bir kısmına tekabül ettiği için tüm vasıflarıyla sanki orada bile değildir ya da karşımızda hazır duran (zahir) güneşe baktığımızda hem onu hem de yanımızda hazır duranları görmekten aciz kalmamızdaki gibi…

Bundandır ki, nefs üzerine zihin yoranlar, daha sözlerinin başında onun bilgisini ihata etmenin güçlüğünden müştereken söz etmişlerdir. Bu sebeple, önceki yazımızda İbn Bâcce’den verdiğimiz örnekle her bilgiyi kendi içine alan ve kendi merkezinden dışa yayan bu ağır ve yoğun bilginin şiir olarak edebiyatla ilişkisi ancak alanını çok daraltmak suretiyle açıklayabiliriz.

Nefes, ruh ve kalp vb. kelimeleri zikrettiğimiz her yerde aslında bir tek nefsten söz ettiğimiz malumdur. Konu şiir olduğunda zikretmek zorunda kaldığımız ses, nefes, harf, kelime vb. ifadeler de yine nefs alanındandır.

Safiyüddîn Urmevî nağmeyi “Bir müddet tizlik ve pestlik sınırında duran ve insan tabiatının ondan hoşlandığı ses” şeklinde açıklamakla, hem “Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede (bikaderin) yarattık.” (Kamer 54:49) ilahî hükmüne göndermede bulunmuş hem de dikkatimizi, nağme olmayabilen ses ve her nağmenin her nefste aynı karşılığı talep etmeyeceği yönünde açmıştır. (Kitabü’l-Edvâr, Trc.: Mehmet Nuri Uygun, İstanbul 2019)

Buna göre, daha önce fıtraten konuşmak zorunda olduğunu belirtmiştik. Şimdi ise nefs için ondaki seslenme ve seslenilme özelliğini dile getirerek yine onun kalbinin seslenmeyi ve seslenilmeyi gerektirmeksizin sesin ahenk ve ritmine göre vecde tutulabileceğini; bu halde vecdin aynı zamanda hem vücuttan hem de vücuda getirmeden hasıl oluşuna göre, zahirin ve batının kendinde toplandığı nefs zarfında ses ve nefesten konuşmaya bir yol bulduğunu iler sürebiliriz.

Geometriyle olarak nasıl ifade edilir bilmiyoruz ama ses ile nefesin kesişme noktadan çıkan harfin, “birbirlerinden titreşim sayısıyla ayrılan notaların birbirlerine denk geldiklerinde / iç içe geçtiklerinde doğan şey olarak” ahenge tabi olmaları, bunların kelime olma yolundaki hareketini de doğrudan müziğe ait kılmaktadır.

Bu ait oluşa göre harf ile kelimenin belli bir ahengi yüklenmiş olarak seslendirilmelerinden, başka kelimelere eklemlenmelerinden, müstakil bir ifadeye dönüştürülmelerinden… hasıl olan sonuca biz şiir adını veriyoruz. Çünkü dil içindeki bu özel yönelim -müzik bağı- dilin gündelik kullanımını aşan özel bir nitelemeyi gerektirmektedir.

Fakat bu beyanımız şimdi arz edeceğimiz nedenlerle mümkün yorumlardan bir yorum olmaktan öteye de gitmeyecektir. Çünkü, harfin ve sonrasında kelimenin ses ile nefesin kesişme noktasından ortaya çıkmasındaki insani / nefsî gayret, Kur’an ayetlerinde ve Peygamberimiz’in haberlerinde geçtiği şekliyle kelimenin anlamını, nefsin kendisinin de bir kelime olması ve yine nefsin vârid, havâtır, fütûhat, şevâhid, levâih, bevâdî, tecelliyat, ilhâmata… sürekli açık bulunması nedeniyle tam ihata edemeyecektir. Ayrıca Abdürrezzak Kâşânî’nin tanımıyla nefesi de “Gayblerin letâifi ile (gayblerden gelen esintilerle) kalbi rahatlatmaktır. Muhib (âşık) için nefes matluba (Allah’a) ünsiyettir.” şeklinde değerlendirdiğimizde ses – nefes - harf ve kelime doğrudan insan nefsini aşarak ilahî bir boyut kazanacak, söz konusu gayret de böylece yine boşa çıkacaktır.

Bunlardan “Nefs bilgisi ve terbiyesi ile şiirin ilişkisi nedir?” sorumuzun ilk kısmına, yani nefs bilgisinin şiirle ilişkisine gelecek olursak:

Tahirü’l-Mevlevî’nin şiiri “aksâm-ı nazm” kapsamında ilahiyyât, hikemiyyât, hamasiyyât, garâmiyyât, şarabiyyât, tesâvîr, rivâyât, medâyih, merâsî, hicviyyât ve fenniyyât şeklinde tasnif etmesine göre onu salt dünya merkezli insani bir faaliyet şeklinde tahdit edebiliriz. Lakin bu sonuç yukarıdaki vb. bilgilerle çelişir.

Çünkü, şiir söylemek insana mahsus bir eylemdir. Dolayısıyla onun şiirlerinde nefsinin olumlu ya da olumsuz güçlerini izlemesi, zuhura çıkarması tabiîdir. Ama asıl mesele nefsinden gelen şeylerin onda bir nefsaniyyet, kibir, şirk… doğurmaması, kendisinde bir sahiplenme gücü görmemesidir. Elbette nefsi kimliğidir ama yukarıda da vurguladığımız üzere onun kendi nefsinin varlığında bir hükmü yoktur ancak varlığına yerleştirilen güçlerde tasarrufta bulunma hakkı vardır.

Bu tasarrufun nefs terbiyesi olarak konumlanması da baştaki sorumuzun ikinci kısmına tekabül etmektedir.

#şiir
#müzik
#insan
9 ay önce
Nefs bilgisi ve terbiyesi ile şiirin ilişkisi nedir?
İyi Ki Varsınız
Bir Başka Mesele: Neden cinsiyet değiştiriyorlar?
Birliğe çağrı
Adamın adı Filistin
Dünya bu gençlerle güzelleşecek