Almanya’da din ve eğitim üzerine bir çalışma

Uzun yıllardır Almanya’da yaşayan Prof. Dr. Merdan Güneş, akademik araştırmalarını şahsi tecrübe ve gözlemleriyle birleştirerek Hristiyanlık ve İslam’ın, özel olarak Almanya’da genel olarak Avrupa’daki serencamına değindiği “Devlet, Kilise ve Cami- Almanya’da Din ve Eğitim Politikaları” adlı kitabı kaleme aldı.

Semiha Kavak Yeni Şafak
Hayat

Günümüzde Batı’da en hızlı yükselen dinin İslam dini olduğu gerçeği, kimi ülkelerde İslamafobiyi de yükseltmiş bulunmaktadır. İslam karşıtları bu gelişmelere karşı çeşitli kışkırtıcılık yollarına başvurmakta İslam/Müslüman düşmanlığını siyasal amaçları için kullanmaktadır. Bunlara göre, “İslam’ın Batı’da yayılması acilen durdurulması gereken son derece zararlı bir gelişmedir. Yine onlara göre, İslam’ın Batı’da yayılışı durdurulamıyorsa o zaman İslam ve Müslümanlar ‘ehlileştirilmelidirler’ ya da daha açık bir ifadeyle Batı’nın laik ve liberal değerlerini benimseyecek şekilde entegre veya asimile edilmelidirler.”

Avrupa’daki bu yaklaşımın devletleri ve toplumları nasıl yönlendirdiği konusunda derinlikli araştırmalar olmadığı gibi, bu konuda yazılmış eser de oldukça azdır.

Uzun yıllardır Almanya’da yaşayan Prof. Dr. Merdan Güneş, akademik araştırmalarını şahsi tecrübe ve gözlemleriyle birleştirerek Hristiyanlık ve İslam’ın, özel olarak Almanya’da genel olarak Avrupa’daki serencamına değindiği “Devlet, Kilise ve Cami- Almanya’da Din ve Eğitim Politikaları” adlı kitabında çeşitli araştırmalar ve karşılaştırmalar ışığında bu konuyu ele alıyor.

DİN VE DEVLET İLİŞKİSİNE BAKIŞ

Güneş, kitabının ilk bölümünde Hristiyanlıktan yola çıkarak devlet-din ilişkisinin günümüze kadar nasıl seyrettiğini ele alarak bazı tespitlerde bulunmakta. Her ne kadar bu bölüm kitabın içeriğiyle ilgisiz sanılsa da Güneş, Almanya örneğinde Hristiyanlığın durumu ve Hristiyanların İslam’a yaklaşımlarında öne sürdükleri görüşlerin gerekçelerini anlayabilmenin önemli olduğunu belirtmekte; “ Hristiyanlığın din-devlet ilişkisi ve sekülerleşme serencamı “Batı’da İslam” meselesini anlamada bir alt yapı vazifesi görmektedir. Bu tarihi tecrübe ve sorunlar anlaşılmadan Avrupa’da İslam’a dair meselelere yaklaşmanın zor olduğu aşikardır.”

Güneş, bu doğrultuda ABD ve bazı Avrupa devletlerinin din ile ilişkilerini gözden geçirmekte ve bu ülkelerde dini yapılanmaların ne şekilde olduğuna dikkat çekmekte. Kitabın ana araştırma konularından olan “Almanya’da din ve dindarlık” bölümünde ise, “Almanya’da halkın dindarlık durumu nedir? Günlük hayatlarında insanlar için din, inanç ve Tanrı’nın bir önemi var mıdır? Günlük hayatları şekillendirmede bu tür değerlerin bir rolü söz konusu mudur? Gerek sekülerleşme paradigmasını gerekse dinin yeniden canlanışını destekleyen dinin ferdileşmesi teorisini izhar eden işaretler nelerdir” gibi konular masaya yatırılıyor. Güneş’ göre “Almanya kendi tarihi gerçekliği içinde gelişmiş dinle uyumlu bir modeli temsil ediyor. Din realitesine toplum için kaçınılmaz bir değer olarak yaklaşıyor. Devlet dini kendi tarihi gerçekliği içerisinde kazanılmış Alman kimliğinin önemli bir öğesi olarak algılıyor. Bu sebeple de Hristiyan değerlerini örgün eğitim içerisinde yeni nesle kazandırılması gereken anayasal bir hak olarak düzenleniyor. Dolayısıyla da kendi tarihi ve milli değerleriyle örtüşen, toplum ve devlet çıkarlarını birlikte göz önünde bulunduran dengeli ve karşılıklı yardımlaşma ilkesine dayanan rafine bir model sunuyor.”

KENDİ YAŞADIKLARINDAN ÖRNEKLER VERİYOR

Kitabın “Almanya’da İslam ve Müslümanlar” bölümünde Almanya’daki Müslümanlara ve İslam’a yaklaşım sosyolojik olarak ele alınmakta. Yazar, bu bölüme Almanya’da kendi yaşadıklarından yola çıkarak giriş yapmakta, yaşadığı zorlukları dile getirmekte. Anlattıklarından anlaşıldığına göre Almanya’da da Müslüman Türkler arasında Türkiye’dekine benzer ihtilaflar söz konusu. Bu ise orada yaşayan Müslüman Türkleri oldukça olumsuz etkileyen bir durum. Ancak bu durum Almanların Müslüman Türklere bakışını etkileyen bir durum değil. “2005 yılında yapılan bir anketin sonuçlarına göre Alman toplumu Müslümanlar arasındaki farklı anlayışların farkında olmaksızın hepsi hakkında daha çok medya kaynaklı olumsuz genellemelere sahip.”

Bielefeld Üniversitesi’nin yaptırdığı araştırmanın sonuçlarına göre; “Almanya’da yabancı, özellikle de İslam düşmanlığı halkın orta kesiminde de gittikçe artan bir eğilime sahip.”

Bu konuda yapılmış bir başka ankete göre ise “Alman halkının yüzde 83’ü İslam’ı fanatizm ve radikalizm ile bir görürken Hristiyanlık dinini % 80 oranında diğerini sevme ve yüzde 71 oranında ise insan haklarıyla eş tutabilmektedir.”

Müslümanların Almanya’da toplumla ilişkilerinin ne düzeyde olduğuyla ilgili yapılmış olan araştırmalarda ortaya çıkan sonuçlara göre “Müslümanların gerek komşularıyla, gerekse iş yerlerinde toplumun diğer kesimleriyle ilişkilerinde problem yaşamadıkları ve yaklaşık % 65 oranında böyle bir iletişimin var olduğu belirtilmektedir. Almanya’da doğmuş ve büyümüş olanların sosyal ilişkilerinin diğerlerine nazaran daha yoğun olduğu tespit edilmektedir. Diğer bir ifadeyle Müslümanların daha yakın ilişkide olma noktasında istekli oldukları ayrıca vurgulanmaktadır.”

Almanya’da din ve eğitim politikalarını irdeleyen kitapta resmi istatistik bilgilerine dayalı olarak hem teolojik hem de sosyolojik açıdan din ve dindarlık konusunun, özellikle de Almanya örneği üzerinden ne anlama geldiği değerlendirilmekte. Önce Hristiyanlık dininin Batı’da gelişimi ve mevcut yeri tahlil ediliyor ardından ise Türk ve Müslümanların Almanya’daki serüveni süreç içerisinde ele alınıyor.

İslam’ın ve Müslümanların Avrupa’da ve bilhassa Almanya’da bugüne geliş süreciyle ilgili bilgiler edinmek isteyenler için “Devlet, Kilise, Cami- Almanya’da Din ve Eğitim Politikaları “adlı kitap okunması gerekli kitaplar arasında önemli bir yere sahip.