Ahirete göçmeden çalışmasını tamamlamanın telaşındaydı

Ketebe Yayınları, M. Âsım Köksal’ın İslâm Tarihi’ni okurla yeniden buluşturdu. Büyük âlimin eseri nasıl yazdığını anlatan torunu Prof. Dr. Âsım Cüneyd Köksal, “Ahirete göçmeden önce çalışmasını tamamlamanın telaşındaydı” diyor.

Merve Akbaş Yeni Şafak
Mustafa Âsım Köksal.


Geçtiğimiz haftalarda okura müjdeli bir haber verildi ve M. Âsım Köksal’ın İslâm Tarihi uzun yıllar sonra Ketebe Yayınları etiketiyle yeniden raflardaki yerini aldı. Büyük âlimin torunu Prof. Dr. Âsım Cüneyd Köksal’la bu eserin hikâyesi ve önemi üzerine konuştuk.

*M. Âsım Köksal’ın İslam Tarihi’ni Ketebe Yayınları’nın yeniden basması okurları oldukça memnun etti. Sizden bu eserin yazılma hikâyesini öğrenmek isteriz.

M. Âsım Köksal, 1955-1960 yılları arasında yoğun bir çalışma neticesinde, İtalyan oryantalist Caetani’nin yalan ve iftiralarla dolu İslâm Tarihi’ne (Annali dell’İslam) bir reddiye yazdıktan sonra, Peygamber Efendimiz’in (sav) hayatı ve sîreti hakkında temel bir eser yazma arzusu, zihninde ve gönlünde şekillenmeye başlamış, böyle bir eser yazmanın kendisi için bir farz-ı ayn haline geldiğine inanmıştı. Yazmak istediği bu eserini, konuyla ilgili en temel ve en güvenilir kaynaklara dayandırmak ve yabancı dillerde yazılmış yanlışlar ve tahriflerle dolu kitapların aracılığına olan ihtiyacı bu sûretle ortadan kaldırmak istemekteydi. Bu büyük eseri kaleme almak için, ilk işi 31 yıldan beri çalışmakta bulunduğu Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki vazifesinden emekliliğini istemek oldu. M. Âsım Köksal’ın 1964’ten vefatının gerçekleştiği 1998’e kadarki yıllarını bütünüyle İslâm Tarihi –ve bunun yan ürünü sayılabilecek- çalışmaları dolduracaktır.

*Eserin yazılma süreci nasıl ilerledi? Bu boyutta bir çalışma yapmayı planlamış mıydı?

İlk adım olarak iki ciltlik muhtasar bir eser yazmayı planlamakta, daha sonra kitabının uzun ve geniş şeklini kaleme almayı düşünmekteydi. Mekke devrini muhtasar olarak içeren bu cilt neşredildikten sonra, ilk kararından vazgeçerek Medine devrini geniş olarak kaleme almaya başladı. Resulullah Aleyhisselam’ın Medine’de geçirdiği 11 seneye mukabil, eserin Medine devrini içeren kısmı da –her sene için bir cilt şeklinde- 11 cilt olacaktı. İstirahat ve gezinti bile yapmadan günde en az 12 saat çalışmak ve her 2-3 senede bir cilt neşretmek suretiyle 1980 yılında, 11 ciltlik Medine devrini de tamamladı ve böylece 12 ciltlik bir takım meydana gelmiş oldu. İslâm Tarihi’nin 1983 yılında Pakistan’da Uluslararası Sîret yarışmasında birincilik ödülü alan versiyonu bu 12 ciltlik takımdır (Martin Lings’in eseri aynı yıl ikinci olmuştur). Ardından Mekke devrini de buna uygun ve geniş tarzda kaleme almak gerekliliğini hissetmekte olduğundan, kısa bir dinlenme döneminden sonra hemen bu iş için çalışmalara başladı. Köksal 1987 yılında tek ciltlik Meke Devri’ni 6 cilde çıkarmış, Caetani’ye Reddiye’yi de 7. cilt olarak esere dercetmek suretiyle İslâm Tarihi 18 cilt olmuştur.

*Köksal’ın İslam Tarihi’nin literatür adına oldukça önemli bir eser olduğu bugün hâlâ ortadadır. Peki okur tarafından gördüğü teveccühün arkasında başka ne tür nedenler olabilir?

Merhum müellifin ömrünü bu projeye adamasına sebep olan Peygamber sevgisi ve ihlâsı kaleme aldığı satırlardan okuyucuya sirayet ediyor. Akademik titizliğinin yanısıra İslâm’ı hem bilgi hem amel olarak şahsında samimi biçimde temsil etmesi sebebiyle, İslâm Tarihi’nin yazıldığı dönemde olduğu gibi günümüzde ve gelecekte de güvenilir bir temel kaynak olarak görülmesi tabiidir.

Buna bir de yazarın üslubunu, Türkçemizi kullanış biçimini ilave etmek gerekir. Sade, duru, her kesimin anlayabileceği, eskilerin “sehl-i mümteni” dediği taklit edilmesi zor sadelikte bir dil kullanımı, eserin ulaşılabilirliğini artırmaktadır.

KUTLU BİR HAYATI ÖRNEK EDİNMEK

*Genel bir bakış gibi görünse de eserin önemini ortaya koyacak bir soru sormak isterim: İslam tarihini okumak bize neler kazandırır? Yani bu eseri neden okumalıyız?

Bu eseri okumak sevgili Peygamberimizin hayatını ve dolayısıyla dinimizin tarihini ana kaynaklara dayalı olarak en ayrıntılı biçimde öğrenmemizi sağlar. Bu eseri niçin okumamız gerektiğini müellifinin ifadeleriyle dile getirelim: “Peygamberimiz Aleyhisselâm’ın hayatını okumak ve öğrenmekte; erkek-kadın her Müslüman için, hattâ herkes için, temiz, ibretli ve kutlu bir hayatı örnek edinip kendilerini kötü örneklerin etkilerinden kurtarmak, başka bir deyişle İslâmiyeti öğrenmek, yaşamak, dünya ve ahiret mutluluğunu kazanmak vardır.”

*Son olarak toplumsal tarihimiz için de önemli bir yer tutan bu eserin yeniden yayınlanması çok değerli. Bu durumun sizdeki yansıması nedir?

Merhum Dedem 1998 yazını İstanbul’da geçirdi ve eserin son ciltlerini müsveddesinden kendisi okudu, ben dizdim. Yıllar boyunca eski tarz sert daktilolarda çalışmaktan parmakları incelmiş, adeta derisi kemiklerine yapışmış gibiydi. Ahirete göçmeden önce çalışmasını tamamlamanın telaşındaydı. Ağustos ayının sonlarına doğru dizgiler tamamlandı ve Ankara’daki evine revan oldu, üç ay sonra da Hakk’a kavuştu. Bir taraftan o günleri özlemle anıyor ve “Keşke onunla biraz daha çok vakit geçirebilseydim, çalışmalarına biraz daha hizmet edebilseydim, eserinin son versiyonunun basıldığını dünya gözüyle görebilseydi, yazmayı çok istediği Ahiret Yolculuğu’nu yazabilseydi de ben dizgisine yardımcı olsaydım…” diye düşünüyor, bir taraftan da ihlâslı âlimlerini unutmayan halkımızın alâkasından, kadirşinaslığından dolayı mutlu oluyorum.