|
Şair A. Ali Ural’ın şairleri

Behçet Necatigil “Ne zaman bir şiir yazmaya kalksam önümde hep Ziya Osman Saba. İnsanın bir kaderi gibi, bir ya da ancak birkaç şairi olmalı.” diyerek sonlandırır Ziya Osman üzerine yazdığı dördüncü yazısını (Düzyazılar 1); böylece önce kendine bir had belirtir, sonra “insanın…olmalı…bir, birkaç” vurgusuyla birazcık artırır şiir zevkinden nasiplendiklerinin sayısını.

Şair A. Ali Ural, “Şairin Şairleri” adlı kitabındaki (Şule Yayınları, İstanbul 2023) yazıları yazarken, zannetmem ki Necatigil’in bu sözünü ıskalamış olsun. Yoksa kitabını Yunus Emre’nin “Boncuk değil sır gözü / Gel gidelim ko sözü / Dostu görmez baş gözü / Ayrıksı basar gerek” deyişi ve “Ayrıksı bakış sahibi şairlere…” vurgusuyla “takdim ve tahkim” etmezdi.

Fakat kendi adına, Necatigil’inki gibi seçimi açık etmemiş, oradaki “birkaç”ı da 27 şairin portresini birden yazmakla “biraz” aşmış. “Biraz” diyorum çünkü, “birkaç ve biraz”, bir sayıyı ima eder ama belirtmez. O halde, Ural’ın kendi şairlik haddince 26’sı birini, birisi 26’sını işaret edebilen şairlerin isimlerini -kitaptaki gibi vefat/hayat tarihleriyle sıralı olarak- zikretmek zorundayız:

Ahmet Haşim, Mehmed Âkif Ersoy, Kemalettin Kamu, Orhan Veli Kanık, Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya Osman Saba, Yahya Kemal Beyatlı, Âsaf Hâlet Çelebi, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nazım Hikmet Ran, Faruk Nafiz Çamlıbel, Aşık Veysel Şatıroğlu, Behçet Necatigil, Ahmet Muhip Dıranas, Necip Fazıl Kısakürek, Turgut Uyar, Edip Cansever, Cahit Zarifoğlu, Cemal Süreya, Melih Cevdet Anday, Ece Ayhan Çağlar, Attila İlhan, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Gülten Akın, Ülkü Tamer, Sezai Karakoç ve İsmet Özel.

Ural, vefat eden 26 şairi 6 ila 17 sayfa arasında işlemiş olmasıyla, Necatigil’vari seçimini öğrenmemize imkân vermiyor. Zira sayfa sayıları biraz da ilgili şairlerin hayat malzemesi ve şiir müktesebatıyla alakalı.

Şairin Şairleri’ndeki son ve yaşayan tek isim -Rabbimiz ömrünü hayırla ziyade etesin- İsmet Özel. Ural’ın ona ayırdığı sayfanın sayısı 24’ten biraz fazladır! Zikrettiğimiz esasta bu sayının nasıl bir bağlama oturduğunu takdir etmeyi okurlara bırakmamız ise sanırım daha uygun olacaktır.

Herkesin bildiği bir şeydir: Şiir ile nesir arasındaki ilk fark şiirin “inşa”, nesrin “telif” edilmesi nedeniyledir.

Ural, şairlerini anlatırken inşa ile telifin berzahında müdekkik, müeddep ve rikkatli bir dil kurmuş. Şairanelikten, şiirsellikten uzak, kendi gönlündeki şiir denizinde nefes alabileceği, dinlenebileceği adalara doğru kulaç atmak
gibi hem ihtiyaca cevap hem de zevkle
okumaya imkan veren özel bir dil!..

Şairlerin hayatlarındaki sıçrama, sürçme ve kırılma noktalarından, şiir anlayışlarına dair ilginç dehlizler açan Ural, bu bağlamda usta şairlerin, yazarların tanıklıklarına da başvurmuş. Böylece anlattığı her bir şairin hayatını ve şiir eylemini iç içe kurmakla kalmamış, muteber kişilerin tanıklık ve yorumlarıyla, elbette son derece değerli olan kendi gözlem ve kanaatleriyle de pekiştirmiş metinlerini.

Örneğin, “İlhan Berk›e soracak olursak Necip Fazıl arkasına Yunus Emre›yi alarak çıkmıştır şiir meydanına. Böyle bir dayanağı olanın elbette sırtı yere gelmez. Yüce değerler her çağda yeni yorumcularını bulacak, şiiri ‘mutlak hakikati arama işi’, olarak gören ozan Yunus’un peşine takılacaktır. Zira Necip Fazıl’a göre, ‘Eşya ve hadiselerin bütün mantık yasaklarına rağmen en mahrem, en mahcup, en nazik ve en hassas nahiyesini tutarak ve nispetlerini bularak mutlak hakikati arama işi’dir şiir.”;

“Polaroid bir fotoğraf makinesiyle çekilebilir şiirin resmi. Biraz flu olacak, biraz renkler karışacak birbirine. Şiirin doğumudur ağır ağır gelecek dünyaya. Bir sonbahar yaprağı gibi düşecek yere. Meyvesi arzulanan bir ağaç gibi sallanacak. Mucize gibi belirecek sonra suretler. (…) Şeyh uçmaz müritler uçurur onu. Yedi Güzel Adam efsanesini daha sağlığında yazdılar Zarifoğlu’nun. Cevabını verdiği bir soruydu oysa. Ne demişti Mavera dergisinde Hüseyin Su’ya, parmağıyla işaret ederek tek tek oradakileri: ‘Birisi sen, birisi o arkadaş, birisi şu arkadaş, birisi de benim!’ Sonra Hüseyin Su’nun kolundan tutup pencerenin önüne götürmüştü. Yoldan geçen üç kişiyi daha göstermiş ve: ‘Bak, bir de şu gördüğün ve bizden habersiz geçip giden üç kişi. Ne kadar çok güzel insan tanıyor ve biliyorsan onların hepsi!’ demişti.”;

“Değeri kadar tanınmak ister Dağlarca. Zira değerinden fazla ünlenenleri hazin bir son beklemekte, bu sanatçılar şöhretlerini ödemekte güçlük çekmektedirler.” şeklindeki cümlelerinde olduğu gibi…

Kitaptaki şair suretlerini ise Ertan Ayhan Sertöz çizmiş.

Hem ne güzel çizmiş!

#Aktüel
#Edebiyat
#Ömer Lekesiz
3 ay önce
Şair A. Ali Ural’ın şairleri
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!