|
Bunların yüzünde manda gönü mü var?

İzmirlilere ve dolayısıyla milletimize geçmiş olsun.

Rabbimiz depremin tekrarından ve beterinden korusun; iktidarın afet konusunda gösterdiği hassasiyet, oradaki en küçük meseleleri bile kapsayacak şekilde artarak devam etsin inşallah.

Öte yandan, yardımlaşmanın bir sınanma olduğunun şuuruyla, birkaç saat içinde TIR’lar dolusu gıdayı, giysiyi ve sair malzemeyi İzmir’e indirerek, ihtiyaç sahiplerine eriştiren varlıklılardan, yardım kuruluşlarından ve derneklerinden de Rabbimiz razı olsun.

Deprem vb. afetler sadece iyilikleriyle iyilerin görünmesine sebep olmuyor kuşkusuz. İktidardan ve onun yönettiği devletten yana şu ya da bu nedenle karın ağrısı çekenlerin yılansı dillerinden taşan kötülerin kötülüklerini de kendiliğinden açığa çıkarıyor.

“Kendiliğinden” diyorum çünkü, bu yılansı dilliler, afetlerin dışında da henüz mevcut olmayan bir sorunu icat etmek için bir yarasa hassasiyetiyle hadisata öyle kulak kesilmiş durumdalar ki, şer üretmede, fitne çıkarmada, bozgunculuk yapmada, iktidarı aciz göstermede, devleti suçlamada... sınır tanımıyorlar. Öyle ki, doğal bir eda ile sosyal medyada yazdıklarında, medya mikrofonlarına söylediklerinde bile masumiyet maskesinin gerisindeki köpeksi sırıtışlarını gizlemeye ihtiyaç duymadıkları gibi, açık belgelerle yalanlanmaları halinde de yüzleri sanki insan derisiyle değil de manda gönüyle kaplanmış gibi asla kızarmıyor.

Bu gön yüzlülerin şu üç tipini de gördük İzmir depreminde:

Birincisi, İzmir’de eğlence ve işretin yoğunluğundan dem vurarak, depremin buraya mahsus toplumsal bir ceza olduğunu söyleyen, din maskeli fitneciler.

İkicisi, İzmir’in aydın kafalı insanların yaşadığı yer olduğunu söyleyerek, afete bunların maruz kalmasından üzüntü duydukları bahanesiyle, içinde yaşadıkları milleti küçümsemeye, kötülemeye kalkışan, akıllarını şer karanlığına teslim etmiş ilerici-demokrat maskeli bozguncular.

Üçüncüsü, depremi mevcut iktidara, dolayısıyla devlet yöneticilerine bir zafiyet yükleme imkanı sayarak sevinçle ellerini ovuşturan siyasetçilerle, onların yardakçısı olan köşe yazarlarından oluşan muhalif maskeli iktidar düşkünleri.

Birinci gruptakilerin, fitne maskeli oldukları aşikardır. Çünkü, kendisine eliyle ve diliyle saldırıda bulunmuş Yahudi bir düşmanına, hastalandığında geçmiş olsun ziyaretine giden bir Peygamber’e tabi olmaları gerekirken, onun davranışının tam aksine bir yol tutturanların dindarlıklarından değil sadece ve sadece fitne çıkarma niyet ve çabalarından söz edilebilir.

İkinci gruptakiler, birinci gruptakilerin kategorik olarak tam zıddına yerleşmiş olanlardır. Zira bunların, Batı mukallitliğini içinde yer aldıkları millete düşmanlığın bir getirisi olarak gören; kafirliği, istikrara karşı bozgunluğu ilerici-demokratlığın şartı sayan; düşünmekten, bilmekten ve anlamaktan muaf gerici tayfası olmaları bakımından birinci gruptakilerle sürekli rekabet içinde yaşadıkları bin tecrübe ile sabittir.

Üçüncü gruptakilere gelince:

Bunların siyasileri için daha somut bir örnek verelim:

HDP’nin müttefiki olan CHP’de yöneticilik de yapmış bir siyasetçi, sosyal medyada şöyle yazıyor:

“İzmir’de yaşanan deprem sonucunda Bayraklı’da Kaymakamlık binası ve Kızılay Kan Merkezi yıkıldı, Adalet Sarayı duvarları çatladığı için boşaltıldı... Kendi binalarının güvenliğini sağlayamayan devlet, vatandaşın canını nasıl koruyacak? Çok acil büyük adımlar atmamız lazım...”

Gerçekte ise belirtilen kurum ve kuruluşlarda herhangi bir zayiat, yıkılma ihtimali yaşanmadığına göre bu siyasi ne yapmak istiyor?

Yukarıda da söylediğimiz gibi bu siyasi, deprem vesilesiyle mevcut iktidara ve dolayısıyla devlet yöneticilerine bir zafiyet yükleme imkanı elde etmenin sevinciyle ellerini ovuşturarak bir yalana sarılıyor. Yüzündeki muhalif maskesi, yalanının ortaya çıkarılmasıyla düşmüyor, yalanından utanç duymadığı için özür de dilemiyor. Bu yöndeki ısrarının nedeni ise malumdur: İktidar olma hırsı nedeniyle, kendisini kaybetmiş bulunuyor, aklıyla ve doğrulukla kendi arasına aşılmaz bir duvar ördüğünden şer ürettiğini de anlayamıyor.

Yüz sürdüğü kırk kapıdan kovulmuş bir köşe yazarı ise, yine sosyal medyada şunu yazıyor:

“Enkaz altında olsanız arama kurtarma konusunda uzman biriyle mi yoksa Tarım ve Orman Bakanı’yla mı konuşmak isterdiniz?”

Sorusu doğalmış gibi görünse de, asıl devletin enkaz altındakilere seslenecek kadar soruna yakın olmasını hazmedemeyişini ifşa ediyor.

Bunlara rağmen devlet, millet ve iktidar dimdik ayaktadır.

Geçmiş olsun İzmir, geçmiş olsun milletim!

#İzmir
#Deprem
#Ömer Lekesiz
3 yıl önce
Bunların yüzünde manda gönü mü var?
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî