Türkiye son yıllarda birçok ekonomik çalkantı yaşadı. Ekonomiyi enflasyon ve faiz kıskacına alan vergisiz döviz düzeni enflasyonu körüklüyor, faizleri yükseltmek için koz olarak kullanılıyor ve şirket değerlerini yerle bir eden borsa çöküşlerine neden oluyor. Vergisiz döviz düzeni, piyasada dolara ve avroya talebi artırıyor. Bireyler ve spekülatörler, vergi ödemeden yüksek kazanç elde ettikleri için dövizi sürekli yukarı taşıyor. Dolar yükseldikçe ithalat pahalanırken, enflasyon kontrolden çıkıyor.
MERKEZ'İN ELİNİ KOLUNU BAĞLIYOR
Enflasyonu frenlemek için faiz artırma yolu tercih ediliyor ancak faiz yükseldikçe döviz de talep görüyor. Bu kısır döngü Türkiye’yi, dünyada eşi benzeri olmayan bir “faiz–enflasyon-döviz sarmalına” sürüklüyor.
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) 23 Ekim'de faiz kararı için toplanacak. Eylül ayı enflasyonunun beklentilerin biraz üzerinde gelmesinin Merkez Bankası’nın faiz indirim kararını etkileyip etkilemeyeceği bilinmiyor. Ancak yıllardır Türkiye’nin yumuşak karnı olarak gündemde tutulan önemli bir konu var. O da yüksek miktarda al-sat yapan döviz spekülatörlerinden kazanç vergisi alınmaması.
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın göz yumduğu vergisiz döviz düzeni, ekonomi yönetiminin faizi ve enflasyonu aşağı çekmesini zorlaştırıyor. “Dolar yükselecek” endişesiyle faiz indiremeyen Merkez Bankası; Türkiye’nin yatırım, üretim, istihdam, ihracat ve büyüme potansiyelini kullanmasını engelliyor. Dolar vergiyle kontrol altında tutulursa faizi istenilen seviyelere rahatlıkla düşürme imkanı doğar, ekonomiyi döviz-faiz-enflasyon kıskacında tutmaya çalışan spekülatörlerin rant çarkı durdurulur.
Faturayı vatandaş ödüyor
Vatandaş maaşından vergi öderken, milyonlarca dolar al-sat yaptıkları halde vergilendirilmeyen spekülatörler hem piyasayı yönetmeye kalkışıyor hem de devletin maliye politikalarına yön vermeye çalışıyor. Bu düzenin faturasını vatandaş yüksek enflasyon ve faizle ödüyor. Bu gerçeği hane halkının ödeme kalemlerinde ve merkezi yönetimin bütçe hesaplarında görmek mümkün. Merkezi yönetimin bütçe giderleri içerisindeki faizin payı yüzde 11’den yüzde 17’ye çıktı. 6 puanlık artıştan dolayı, devletin faiz gideri bir yılda yaklaşık 800 milyar lira arttı.
ABD, ALMANYA, FRANSA VE İNGİLTERE ALIYOR TÜRKİYE KANUN EMRETTİĞİ HALDE ALMIYOR
* ABD:
1 yıldan kısa tutarsa %10-37 vergi
* Almanya:
1 yıl üzeri vadede vergisiz, kısa vadede %14-45 arası vergi
* Fransa:
Süre farkı olmaksızın %30 vergi
* İngiltere:
1 yıllık muafiyet sonrası %10-20 arası vergi
* Türkiye:
Al-sat işleminden milyarlar kazanılsa bile vergi alınmıyor
Dolar 45 günde 2 katına çıkmıştı
Türkiye ekonomisi, spekülatif kur atakları nedeniyle birçok kez ciddi türbülanslar yaşadı. Kurdaki ani hareketlilikler sonucunda TL hızla değer kaybederken, enflasyon azdı, borçluluk arttı ve ekonomik büyüme sekteye uğradı. Kur saldırılarının en şiddetlisi ise Aralık 2021’de yaşandı. Ekim 2021’in ilk haftasında 8 TL civarında seyreden dolar, 45 günde 2 kat artışla 17,5 liraya çıktı. Spekülatörlerin Türkiye ile oynamasına fırsat veren açık ise Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 2016’da bir vatandaşın başvurusunu cevaplarken açıkladığı özelge (Mukteza: Yazılı Maliye görüşü) oldu. Mehmet Şimşek'in Başbakan Yardımcısı, Naci Ağbal'ın ise Maliye Bakanı olduğu dönemde vatandaşa verilen cevap yıllardır vurgunun maskesi olarak uygulamada tutuluyor.
Bu sınırlı ve şahsi yorum, bazı döviz vurguncuları tarafından bir yasal muafiyet gibi kullanıldı. Vergi yokmuş gibi davranıldı. Bu yorumun arkasına sığınılarak, milyarlarca dolarlık döviz alım satımından elde edilen kazançlar yıllar boyunca vergisiz kaldı. Oysa Anayasamız açık: “Vergi, kanunla konulur; muafiyet ve istisna da kanunla olur.” Hiçbir vergi dairesi yetkilisinin yorumu, devletin vergi sistemini geçersiz kılamaz. Ancak maalesef bu açık hukuk kuralı yıllardır çiğnendi. Bugün hâlâ bireyler yüksek miktarda döviz alıp satarak kazanç sağladığında hiçbir vergi ödemiyor. Oysa aynı kazancı bir şirket sağladığında %25 vergi ödüyor.
Otomatik fren mekanizması görevi görecek
Eğer Türkiye o dönemlerde bireysel döviz kazançlarından vergi alsaydı kur yüksek oranda artmayacaktı. Kazançların bir kısmının vergiye tabi olması, kur dalgalanmalarından hızlı kâr elde etmek isteyenlerin hevesini kırarak piyasadaki aşırı oynaklığı törpüleyebilirdi. İthalata yüklü miktarda para ödenmeyecek, maliyetler katlanamayacağı için enflasyon da şişmeyecekti. Böyle bir düzenleme, TL'nin yabancı ülke paraları karşısındaki değer kaybının hızını kesmede ve piyasayı daha istikrarlı bir zemine oturtmada önemli bir otomatik fren mekanizması görevi görebilir.