|
Siyonistlerle mücadelede yöntem üzerine birkaç söz

Şiddet, insan fıtratına dâhil olduğu için idrak edebildiğimiz zamanda ve mekânda da onun eliyle daima var olacaktır.

Hayırlı ve hayırsız, iyi ve kötü, güzel ve çirkin… olmak gibi ikili bir oluşa tabi bulunan şiddet, ilahî şeriatlarla tanımlanmış ve sınırlanmıştır.

Bu cümleden olarak Müslümanların şerlilik, nifakçılık, bozgunculuk ve sapkınlıkta azgınlık cihetlerinden de kâfirlerle mücadeleleri mezkûr sınıra dâhil edilmiştir ki, kendi günümüzde ve elan şu vaktimizde Siyonistlerle mücadele ediyor oluşumuza da önce buradan bakmamız gerekir.

Elbette, terör devleti İsrail’in sair dünya kafirlerini de arkasına alarak Filistin halkına karşı yürüttüğü soykırımın bir an önce bitmesini arzuluyor olmakla birlikte, Siyonistlerle savaşımızın hiç bitmeyeceğini, bitiyor gibi göründüğü noktada bile aslında yeniden başlıyor olduğunu idrak etmemiz gerekir.

Kur’an bize Allah’a şirk koşmaları, sapkınlıkta azgınlaşmaları, bozgunculuk yapmaları ve adaletten şaşmaları nedeniyle… birçok kavmin helak edildiğini haber veriyor ki, bu bilgi aynı zamanda olacak olanın da bilgisi hükmündedir.

Zira Allah asla kötülüğü yaratmaz ve yarattıklarına zulmetmez. Ancak zikrettiğim minvalde helâkına koşan insanın kendisidir. Bu bağlamda o, sapkınlıktaki azgınlığıyla kendi helâkını talep edendir ve bu talebinden geriye dönüşü mümkün olmayacağından, mazlumların onların tasallutundan kurtarılmaları da haktır.

Nitekim Kur’an helak edilen kavimlerin bilgisiyle birlikte onların yerine yenilerinin getirildiğini de haber verir. Dolayısıyla bu ilahi esasa ve döngüye tabi olarak Müslümanların kıyamete kadar var olacaklarını düşündüğümüzde, düşmanlarının da var olacağını hiç unutmamamız gerekir.

Bizler kendi zamanımızın tanığıyız ve mezkûr mücadelede kendi zamanımızın gereklerini yerine getiriyoruz. Bu manada gelece devredeceğimiz mücadele esasını, mirasını ve ahlakını da gözetmek durumundayız; “yendik ya da yenildik” dememizin hükmü kendi gerçeklerimizle sınırlıdır ve bunlar birer olgu olarak sonraki zamana yayılmış olup, her nesil kendi mücadelesini sürdürecektir.

Müslümanların, İsrailoğullarıyla mücadelesi Peygamber Efendimizin Medine devrinde başlamış olup, birçok olguyu, olayı, aşamayı kat ederek bugüne ulaşmıştır. Hak ve batıl mücadelesi olması bakımından özünde hiçbir değişiklik olmayan bu mücadeleden kendi ödevlerimiz planında yükümlü bulunuyoruz.

Terimi İsrail değil de İsrailoğulları olarak kullanışımız, bugün Filistinli Müslümanlar özelinde yaşadığımız bölgemizdeki soykırımla çevrelenmiş olmakla birlikte fitneci, bozguncu, zalim ve katil… vasıflarıyla dünyanın başka yerindeki İsrailoğullarını temsilen Siyonistlerin ürettikleri şerlerin de insan ve Müslüman olmamız bakımından bizi doğrudan ilgilendirmesi nedeniyledir.

Çünkü nerede bir Siyonist varsa orada huzursuzluk, hadsizlik, adaletsizlik, zulüm ve ölüm var demektir.

Bu vesileyle İsrailoğulları ve Siyonist kelimelerine de bir açıklık getirelim.

Siyonist, kavim olarak İsrailoğullarının hakimiyetini zulümle ve kanla dünya geneline yayma siyaseti güden kişidir.

Bu yanıyla her Siyonist İsrailoğullarındandır ama her İsrailoğlu Siyonist değildir. Sayıları iki elin parmak sayısını geçmese de mümkündür ki İsrailoğullarından muvahhitler, adalet ve vicdan sahibi kişiler de bulunabilir. Ancak bunların sayılarının son derece az olması nedeniyle İsrailoğullarını Siyonist olanları gütmekte ve temsil etmektedir.

Siyonistlerle olan mücadelemizin, Hak ve batıl davası esasında sürekliliğine ve genel oluşuna binaen bugünden yarına, doğru siyasetle tahkim edilmesi, nefes ve enerjimizin buna göre kullanılması elzemdir.

“Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir fitneden sakının ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır.” (Enfal 8/25) mealindeki ayetin hükmüne tabi olarak, söz konusu mücadelede kendi zamanımızda hayırlı sonuçlara (zaferlere) ulaşmamız ve yeni nesillere haklı, şerefli, kararlı bir mücadeleyi miras bırakabilmemiz için birlik olmak zorundayız.

Mevcut durumdan yeni vazifeler vehmeyerek, Müslümanları Siyonistleri destekleyenler ya da desteklemeyenler şeklinde ayırma polisliğinden süratle kaçınmalıyız. Kamuoyu önderlerini, cemaat liderlerini fırsattan istifade ilgi düzeyleri yönünden tartışma konusu yaparak, asıl mücadelemizde yan ve yanlış yollara sapmamalıyız. Kimi internet sitelerinin bu yöndeki eylemlerine itibar etmemeli ve yegâne düşmanımızın Siyonistler olduğunu unutmamalıyız.

Çünkü fitne katilden beterdir ve Siyonist fitnesiyle uğraşırken bu hakikati gözden kaçırmak da başlı başına bir fitnedir.

#Filistin
#İsrail
#Tarih
#Ömer Lekesiz
7 ay önce
Siyonistlerle mücadelede yöntem üzerine birkaç söz
“İnsan Yayınevi/ni özlüyor”
Sosyal çürüme yazıları 9: Keriz silkeleme cumhuriyeti
“Tektif”
Tasarruf eğilimini mi artıracağız, tüketim eğilimini mi düşüreceğiz?
Bu bir isyan yazısıdır: İslâm ülkeleri demeyin gayrı…