|
Türkiye, kendisine biçilen rolü mü oynayacak; yoksa yeni bir oyun mu kuracak?
İnönü,
“yeni bir dünya kurulur, biz de orada yerimizi alırız” demişti Soğuk Savaş Düzeni kurulurken…

Bin yıl dünya tarihinin kaderini şekillendiren bir topluma ikinci şef olarak sunulan devlet başkanının biçtiği rol bu kendisine ve kendi ülkesine!

Yani
dünya-kurucu, oyun-kurucu bir rol değil, kurulan dünyanın içinde kendisine biçilen rolü oynayacak bir figüran rolü!

Nedir bu, neyin ifadesidir?

Köleleşmenin.

Uydulaşmanın.

Emperyalistlerin çıkarlarını koruyup kollamakla görevli bir
“kanat ülkesi”
olmanın işareti.

Tarihi bizim yapmadığımızın, başkalarının yaptığı tarihin önünde sürüklendiğimizin göstergesi elbette. Bu öyle kolayca geçiştirecek bir sorun değil kesinlikle.

Tarih yapan bir toplumdan, başkalarının yaptığı tarihin önünde sürüklenen bir figürana dönüşmek ve bununla övünmek nedir, peki?

İntihardır!

RUSYA-UKRAYNA
SAVAŞI, TÜRKİYE’NİN BÖLGESEL GÜÇ OLMASI

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Türkiye’nin önünün açılmasına imkân tanıdı beklenmedik bir şekilde. Savaştan olumsuz etkilenen ülkelerin başında gelmesine rağmen Türkiye, etkili ve büyük saygı uyandıran, dikkatle takibe alınan, dünyanın gözünün, dikkatinin Türkiye’ye odaklanmasına yol açan çok yönlü, kapsamlı bir diplomatik atak başlattı.

Türkiye’den beklenmeyen bir ataktı bu. Ülke içindeki
muhalefet
, başlangıçta, Türkiye’nin Rusya ile Ukrayna arasında arabulucu rolü oynaması fikrine gülüp geçti. Ama kısa bir süre içinde hükümetin gerçekleştirdiği derinlikli ve göz dolduran diplomatik atak sonrasında muhalefetin kendisi gülünç duruma düştü.
Cumhurbaşkanımız
Erdoğan
ile Dışişleri Bakanımız
Çavuşoğlu
, bir haftada 30 civarında ülkenin devlet başkanı, başbakanı, dışişleri bakanıyla görüştüler.

Muazzam bir performans gerçekten.

Türkiye’nin bölgesel
güç olduğunun tartışmasız ilanı
bu.

Eğer bu savaş sürecinde üstlendiği bu role, tarihî derinliğinin kuşatma alanını da harekete geçirerek jeostratejik ve teopolitik bir atılım yapabilirse, küresel güç olma yolunda atılan adımları da ekleyebilir.

Ki, bu, hiç de imkânsız ve hayalî bir durum değildir.

Türkiye’nin bölgesel rolü
, küresel sisteme bağımlılığı ölçüsünde kendisine verilen bir “ödül”dür. Ama
Türkiye’nin küresel bir güç olması,
küresel sistemden şu ya da bu şekilde bağımsız hareket edebilecek

cesur ama ayağı yere basan adamlar atmasına bağlıdır.

Türkiye’nin küresel sistemden bağımsızlaşması, genetik kültürel kodlarını hayata ve harekete getirebilmesiyle mümkün olabilir. Maddî atılımdan ziyade manevî atılımla gerçeğe dönüşebilir bu. Bu
atılımın kaynağı, tarihî ve kültürel derinliğidir; koruyucu kalkanı ise,
özellikle savunma sanayisinde gerçekleştirilecek
maddî-teknolojik atılım.
Türkiye’nin zihni, işgal altında. Zihnine laiklik prangası vurulmuş durumda. Laiklik, Batılıların savaşmadan bu ülkeyi içerden zihnen ele geçirmelerinin anahtarıdır.

Bu projenin başarılı olabileceğini ülkenin en konforlu kesimlerinin Türkiye’yi terk etmekten dem vurmaya hatta yurtdışından şimdiden bağlantılar kurmaya başlamış olmalarıdır. Bu ürpertici trendin bir parçası olarak, Almanca öğreniminin ve Almanya’daki bazı kurumlarla bağlantıların -özellikle doktorlar ve mühendisler arasında- hızla yaygınlaşmaya başlamış olmasıdır.

TÜRKİYE’NİN KÜRESEL
GÜÇ OLMASININ ŞARTI: KUŞATICI BİR MEDENİYET FİKRİNE SAHİP OLMASI

Türkiye’nin istiklal ve istikbal mücadelesinde dönüm noktası olabilecek bir safhaya girdiğimizi söyleyebiliriz.

Bu süreç,
15 Temmuz sonrası süreçte,
Fırat Kalkanı ile hayata geçirilen operasyonlarla başlamıştı.
Fırat Kalkanı
Harekâtı’nın bu açıdan bir
milat
olduğunu düşünüyorum ve bu fikrimi burada değişik vesilelerle ifade etmiştim. Türkiye bölgesindeki hadiselerde ilk defa inisiyatif almaya başladı Fırat Kalkanı’ndan sonra. Ve bu sürecin kaçınılmaz sonucu olarak Batı’lı başkentlerden, Londra’dan, Washington’dan, Paris’ten, Brüksel’den çoktan bağımsızlaştı. Bunun altını çizelim lütfen. Bu şaka değil. Türkiye’nin istiklal ve istikbal mücadelesinde çok büyük bir adım bu.
Bu sürecin sonuna kadar götürülmesi şart. Bu sürecin salim kafayla ve sühûletle götürülmesi durumunda, yani fincancı katırlarını ürkütmeden mesafe alınması hâlinde, Türkiye, orta vadede, üç kıtanın kavşak noktasında
bölgemizin ve dünyanın
denge unsuru ve güven adası olacak.
Türkiye’nin küresel güç hâline gelmesi, bu sürecin sonunda, uzun vadede, dünyaya, adaletin, hakkaniyetin ve sulhün hâkim olacağı uzun soluklu bir medeniyet fikrini sunmasına bağlıdır.
Türkiye, küresel güç olacaksa, bu, esas itibariyle, ulaşacağı maddî gücüyle değil, genetik kültürel kodlarını harekete geçirerek sahip olacağı manevî gücüyle olacak.

Yeni bir dünya kurulacak ve eğer hem maddî hem de özellikle de manevî olarak iyi hazırlanabilirse Türkiye orada kurucu bir rol oynayacak inşallah.

Vesselâm.

#Rusya
#Ukrayna
#15 Temmuz
2 yıl önce
Türkiye, kendisine biçilen rolü mü oynayacak; yoksa yeni bir oyun mu kuracak?
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”
Amerikan sponsorluğunda İsrail-Suudi normalleşmesi
Faz-2: Washington’un bölme operasyonuna Ankara yanıtı
İsmailağa’ya değil, Türkiye’ye operasyon