|
Yeni bir Endülüs Tarihi

Türkiye’de Endülüs tarihine mahsus çalışmalar, Ziya Paşa’nın “Ben olsaydım, bu kitabı böyle yazardım” dercesine yaptığı bir tercüme ile başlatılır.

Ziya Paşa’nın Endülüs Tarihi adıyla, Viardot’un kitabını esas alarak yaptığı, dört ciltten oluşan ilk çalışma, 1859-1864 yılları arasında İstanbul’da yayımlanmıştır. Cemil Çiftçi tarafından hazırlanan son ve en derli toplu nüshası ise, Mostar dergisi tarafından okurlara sunulmuştur.

Sonraki yıllarda İsmail Gaspıralı, Mehmed Şemseddin, Kalelizade Kemaleddin Şükrü ile başka birkaç zevatın risale, tefrika tarzındaki yazılarına rastlasak da, Mehmet Özdemir’in ilgili eserlerine kadar yetkin bir çalışma yoktur ki, bu manada Özdemir’in Türkiye’deki Endülüs tarihçiliğinin duayeni olduğunu söylememiz hiç de abartılı bir tespit olmasa gerektir.

Endülüs şehirlerindeki, -çoğu harabe halinde de olsa- İslam imzalı eserleri ve Katolikler tarafından Müslümanların topluca katledildikleri meydanları, mezarsız bedenlerle dolu uçurumları, limanları... birkaç kez gören biri olarak, Müslüman biri için Endülüs tarihi yazmanın çok zor olduğuna inanıyorum.

Çünkü, bu tarihe mahsus esas kaynakların Katolikler tarafından bilinçli olarak yakılmaları da bir yana, Endülüs’ün fetih ve yükseliş devirleri itibariyle, bir tarihçiyi spekülasyona sevk etmemesi mümkün olmadığı gibi, yıkılma devrindeki soykırıma tanıklığın, sürgünlüğün yarattığı travmaya dair yürek yakan hikayelerin onu tepkili, öfkeli, şiddetli bir dile sevk etmemesi de mümkün değildir.

Mehmet Özdemir’in Endülüs tarihçisi olarak farklılığı da tam buradan kaynaklanmaktadır sanırım: Spekülasyona düşmeden, ferdi öfkesini ve üzüntüsünü yitirmeksizin bilimsel planda dengeleyebilen bir tarihçi tutumu! Ki, bu tutumun, Özdemir’inkileri takiben İsmail Hakkı Atçeken, Lütfi Şeyban, Birsel Küçüksipahioğlu, Faruk Toprak, Mustafa Hizmetli, Feridun Bilgin ile Cumhur Ersin Adıgüzel tarafından gerçekleştirilen yeni çalışmaları belirlediği de aşikardır.

Bu minvalde, Nizamettin Parlak da, yakın zamanda yayımlanan yeni bir çalışmasıyla bu değerli isimlere eklendi.

Tvnet tarafından gerçekleştirilen “Endülüs’te Ramazan-2019” adlı programın son haftasını birlikte sunduğumuz Nizamettin Parlak, asıl, çalışmasıyla ilgili son eksiklikleri yerinde gidermek amacıyla orada bulunuyordu. Çalışmasından bu vesileyle haberdar olmuştum ve merakla bekliyordum. Biraz gecikmeli de olsa bu çalışma, yakın zamanda Hikmet Yayınları arasından Endülüs’ün Doğuşu, Endülüs’ün Yükselişi ve Endülüs’ün Çöküşü adlarıyla üç kitap halinde yayımlandı.

Özdemir’in takriziyle açılan kitap(lar), adlarındaki alt başlıklara göre söyleyecek olursak, Endülüs’ün Fethi ve Endülüs Emevileri’nin Kuruluşu’nu Endülüs’te III. Abdurrahman Dönemi (300-350/912-961) ve Yükseliş Sebepleri’ni; Endülüs Emevileri’nin ve Endülüs’teki Son Müslüman Devlet Benu Ahmer’in Yıkışı’nı ihtiva ediyor.

Parlak birinci kitabını daha çok Endülüs’ü fethedenlerin ve onların ardından İber İslamlığını tesis edenlerin isimleri (tarihleri) üzerine kurmuş. Bu, ilgili tarihin özelliğiyle ilgili bir durum aslında. Çünkü bu devir gerçekten kahramanlar devridir ve onların fevkalade gayretleri olmasa Endülüs İslamlığı da zaten olmayacak gibidir.

Öte yandan ilk fatih Tarif b. Malik’in izinden yürüyen diğer iki fatih Musa b. Nusayr ile Tarık b. Ziyad’ın, “Hiçbir başarı cezasız kalmaz” söyleyişine uygun olarak, Şam’da Emevi Halifesi Süleyman tarafından cezalandırılmaları ve hayatlarının adeta –daha yaşarlarken- hiçliğe savrulması bu ilk devri özellikle fertler planda sırlı kıldığı için, “neden ve nasıl” soruları eşliğinde –ilgileri hangi düzeyde olursa olsun- her okuru kendi belirsizliğini aşmaya zorlamaktadır.

Önsöz’ünde, “Endülüs’ün neleri nasıl başardığını, nerelerde yanlışlıklar yaptığını, daha doğrusu doğuşunun, yükselişinin ve çöküşünün sebeplerinin neler olduğunu bilimsel araştırmalarla ortaya koymak mümkün. İşte o zaman geçmişten ibret alınır ve geleceğe ışık tutulabilir.” diyen Parlak, üç kitabında da bu istikametten hiç ayrılmaksızın, hem söz konusu sırlara hem de Endülüs gerçeğine ışık tutuyor.

Bizim okur olarak öncekiler gibi, Parlak’ın üç kitabından da anladığımız, Endülüs’ün çok dinli, çok kavimli ve çok dilli bir coğrafyayı yönetme başarısının ve yönetememe nedenlerinin gereğince anlaşılabileceği bir laboratuvar hükmünde olduğudur.

Müslümanların İ’la-yı Kelimetullah gayretiyle fethettikleri ve fitne nedeniyle yıkımına bizzat vesile oldukları Endülüs’ü bir de Nizamettin Parlak’tan mutlaka okuyalım.

#Endülüs
#Tarih
#İslam
3 yıl önce
Yeni bir Endülüs Tarihi
Kara dinlilerle milletin savaşı
Korku zamanı
Boykotta kafalar neden karışık
Kimin enflasyonu
Terör örgütü elebaşı olarak İsrail portresi…