|
Ahbap’ı fazlasıyla aşan “kurtarıcı” arzusu
Büyük Deprem dolayısıyla harekete geçen insani yardımlaşma, dayanışma ve birlik-beraberlik duyguları yaşadığımız emsalsiz fecaatteki felaketin içinden umutlarımızı yeşerten, geleceğe dair daha da iyimser olmamızı sağlayan destansı bir manzara sundu.
Depremin ilk anında hiç kimsenin hesap, reklam yapacak veya cevap yetiştirecek hali olmaz tabii.
Herkesin elinden geleni yapması, insan olanın kaçınamadığı vicdani bir yükümlülük.
Bu yükümlülüğü taşıyan, gereğini hakkıyla yapan insanların toplamı bu ülkeyi bir arazi parçası olmaktan bir vatan seviyesine çıkaran muhteşem bir varlık.

Ne kadar şükretsek az olacak bir millet kalitemiz var. Arada çıkan ve bu milletin yüz karası olabilecek görüntüler dahi bu kahramanlıklara, bu kaliteye zerre halel getirmez. Görülmemiş bir sahayı aynı anda etkileyen ve arka arkaya yaşanan depremler, soğuk hava, tipi, ulaşım altyapısının da etkilenmesi yüzünden tıkanan yollar ilk bir-iki gün arzulanan etkinlikte bir mücadeleyi engelledi. Ama o saatlerde bile Türkiye’nin her tarafından deprem bölgesine ulaşmak üzere harekete geçmiş ve yolda takılı kalmış bulunan insani yardım ve kurtarma orduları vardı. Felakete bir ilgisizlik ve kayıtsızlık asla yoktu.

Sırf muhalefet olsun diye konuşan Adıyamanlı bir siyasetçi, Adıyaman’ın ilk iki gün kendi haline terkedilmiş olduğunu iddia ediyor. Ama konuşmasının sadece bir iki cümle sonrasında kendisinin bile ilk saatten itibaren yola çıkmış olduğu halde bölgesine ancak ikinci günün sonunda ulaşabildiğini anlatıyor.
Oysa anlattığı manzara bile depreme mükemmel bir müdahalenin o anda her türlü insan ve devlet kapasitesini aşan bir boyuta sahip olduğunu gösteriyor.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan bu manzara karşısında Adıyaman’a ve birçok bölgede ilk iki gün arzulanan müdahaleyi yapamadıklarını söyledi ve bundan dolayı helallik diledi.
Türkiye devlet millet bütünlüğünü bir kez daha bu depremde göstererek kısa süre içinde depremden etkilenen bölgelere yardım götürmedi sadece bu bölgeleri geriye kalan toplumla bütünleştirdi, kaynaştırdı.
Devlet bütün imkanlarıyla sahada kendini gösterip hissettirirken yanı sıra tam bir sivil toplum ve gönüllüler ordusunun varlığı da görülmüş oldu.
İsimleri bilinen ve duyurulan yüzlerce sivil toplum kuruluşunun her biri kendi çapında karınca kararınca sahada yerini aldı. Tabii bunların hiçbiri kendini devlete alternatif görmedi. Hiçbirinin aklına “
sahada devlet yok biz varız”
demek gelmedi.
Çünkü devletin varlığı karşısında her birinin varlığı gerçekten küçük kalıyordu.
Bu seferki manzara kesinlikle 1999’daki manzaradan çok daha farklıydı.
Ancak sanırım birileri için bir sorun vardı.
Sahada ağırlıklı olarak dindar, muhafazakâr camialar, normalde görüntüleri rahatsızlık veren cemaat ve tarikatların gönüllüleri vardı. O kadar belirgindi ki bu durum, enkaz altından yapılan her kurtarmanın ardından yükselen “
Allahüekber
” nidalarından birileri rahatsız oluyordu ve bu rahatsızlıklarını ifade etmekten de çekinmediler.
İnsani yardım sahasında bulunmak, oraya dair bir katkıda bulunmak müthiş bir vicdani yükümlülük aslında, bir davet. Orada olamayanlar bile belki yardımlarıyla, oradaki davete icabet etmiş oluyorlar.
Ama sahadaki varlıkları göze batan o sakallılarla, o cemaatlerle yan yana olmama, onlarla görünmeme, onlarla aynı hedefe çalışmama arzusu birilerinde o kadar belirgin ki.
Hele sahada devletin zannedildiğinden çok daha fazla var olduğu ve inanılmaz bir toparlanma hizmetinin başarıyla yürütüldüğü hikayesi o kadar rahatsız edici ki.
Birilerinin kafalarından yazmak istediği hikâyeye hiç uymuyor. O yüzden birileri baştan itibaren
“sahada devlet yok”
hikayesini yazmayı sağlayabilecek, devlet veya muhafazakâr STK’ların yerine ikame edilecek başka kahramanlar görmek istediler. Göremeyince de ürettiler.
Ahbap
bu hikâyeye uygun görünüyordu ilk andan itibaren. Ama öyle anlaşılıyor ki bu ihtiyaçtan Ahbap’ın bile haberi yokmuş. Bizzat
Haluk
Levent
defalarca söyledi halbuki: “Siz beni AFAD’la Ahbap’ı nasıl karşılaştırabilirsiniz! Özellikle bazı hesaplar benim hedefe gelmem ve devletle iyi çalışamamam ve bunun sonucunda itiraz etmem için devlet yok
Ahbap
var dedi. Kesinlikle böyle bir şey yok.
Biz devletin karşısında hiçbir şey değiliz. Bizim toplam eleman sayımız 30. AFAD yüz binin üstünde elemanıyla orada.
Ben oraya gittiğimde de bakanlar oradaydı, gördüm konuştum. Şimdi görmedim mi diyeyim?”
Aslında Ahbap tam da başkanı Levent’in de açıkça ifade ettiği gibi sahadaki yüzlerce STK’dan biri. Asla en güçlüsü değil.
Onu AFAD’la veya Kızılay ile karşılaştırmayı bırakalım, bir
IHH
ile bir
Beşir Derneği
ile, bir
Diyanet Vakfı
,
Türgev
,
Anadolu Federasyonu
gibi derneklerle bile çok zor karşılaştırılabilir.
Çünkü bu kuruluşların hepsi diğer yüzlercesiyle birlikte sahanın her yanında çok daha etkin olarak varlar. Hem arama-kurtarma faaliyetleriyle hem de yardım kapasiteleriyle.
Buna rağmen Ahbap’ı hepsi daha etkin ve büyük olan bu kadar STK arasında bu ölçüde popüler kılan şey ne oldu?
Haluk Levent
kendi üzerinden yapılan bir operasyonu, bu konuda FETÖ hesaplarının müdahalesine dair somut örnekler üzerinden işaret ediyor. Ama hiç işaret etmese bile FETÖ’yü de aşan belli bir kesimin bu konuda devreye giren
karmaşık bir psikolojisinin Ahbap’ı olduğundan fazla ve farklı bir aktör olarak yaratmaya teşne olduklarını
kestirmek hiç de zor değil. Ahbap bir noktadan itibaren artık Ahbap olmaktan çıkmıştır. Birileri sahadaki yokluklarını telafi edecek, cimriliklerini, pintiliklerini kamufle edecek, insanlığa davete icabet etmemek için, vicdanlarını rahatlatmak için Ahbap gibi her şeye elverişli ve kullanılışlı bir araca ihtiyacı vardı.
Bütün bu ihtiyaçların hepsi Ahbap’ı öne çıkardı, ama bir aktör olarak değil, sadece bir nesne olarak.
Şimdi Ahbap’ın Kızılay’ın bir iştirakçisi şirketten aldığı çadır haberlerinin neye nasıl hizmet ettiğine bakın isterseniz. Arkadaşımız
Ersin Çelik
dünkü yazısında olayın bütün boyutlarını çok iyi koymuş ortaya,
ama bu olayda bile Ahbap’ın kimlerin hangi arzularına cevap verdiği çok net bir biçimde görünüyor.
#Ahbap
#Deprem
#AFAD
#Haluk Levent
#STK
#Yasin Aktay
1 yıl önce
Ahbap’ı fazlasıyla aşan “kurtarıcı” arzusu
Kuklaları oynatan Derin Kuklacılar?
‘Susadım çeşmeye varmaz olaydım’
Türkiye’yi devşirme kurtarıcılardan kurtarma mücadelesi…
Ankara’da vekâletler çekişmesi
Kibirleri boyunlarını aşan muhterisler kim?