|
Mağrib’den Libya’ya…


Gecenin bir yarısı bilgisayar ekranıma düşen videoda, korkuyla etrafa kaçışan insanlar ve iki yana sallanan devasa bir minare vardı. “Gözlerime inanamadım” desem yeridir. Çünkü video Fas’ın Marâkeş şehrinde çekilmişti, gördüğüm minare de Kutubiyye Camii’ne aitti. Caminin bir köşesine ihtişamla kurulduğu Câmiu’l-Fenâ Meydanı’ndan gelen görüntüler bundan farklı değildi. Hatta meydanın hemen yanındaki bir başka tarihî caminin minaresi tamamen yıkılmış, harim kısmı da kullanılamaz hale gelmişti.

Her karışını iki kez adımladığım tarihî Marâkeş’in ciddi bir deprem felaketine maruz kalması, beni çok şaşırttı doğrusu. Zira buralarda deprem, beklenen ve rutin hale gelen tabiat hadiselerinden değildi. Fas tarihindeki son büyük deprem 1960’ta Atlas Okyanusu kıyısındaki Agadir’de yaşanmıştı. 12 bin kişinin öldüğü Agadir depreminden önce, 1755’te bir başka şiddetli deprem Fes ve Meknes havalisini yıkmış, iki şehirde ölü sayısı 15 bini aşmıştı.

8 Eylül 2023 Cuma akşamı gerçekleşen depremin merkez üssü, Marâkeş’in güneybatısında Atlas Dağları’ndaki Havz mıntıkasıydı. Birkaç gün içinde, Havz ve çevresindeki yıkıma dair detaylar ortaya çıkınca, şaşkınlığım ve üzüntüm arttı: Üç binden fazla insanın hayatını kaybettiği deprem, tarihî dokuyu da yerle bir etmişti. Onlarca köy haritadan silinirken, Fas topraklarında kurulan en büyük Müslüman imparatorluk olan Muvahhidler’in son kalıntıları da harabeye dönmüştü. Tinmel kasabasında, Muvahhidlerin kurucu lideri, siyasî ve dinî öncüsü Ebû Abdullah Muhammed İbn Tûmert’in (1080-1130) kabrinin de yer aldığı ulu cami, bunların en önemlisiydi.

(İslâm tarihinin en dikkate değer şahsiyetlerinden biri olan İbn Tûmert, 20’li yaşlarının başında Endülüs’ten Bağdat’a kadar Müslüman coğrafyanın bütün önemli ilmî merkezlerini kapsayan 11 yıllık uzun bir seyahatten Mağrib’e dönüşünden sonra, Atlas Dağları’nda vaazlar vererek dönemin hâkimi Murâbıtlar devletine bayrak açmıştı. Marâkeş ve diğer şehirlerde hızla taraftar toplayan İbn Tûmert’in tesiri öylesine derindi ki, oluşturduğu dinî ve siyasî doktrin, Berberî Muvahhid imparatorluğunun tarih sahnesine çıkmasına yol açtı. 1145’ten itibaren Endülüs’e doğru yayılan Muvahhidler, Marâkeş’i Mağrib’deki başkentleri olarak elde tutarken, İber Yarımadası’nda da İşbîliye’yi (bugün İspanya’nın Sevilla şehri) merkez edindiler. 1176’da inşası tamamlanan İşbîliye Ulu Camii’nin muhteşem minaresi (1248’de İşbîliye düştükten sonra cami kiliseye çevrildiği için, çan kulesine dönüştürülürken tepesine Hristiyanlarca eklenen rüzgârgülünden dolayı “La Giralda” olarak anılır), bugün Katolik İspanya’nın göbeğinde Müslüman Muvahhidlerin bıraktığı parlak bir iz olarak ışıldamaya devam ediyor.)

Depremin ardından Fas Krallığı’nın olaya yaklaşımı, Mağrib bölgesinde son yıllarda yaşanan siyasî gerilimlerin adeta özeti gibiydi. Enkaz kaldırma çalışmalarında saniyelerin bile büyük önem taşıdığı ilk günlerde, Fas yönetimi sadece şu dört “dost” ülkenin yardımlarını kabul ettiğini duyurdu: Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, İspanya ve İngiltere. Batı Sahra’da devam eden egemenlik krizi sebebiyle komşu ülke Cezayir’in ısrarlı yardım tekliflerini geri çeviren Fas, Almanya ve Fransa’dan gelecek arama-kurtarma timlerine de ülkeye giriş izni vermedi. Rabat yönetimi, böylece Batı Sahra konusunda kendisiyle aynı çizgide yer almayan veya farklı meselelerde gerginlik yaşadığı ülkelere rest çekerken, esas cezalandırılan Atlas Dağları’ndaki yıkıntılar altında kurtarılmayı bekleyen gariban Faslılar oldu.

Gelen eleştiriler üzerine açıklama yapmak zorunda kalan Fas İçişleri Bakanlığı, bazı yabancı ekiplerin ülkeye sokulmamasını “Koordinasyon problemleri meydana gelir, kaos yaşanır” gerekçesiyle izah etse de, bu inandırıcı bulunmadı. Hatta yardım tekliflerinin geri çevrilmesi, Atlas Dağları’nda yer alan bölgelerin fakirlik ve geri kalmışlığını dünyanın gözünden kaçırma çabası olarak da yorumlandı.

Marâkeş depreminden hemen sonra, Libya’nın Derne şehrini vuran kasırga ve sel felâketi de, doğal bir afet olmasının yanı sıra, üst üste ihmallerin ve insan eliyle işlenen hataların birikimini gözler önüne serdi. Patlayan iki barajın on yıllardır bakımlarının yapılmadığının ortaya çıkması, ülke içindeki iki rakip hükümet arasında derinleşen iletişimsizlik, şehirleşmede sergilenen hatalar gibi unsurlarla, Derne’de yaşanan seller, Libya’nın içine sürüklediği siyasî ve sosyal krizin de bir yansımasına dönüştü.

Tarih, hatalardan ibret alınmadığında ve yanlışlar düzeltilmediğinde, tekerrür ediyor. Bakalım, gelecek nesiller bugün bizim şahit olduklarımızdan ders alabilecek mi?

#Libya
#Fas
#Marakeş
9 ay önce
Mağrib’den Libya’ya…
Izdırabın boyutu
Enflasyonun zengin ve yoksulları
Bölüm sonu canavarı: Enflasyon
Avrupa’da sağın yükselişi ve Amerikan başkanlık seçimleri
Avrupa tamir edilebilir mi?