|
Gaziantep modeli

Türkiye bir bakıma şehirleriyle Türkiye’dir. Şu veya bu dönemde her bir şehrimizin ortaya koyduğu birlikte yaşama ve kent kültürü ülke olarak öne sürdüğümüz bütün iddialarımızın da somut ürününü ve tezahürünü ortaya çıkarıyor. Şehir, kelimenin tam anlamıyla da, bir toplumun içindeki bütün duyguları, niyetleri, kaliteyi bir ürün olarak “teşhir” ediyor.

Öyle çok idealize edeceğimiz bir şey değil bu elbet. Bazen çok mükemmel, hayranlık duyacağınız, gururla ifade edebileceğiniz, felsefi bir derinliğe, ilkesel bir duyarlılığa dayandığını gördüğünüz çok güzel ürünler de çıkabiliyor. Ama şehir sadece iyi insanların, iyi niyetlerinin dışa vurduğu bir yer olmuyor. Bir bakıma içerde ne varsa dışa da o vuruyor teşhir oluyor, şehir oluyor.

Genellikle medeniyet tarihçilerinin dışa vuran, bugünümüze kadar restore edile edile gelen eserlerden yola çıkarak, bu eserlere atfettikleri felsefi derinliklerin çoğu yakıştırma okumalar oluyor. Restore etmek eseri olduğu gibi yeniden üretmek değil, aslında belli bir yorumla günümüzde anlamını baştan kurmak şeklinde oluyor. Geçmiş medeniyetlere atfedilen güzelliklerin önemli bir kısmının nostaljiyle alakalı olması insanın düşünme tarzının doğal bir sonucu gibi.

Gaziantep’in medeniyet anlamında da oldukça köklü, kimlik ve kültür sahibi bir şehir olması onu hiç kuşkusuz çok özel kılıyor. Bu özellikleri onun Türkiye’nin genel kalkınmasında, gelişiminde ve medeniyet performansında aktif bir rol almasını sağlıyor. Elbette bu itibarla özgün olsa da kategorik olarak Bursa, Konya, Kayseri gibi diğer şehirlerimizin yanında değerlendirilmesi gereken özellikleri var. Tarihin derinliklerinden gelen kültürel ve manevi özellikler şehir insanının inisiyatif alan, girişimci karakteriyle buluşuyor ve ortaya müstesna bir Gaziantep modeli çıkıyor.

Bu modelin ilave bir özelliği son zamanlarda almış olduğu yoğun Suriyeli göçünün zaten ilk karşılama kapısı olması. Tarihsel olarak Gaziantep ve Halep hem şehir olarak hem insan çeşitliliği itibariyle ve hem de ekonomik ve kültürel olarak ayrıştırılamayacak bir yakınlığa sahip olmuştur. Gaziantep Kalesi, Halep Kalesi’nin küçük ölçekli bir kopyası gibi ve şehir içindeki tepede kurulu kalenin etrafında gelişen her iki şehir tarihte aynı istikamette gelişmiştir. Şimdi elbette ciddi bir fark oluşmuş durumda. Ama Suriye’de cumhuriyet sonrası dönemde araya konulan sınırlara rağmen iki şehir arasındaki ulaşım ve alışveriş hiçbir zaman tamamen kopmamıştır.

O yüzden Gaziantep şehrinin Suriyeli göçmeni kabullenişi, elbette hiç sorunsuz değil, ama başka şehirlerin kabullenişinden çok daha farklı tecrübelere sahne oluyor. Gelen göçmenin bir kısmını işgücü olarak değerlendiriyor. Daha önce de değindiğimiz gibi, Gaziantep bölgenin diğer şehirlerinden eskiden beri ciddi göç almakta ve bu göçü çok başarılı bir biçimde şehirle bütünleştirmektedir. Şimdi ise Suriye’den gelenlerle biraz da o tecrübenin tekrarını yaşamaktadır.

Ayrıca gelenler sadece niteliksiz işgücü değil, yine daha önce de değindiğimiz gibi, ciddi bir işveren, sanayici ve tüccar tabaka da var. İşin bu kısmını anlattığımızda başka şehirlerden, mesela İstanbul, Konya, ve Bursa’dan arayıp izlenimlerini aktaran iş adamları da oluyor. Benzer çok sayıda gözlemimi de teyit eden bu izlenimlere göre Suriyelilerin tek katkısı bu da değil.

Yani sadece ucuz veya elverişli emek veya bazılarının iş adamı ve yatırımcı olması da değil. Halihazırda birçok şirkette danışman veya uluslararası ticaret uzmanı veya ticaret ortağı olarak çalışan Suriyeliler Türk firmaların bütün Arap dünyasına ihracatının da en işlek köprüsünü oluşturmak üzere networklarıyla birlikte geliyorlar, bu iş networklarını Türkiye’nin toplumsal sermayesine katıyorlar.

Türkiye’nin Ortadoğu ve Arap ülkelerine ticaretinde son zamanlarda kaydedilmiş olan rakamlarda çok önemli bir payı oluyor bunların. Halep, Şam, İdlib ticaretinin önde gelenleri, daha önce kendi şehirlerinden dünyayla olan irtibatlarını şimdi Türkiye üzerinden kurmuş ve Türk sanayici ve iş adamlarıyla Müslüman ülkelerin iş dünyası arasında yoğun olarak işleyen köprüler inşa etmiş durumdalar. Üstelik işin bu kısmı her geçen gün daha da gelişme eğilimi içinde.

Aslında Gaziantep tecrübesi tam da bu yönleriyle, diğer benzer kategorideki şehirlerimizle birlikte sosyologlarımızca daha yakından incelenip modellenmeyi fazlasıyla hak ediyorlar. Elbette sadece olumlu özellikleriyle değil, şehirleşme kültürümüzde kaydettiğimiz sorunlarımızla, kusurlarımızla ve bunların toplumsal sonuçlarıyla birlikte.

NOT: “Türkiye’ye ve dünyaya Gaziantep’ten de bakmak lazım” başlıklı önceki yazımda işsizlik rakamları ile ilgili olarak kullandığım “fiili işsizlik neredeyse sıfıra yakın” ifadesi, gerçek rakamları teyit etmeye fırsatım olmadığı için kendimce ihtiyat payını da içerdiğini düşündüğüm bir ifade olmuştur. Dinlediğim çok sayıda sanayicilerin çalışacak eleman bulamadıkları yönündeki şikayetlerinden hareketle kullanılmış bir ifadedir. Elbette hiçbir ekonomide işsizlik “sıfır” olmuyor, olamıyor.

#Gaziantep
#İstanbul
#Konya
2 yıl önce
Gaziantep modeli
Kamu tasarrufu
BİT’lere kadrolu işçi alımında acilen tedbir alınması gerekiyor
Tarih bizi çağırıyor ama biz birbirimizle boğuşuyoruz!
İYİ Parti kongresinin kazananı kim
Şule öğretmen ve yeni maarif modeli