|
Şeyh Muhyiddin’den seçilmiş sözler

Fütûhât-ı Mekkiyye’den (FM; Ekrem Demirli çevirisiyle) seçtiğimiz sözlerin on birincisini, “bilim, bilgi, düşünce, düşünme ve akıl” başlığı altındaki kaydımızdan nakledeceğiz.

Bu vesileyle şu hususu belirtmeden geçmeyelim: “Din nasihattır” ki, nasihatın Kur’an ve Hadis esaslı özünde hiçbir değişme söz konusu olamaz; değişme ancak -zamanın diline, anlayışına ve taleplerine tabi olarak- nasihatın formunda meydana gelebilir.

Mezkur özü ve kendi zamanlarına en uygun formla nasihatı taşıyanlardan öyleleri vardır ki, kendilerinden sonraki zamanların muhtemel formlarını da kendi uhdelerine almışlarcasına, ahir zamandaki tüm taliplerinin tamamına birden hitap ederler. İmam el-Gazali’yi, Şeyh Muhyiddin’i, Mevlana’yı buna örnek olarak verebiliriz.

Çünkü bu zatlar, çalışarak elde ettikleri ilmin yanısıra, çalışılarak elde edilmesi mümkün olmayan, ancak taliplerinin İlahi bir bağıştan ya da en doğru kelimeyle Rabbani bir fütûhattan (feth’e; açılmaya) nasipli olduklarına inandıkları zatlardır ve onlar da düşüncelerine tam vakıf olunabilmesi için, daha sözlerinin (eserlerinin) başında, kendilerine inanılmasını şart koşarlar.

Zikrettiğimiz bağış/nasip ve koşullandırmanın etkisinden olsa gerektir ki, taliplerinin ilgili zatların avuçlarına girivermeleri işten bile değildir; idrak, dil ve tefsir zevkleriyle kendilerine –kaçınılmaz olarak- hayran olanları, başka müelliflerden soğuttukları gibi, kendilerininkinden başka eserlerin okunmasını da gereksizleştirirler.

Ola ki, Şeyh Muhyiddin’den (Rabbimiz’in rahmeti daima onun üzerinde olsun), sunduğumuz seçilmiş sözlerden etkilenerek, Hazretin eserlerini okuyacak olanlara bu hususu hatırlatalım ki, nasıl bir Müslüman dehanın muhatabı olduklarını baştan bilsinler.

Şeyh Muhyiddin diyor ki:

“Bir teorik ilim sahiplerinin cevher, araz, cisim, cisimsel, ruh, ruhsal vb. terimlerini bilmeden ölse, Allah bundan hiçbir şey ona sormaz. Allah, insanlara özellikle kendilerine farz kıldığı vecibelerden soracaktır.” (FM, 1:87)

“Sahibine ezeli mutluluk vermeyen ve taşıyıcısını zamanın etkisinden kurtarmayan bilgi yararsızdır.” (FM, 1:96)

“Bir durumdan müstağni kalmayan herhangi bir şey o durumun hükmüne sahiptir.” (FM, 1:96)

“Dış varlığı ortaya çıkıp, hüküm gerektirmeyen bir şeyin zahir olması imkansızdır. Çünkü o bir bilgi ifade etmez.” (FM, 1:97)

“Bilgi bilinenin başkalaşmasıyla başkalaşmaz, fakat ilgi başkalaşır. İlgi, belirli bir bilinene dönük bir bağıntıdır.” (FM, 1:111)

“Kazanılmış bilgiler, kavramsal bir bilinenin kavramsal bir bilinene nispet edilmesinden ibarettir.” (FM, 1:111)

“Bilgi, bilinen bir şeyin hakikatini içerir. (...) Basiret (iç-göz) görmesi bilgidir, göz görmesi ise bilginin meydana gelme yoludur.” (FM, 1:112)

“Belirlenim, belirleyenin varlığını gösterir. (FM, 1:112)

“Varlıklar değişmez ve hakikatler başkalaşmaz. (...) Beka, baki olanda varlığın sürekliliği demektir, o kadar. Beka başka bir bekaya muhtaç olarak teselsüle giren bir nitelik değildir.” (FM, 1:117)

“Kelam, kelam oluşu bakımından tektir. Bölünme kelamda değil, konuşulan şeydedir. Emir, yasaklama, haber verme ve istemek kelamda tektir.” (FM, 1:117)

“İsim, isimlendirilen ve isimlendirmedeki farklılık lafızdaki farklılıktır.” (FM, 1:117)

“Sen sadece bilgiyi bildin. Bilineni bilen sadece bilgidir. Bilgi ile bilinen arasındaki derinliğine ulaşılamayan deryalar vardır.” (FM, 1:173)

“Bilgi, algılanan şeyin kendiliğinde bulunduğu hale göre algılanmasıdır. (...) Algılanması imkansız olanı bilmek ise onu idrak edememeyi bilmek demektir. Nitekim Hz. Ebubekir, idraki idrakten acizlik idraktir, demiştir.” (FM, 252)

“Kalbin özü gereği sahip olduğu parlaklık, bilginin sebebidir (ilmin kendisi değildir). Nitekim bilinenin kalp için ortaya çıkması da bir sebeptir. Bilgi bilineni kalpte meydana getiren şeydir diye iddia edersen bu doğru değildir.” (FM, 1:252)

“Akıl, Haktan alır nefse verirken, nefis de akıldan alır ve ondan fiil meydana gelir. Bu durum aklın bilgisinin iliştiği kendisinden aşağıda bulunan bütün şeylere böyle sirayet etmiştir.” (FM, 1:255)

“...Allah’ı duyu yoluyla öğrenemeyiz.” (FM, 261)

“İdrak eden insan, bir şeyi ancak o şeyin benzeri kendinde bulunduğunda idrak edebilir. (İdrak ettiği) şeyin benzeri kendisinde yok ise onu asla idrak edemez ve bilemez.” (1:263)

“İlahi ilim, bütün ilimlerin aslıdır ve bütün ilimler ona döner.” (FM, 1:413)

“İnsan gözüyle değil, düşüncesiyle bakmakla sorumludur.” (FM, 2:109-110)

“Sahih bilgiye ulaştıran yol farklı olsa bile, bu durum bilgiye zarar vermez.” (FM, 2:192)

#Fütûhât-ı Mekkiyye
#Şeyh Muhyiddin
#Ekrem Demirli
4 yıl önce
Şeyh Muhyiddin’den seçilmiş sözler
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle