|
Deyrizor’daki isyan ve ABD’nin YPG merkezli Baas projesinin sonu


Geçtiğimiz günlerde Suriye’nin
Deyrizor
bölgesinde yerel Arap aşiretleri ile YPG arasında yaşanan çatışmalar kısa süre içinde YPG’nin önemli bir bölgeden süpürülmesi şeklinde ilerledi.
Kısa sürede YPG güçlerinin hızla bölgeden kaçtıklarında arkalarından hiç eser kalmaması, yönetimlerine bırakılmış bölgede ne kadar köksüz olduklarına dair aslında şok edici bir gerçeği yüzlere vurdu.
Doğrusu yaşananları bir çatışmadan ziyade Arap Aşiretlerinin YPG otoritesine karşı bir isyanı olarak görmek daha doğru.
Çünkü ABD’nin bölgede yıllardır oluşturmaya çalıştığı teröre karşı koalisyonda Arap aşiretlerine verilen rol YPG birliklerine tabi olarak biat etmekten başkası değildi.
DAEŞ’e karşı oluşturulacak bir yapının sadece PKK uzantısı bir yapının tekelinde olması herşeyden önce teknik olarak sürdürülemezdi. Çünkü ABD’nin hakim olduğu bölgelerde demografik olarak Araplar nüfusun yüzde doksanına yakınını oluşturduğu halde, kontrol neredeyse tamamen YPG’nin eline verilmiş ve adeta Suriye’de altmış yıldır hüküm süren Baas rejiminin demografi-iktidar-temsil dengesinin YPG ve Arap Aşiretleri arasında yeniden kurulması hedeflenmiş gibiydi.
Malum, Suriye’deki Baas rejimi yüzde 80’i Sünni olan Suriye halkının üzerindeki sadece yüzde 10’luk bir kesimi oluşturan Nusayri nüfusun azınlık iktidarı şeklinde özetlenebilir. Bu
rejimin demokratik hiçbir tarafı olamadığı gibi 50 yıl boyunca çok kanlı bir istibdat ile ayakta durabildi.
ABD’nin DAEŞ’e karşı mücadele adına oluşturduğu koalisyonla Suriye içinde kontrol ettiği bölgelerde de aynı demografik iktidar dengesi kurulmaya çalışılıyor.
Bunun en ufak bir demokratik katılım kriterini sağlayarak ilerleme şansı bulunmuyor. O yüzden JPG’ye verilen imtiyazların çok güçlü silahlı baskı araçlarıyla da desteklenmesinden başka sürdürülebilme imkanı bulunmuyor
. Oysa ABD aynı zamanda bu bölgelerde asgari de olsa bir demokratik katılım ve temsil iddiası da taşıyor
ve Arap aşiretlerine de dünya kamuoyuna da bu konuda vaatlerde bulunuyordu.
Oysa şimdiye kadar bu koalisyonun şımartılmış YPG ortağı yönetimin bütün kademelerini doldurmuş ve askeri kurumlara hâkim olduğu gibi dışlayıcı politikalar, kötü niyetli uygulamalar, yerel halka yönelik keyfi tutuklamalar, IŞİD’e karşı koruma eksikliği ve ekonomik suistimallerle suçlanıyordu. Bu rahatsızlıklar sürekli vardı zaten, ancak son günlerde şahit olduğumuz ayaklanmanın görünen nedeni, Arap aşiretlerinin temsilcilerinden ve Askeri Konsey başkanı
Reşit Ebu Hawla
’nın Haseke’deki toplantı sırasında YPG tarafından tutuklanması.
Ebu Hawla
’nın adamlarından biri tutuklama sırasında PKK/YPG tarafından öldürüldü.
Belki bu, bardağı taşıran son damla olmuştur.
Ancak görünen kadarıyla ABD’nin sözümona DAEŞ’e karşı mücadeleden başka bir gerekçeye dayandıramadığı koalisyonun herşeyden önce varoluş gerekçesi kalmamış olduğu halde bu tehdit sürekli canlı tutuluyor ve bu tehdide karşı
YPG’ye favori müttefik/aktör olarak gereğinden fazla imtiyazlar veriliyor.
YPG’nin de Suriye halkının zaten bıkmış olduğu Baas demografik rejimini bu sefer Kürt merkezli bir yapı olarak kurmasının sağlanması belki bir yere kadar mümkün olabilir ama bunun sürdürülebilmesi mümkün değil.
Esasen burada rahatsızlık verici olan şey Kürtlerin kendi demografik durumlarına göre herhangi bir düzen içinde özgür ve eşit aktör olarak yer alması değil. Bilakis burada Kürtlere nüfuslarından çok daha fazla bir nüfuz ve temsil imtiyazı verilmesi, onlara belli bir bölgede de olsa Baasçı Nusayrilerin rolünün verilmesidir.
Bugün ABD’nin Suriye içinde oynadığı rolün, yerine getirdiği misyonun muğlaklığı Amerikan çevrelerinde de aslında ciddi bir biçimde sorgulanmaktadır. Arap aşiretlerinin bu isyanından epey öncesinden beri
Suriye Demokratik Güçleri
adıyla ortaya konulan yapının aslında sadece YPG’nin şımartılmasından başka bir anlam taşımadığı konuşuluyordu. Böyle bir yapının Esad’a karşı başlatılmış olan hoşnutsuzluklar atmosferinde patlak vermesi mukadder olarak görülüyor
. Böyle bir düzenin ABD çekildikten sonra bir gün bile ayakta kalma şansı yok. O yüzden Arap aşiretlerinin isyanı bu sefer ABD çevrelerinde de ciddi bir uyarı ve siyasetlerin gözden geçirilebilmesi için bir fırsat olarak görülüyor.
Bu konuda Türkiye’nin baştan beri yaptığı uyarılara şimdi kulak verilebilir.
Türkiye, bölge halklarının demografik yapısıyla oynayacak operasyonların tehlikelerine baştan beri dikkat çekiyor.
Daha Baba Esad zamanından beri Kürtlerin Suriye içinde ikinci sınıf vatandaş olarak muamele görmesine karşı ortaya koyduğu tutumundan vazgeçmiş değil.
Yani, YPG üzerinden yeni bir Baas rejiminin kurulmasına karşı olmanın Kürtlerle bir ilgisi yok.
Bölgede oluşacak bir yönetimin demografik dengeleri dikkate alması gerektiğini söylemek asla Kürtlerin ihmal edilebileceğini söylemek anlamına gelmiyor. Bilakis Kürtler de Suriye halkının ayrılmaz bir parçası, Türkiye’nin ayrılmaz bir parçası oldukları gibi.

Ancak burada ABD’nin yaptığı şey Kürtleri korumak değil, ateş hattına atmak, azınlık oldukları yerlerde kendilerine bir çoğunluk nüfusu kontrol etme rolü vermek uzun vadede Kürtlere hiçbir şey kazandırmaz sadece onlarla bölge halklarının birlikte yaşamasını temin eden kimyayı bozmuş olur.

Arap aşiretlerinin isyanıyla birlikte YPG güçlerinin kısa süre içinde hakim bulundukları yerden süpürülmüş olmaları, arkalarında hiçbir eserin kalmamış olması ABD için de bölge üzerinde hesap yapacak herkesin de dikkate alması gereken en açık uyarı olmalı.

Mustafa Kahraman’ın Başı Sağ Olsun

İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. İstanbul’daki sel felaketinde hayatını kaybeden Yeni Şafak ailesinin emektar ve cefakâr Yazı İşleri Müdürü ağabeyimiz Mustafa Kahraman’ın eşi Yıldız Hanım’a Allah’tan rahmet Mustafa beye ve çocuklarına başsağlığı ve sabır diliyorum. Bütün Yeni Şafak ailesinin başı sağ olsun.

#Deyrizor
#Politika
#Yasin Aktay
9 ay önce
Deyrizor’daki isyan ve ABD’nin YPG merkezli Baas projesinin sonu
Bir Başka Mesele: Aşırı hayvan sevgisi ‘kaydırılmış merhamet’ projesidir
Sahibinin Sesi
BM değil, Mekke Sözleşmesi
Kızın adı Rachel
Bin 187 dokunuş ve 30 genç