|
Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i bizim neyimiz olur?

Dün, Peygamber Efendimizin (sav) 1451. doğum yılıydı. Onun getirdiği şeriatın ve adının her zamanda ve mekanda payidar kalmasını dileyerek, bu vakti yaşayan Müslümanların Mevlid Kandili’ni tebrik ediyorum.

Bugüne özel ya da bugün vesile edinilerek Cenab-ı Hakk’ın yüceltilmesine, Peygamberinin övülmesine mahsus olarak okunan aşrı-şeriflerin, ilahilerin, mevlid esaslı siyer ve naatların… ilgili mertebelerine ulaşmasını, Müslümanların akıl ve kalplerinde huzura, esenliğe yol açmasını niyaz ediyorum.

Şârî’, peygamberler arasında ayrım yapılmaması, diğer bir söyleyişle nebevî sürekliliğin bir silsile hâlinde hatırlanması esasında özel ibadetler koyduğu gibi, Müslümanlar da o özel olanı fertlerin kalplerinde ve fillerinde sürekli olarak yaşatacak şekilde yeryüzüne yaymakla kendilerini yükümlü saymışlardır.

Örneğin Hac, ilk babamız Hz. Adem’den Hz. İbrahim’e ve ondan Peygamber Efendimize devrolunmuştur. Bu bağlamda Müslümanların Hac’da gördüğü her şeyde kainâtın yaratılışından ahirete… her hâl yerleşiktir ve her hacı bizzat muhatabı olduğu o hâller yoluyla yaratılış olarak ilklerle, ahiretle erişilen son arasında bir mana köprüsü kurar. Bu köprünün de yine başlangıcı ve sonu sadece ve sadece Allah’ın varlığını tasdik ile yapılan her şeyin onun rızasına kazanmaya mahsus oluşuna çıkar.

İşte Müslümanlar Şârî’den gelen bu emirleri ve onlara tabi amelleri, mezkur tasdik ve rızanın hayat içindeki devamlılığına katkı esasında, konunun özüne uygun muhtelif törenlerle, anmalarla, zikirlerle, okumalarla, müziğe dökerek… çoğaltmışlardır.

Bunlardan Türkistan diyarında, Kafkasya’da, Anadolu’da ve Balkanlar’da yaşayanların akıllarına gelen ilk örnek ise
Süleyman Çelebi
’nin 1409 yılında (h. 812’de) yazdığı
Mevlid
adıyla tanınan
Vesîletü’n-Necât
adlı şiir kitabı, diğer bir ifadeyle manzum bir şiir-siyer ve hilyedir. Mevlid Kandili başta olmak üzere sair kandillerde de camilerde, evlerde aşr-ı şerifler ve ilahîler eşliğinde ses / musiki ile süslenerek okunan bu eser adından da anlaşılacağı üzere son tahlilde Allah’ın yüceltilmesine ve yarattıklarının ona döndürülmesiyle sadece ve sadece onun baki oluşuna etkili bir göndermeden ibarettir.
Birinci ve üçüncü ciltleri
Bilal Kemikli
’nin, ikinci cildi
Mehmet Akkuş
’un editörlüğünde, Süleyman Çelebi, Vesîletü’n-Necât ve Tercümeleri; Klasik Dönem; Tanzimat’tan Günümüze… adlı üç başlıkla
Mevlid Külliyatı
adı altında toplanan (DİB Yayınları) mevlitlerden de anlaşılacağı üzere, Vesîletü’n-Necât tek başına Mevlid adıyla anılarak meşhur olan ilgili şiir kitaplarının başında yer almaktadır. Öyle ki, onun eriştiği şöhrete ve ona sıkça müracaat edilmesine bakılarak gelecekte yazılabilecek mevlitlerin bile onunla yarışmak zorunda kalacaklarını söylemek hiç de abartılı bir iddia olmasa gerektir.

Mevlid’in şiir olduğunu özellikle vurguluyorum çünkü, şiirin mahiyetinden ve şiir bilgisinden nasipsiz kimi münafıkların, onu sanki müstakil bir akide metniymiş, sanki Kelami meselelerin merkezinde yer alıyormuş, sanki Siyer ilmine dair müstakil bir çalışmaymış, sanki mevcut düşünme ve yaşayıştaki bozulmaya kaynaklık ediyormuş gibi çirkin niyet ve dillerine alet etmelerine sıkça tanık oluyoruz.

Bir pipo resminin altına, kimi andavullarca anlaşılmasını kolaylaştırmak için “Bu bir pipo değildir, bu bir piponun resmidir” diye yazılmasındaki gibi, Mevlid kitabının üstüne de “Vesîletü’n-Necât bir şiir eseridir siyer, akaid, kelam… eseri değildir” diye büyük harflerle yazılsa gerektir.

Her şiir –ilahiler bile– bir zihniyete / kültüre tabi olarak özel bir düşünme şeklinin, dil hassasiyetinin ve dahası Allah ile varlığa ilişkin tahayyülün içinden yazılır.

Her şiir bir duygu yükselmesinin ve bu sayede bir inşirahın, fethin, aydınlanmanın sonucudur.

Bu esasta şairin kimi duygularının diğer ilimlerin sahiplerininkine oranla
abartılı
görünmesini, kimi olaylara olağanüstü bir nitelik yüklenmesini normal karşılamak gerekir. Nitekim, bir adamın güzel bir konuşmasını duyduğunda Peygamber Efendimizin “Sözde sihir var” diye buyurması ve büyüklerimizden kimilerinin şiiri hikmete en yakın dil olarak nitelemeleri de bunu gerektirmektedir.

Mevlid’in ses ile icra edilmesi de yine bu bağlamda değerlendirilmelidir. Zira, İmam Gazzâlî’nin söyleyişiyle “Ses hikmetin bedeni ve meskeni, hikmet de sesin canı ve ruhudur.”

Yazı başlığımızdaki sorunun cevabına gelince:

Mevlid Allah’ı hatırlamamıza sebep olan, Peygamber efendimizin büyük değerini yeniden anlamamızı sağlayan şiirden yapılmış bir kandilimiz olur.

#Süleyman Çelebi
#Vesîletü’n-Necât
#Bilal Kemikli
#Mehmet Akkuş
2 yıl önce
Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i bizim neyimiz olur?
Şule öğretmen ve yeni maarif modeli
Bir Felsefe Dili Kurmak (IV)
Topun içinde ne var
Bereket
Azınlığın zenginliği ile 1 Mayıs'ın yoksulluğu