Altı renkli adam altı farklı hayat

Her Kuyudan Bir Yusuf adlı kitabıyla okuru selamlayan Beşir Ayvazoğlu, kültür sanat dünyasının renkli simalarını biraraya getirdi. Ayvazoğlu kitabında Cinuçen Tanrıkorur, Nuri Arlasez, Hakkı Süha Gezgin, Hasan Ferit Cansever, Florinalı Nâzım ve Hânende Nedim’in hayatını sade ve akıcı bir üslupla okuyucuya anlatıyor.

Haber Merkezi Yeni Şafak
Her Kuyuda Bir Yusuf, Beşir Ayvazoğlu, Kapı Yayınları 2021, 352 sayfa

R. RUVEYDA OKUMUŞ

Türk edebiyatında biyografi yazarlığı ve biyografik eser denilince ilk akla gelen isimlerden biri olan Beşir Ayvazoğlu, kültür ve sanat dünyamızdan altı renkli şahsiyetin hayatını “Her Kuyuda Bir Yusuf” isimli kitabında bir araya getirdi.

“Bir zamanlar şöhret sahibi olsalar bile unutulmuş değerli insanlar da vardır; bana sorarsanız, onları gün ışığına çıkarıp yeniden değerlendirmek de kuyudan Yusuf çıkarmaya benzer” diyen Ayvazoğlu, kitabında Cinuçen Tanrıkorur, Nuri Arlasez, Hakkı Süha Gezgin, Hasan Ferit Cansever, Florinalı Nâzım ve Hânende Nedim’in hayatını sade ve akıcı bir üslupla okuyucuya anlatıyor. Söz konusu isimler üzerine farklı zamanlarda ve çeşitli vesilelerle yazmış olduğu portre yazılarının zenginleştirilmiş ve gözden geçirilmiş haliyle bir araya geldiği bu eserde pek çok hatıra ve anekdot da yer alıyor.

CİNUÇEN TANRIKORUR ÜZERİNE

Beşir Ayvazoğlu ilk defa, kırk küsur yıl Bursa Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nde verdiği resitalde yakından görme imkanına sahip olduğu udi ve bestekâr Çinucen Tanrıkorur’un (1938-2000) zamanla yakın dostları arasına girdiğini, onun her konuda son derece titiz, mükemmeliyetçi ve müşkülpesent bir sanatkâr olduğu ifade ediyor. Çocuk yaştan itibaren annesinin söylediği içli şarkılar ve çaldığı ud sesiyle büyüyen Cinuçen Tanrıkorur musiki üzerine yazan bütün yazarları okuyarak, ses ve saz üstatlarını dinleyerek kendi kendini yetiştirir. Çinucen Bey henüz on dört yaşında ilk bestesini yapar. Babasının ısrarıyla seçtiği mimarlık mesleğine rağmen kendisi udi ve bestekâr olarak tanınmıştır. Güzel Sanatlar Akademisi yıllarında musiki hakkında yazmaya başlamış ve asıl mesleği yazarlık olmadığı halde çeşitli dergi ve gazetelerde musiki üzerine yazıları yayımlanır. Ayvazoğlu’nun onun “Türk musikisine ses eğitimiyle başlamış, sonra ud çalmasını öğrenmiş, radyo sınavlarını udu ile kazandığı için bu alanda ilerlemiş ve tanınmış ama ses eğitimini hiçbir zaman bırakmadığı için çalıp söyleyen bir udî olarak ozanlık geleneğini ihya etmiş bir icracı” olduğunu söylemektedir. Kitapta Çinucen Bey’in musikişinaslığının yanı sıra ömrünün son yıllarında hüsn-i hat meşk ederek rika, sülüs ve talik icazeti aldığını da öğreniyoruz.

Kitapta yer alan ikinci isim Nuri Arlasez. Nuri Arlasez (1910-2000). Galatasaray Lisesi’nden sonra başladığı Hukuk eğitimi yarıda bırakarak Hint felsefesine yönelir. İngiliz tarihçi Arnold Toynbee, Prof. Roger de Pasquier, iktisat profesörü Fransçois Perroux, fotoğraf sanatçısı John Bigelow gibi pek çok ilim ve sanat adamıyla mektuplaşacak kadar İngilizce ve Fransızcaya hâkim olan Nuri Arlasez’in 1962’de tanıştığı Arnold Toynbee’le vefatına kadar mektuplaştıkları gibi ona İstanbul, Bursa ve Antalya gezilerinde mihmandarlık ettiği ifade ediliyor. Ömrü boyunca hiç evlenmeyen Nuri Arlasez, yazma kitap, ferman, vakfiye, işleme vb. eserleri ömrü boyunca toplayarak muhteşem bir koleksiyona da sahip olmuştur. Münzevi bir hayat yaşayan ve şöhretten bucak bucak kaçan Arlasez bin bir emekle bir araya getirdiği koleksiyonunu hayattayken emin ellere teslim etmeye karar verir. Koleksiyonun tamamını Süleymaniye Kütüphanesi, Topkapı Sarayı’na ve IRCICA’ya bağışlar. Ayrıca Süleymaniye ve Bağlı Kütüphaneleri Geliştirme Vakfı adıyla bir de vakıf kurar.

GAZETECİ MUALLİM NEYZEN

Gazeteci, muallim ve neyzen Hakkı Süha Gezgin kitapta ele alınan bir başka renkli şahsiyet. Neredeyse kırk yıl edebiyat öğretmenlik yaptığı İstanbul Erkek Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yapan Hakkı Süha, Tarık Buğra, Sait Faik, Kenan Hulusi, Ercüment Behzat Lav, Alaettin Yavaşca gibi birçok şair, yazar ve musikişinas onun öğrencisi olmuştu. Edebiyata şiirle başlamış önce “Seyyah” daha sonra da “Gezgin” müstear adını kullanmıştı. Vakit gazetesinde çıkan fıkra, deneme ve eleştiri yazılarından ötürü vakit muharriri olarak anılmıştır. Başta Vakit gazetesi olmak üzere çeşitli gazete ve dergilerde musikiye dair yazılar da kaleme almıştı. Hakkı Süha’nın ayrıca Neyzen Emin Efendi ve Rauf Yekta Bey’den ney dersleri alarak fevkalade güzel ney üflediği, evinde de musiki fasılları icra edildiğini öğreniyoruz. Yazma ve matbu eserlerden oluşan kütüphanesini yangın korkusundan dolayı evinin bahçesindeki küçük bir sarnıçta muhafaza eden Hakkı Süha’nın kitaplarına son derece düşkün olduğu dikkati çekiyor. Tıpkı Nuri Arlasez gibi hiç evlenmeyen Hakkı Süha Gezgin yakalandığı akciğer kanserinden kurtulamayarak 1963’de vefat etmiştir.

Mimar Turgut Cansever’in babası dahiliye mütehassısı Dr. Hasan Ferit Cansever’in (1891-1969) anlatıldığı bölümde onun doktorluğu, Kanal ve Sina cephesindeki sağlık hizmetleri, Türk Ocağı’nın kuruluşundaki faaliyetleri, sıtma hastalığının tedavisi için verdiği mücadele, Türk Ocaklarının kapatılması, Irkçılık Turancılık Davası gibi çeşitli başlıklar bulunuyor. Ayvazoğlu’nun “etyemez Türkçü” olarak bahsettiği Hasan Ferid Bey’in 1953’de Kandemir’e verdiği bir mülakatta yirmi senedir hiç et yemediğini söylemektedir. Hasan Ferit Cansever hakkında hatıralarını anlatanlar da onun vejeteryan olduğundan uzun uzadıya söz etmektedirler.

Kitabın beşinci bölümünde Florinalı Nazım’ın (1883-1939) biyografisi yer alıyor. Yazarın müstakil bir eser olarak 2007’de yayınlanan eserine yeni bilgiler ekleyerek kaleme aldığı bu kısımda Florinalı’nın yaşamı, ihtifal düzenleme merakı, hayranı olduğu Abdülhak Hamid gibi şöhret olma emeli ve bundan dolayı matbuat dünyasında mizaha konu olması, Peyami Safa, Süleyman Nazif, Faruk Nafiz’le girdiği polemikler, avukatlığı, evinde çıkan yangın hadisesi ve kaleme aldığı eserler yer alıyor.

Eserin son kısmında eski İstanbul’da Boğaziçi ve mehtap alemleriyle özdeşleşen Üsküdarlı hanende Nedim Bey’in sanatkarlığı ve Sid Halim Paşa’nın kız kardeşi prenses Zehra Hanım’la skandal evliliği çeşitli kaynaklardan hareketle anlatılıyor. Lem’i Atlı, Leyla Saz, Semiha Ayverdi, Abdülhak Şinasi Hisar, Refii Cevat Ulunay, Sermet Muhtar, Ahmet Rasim ve Ercüment Ekrem Talu, Saffet Şarlı’nın anlatımlarında Hanende Nedim’in sesinin güzelliğinden ve mehtap alemlerinden bahsetmektedir. Boğaziçi bülbülü lakabıyla anılan Hanende Nedim’in Prenses Zehra Halim’le olan evliliğinin prensesin isteği üzerine son bulmasıyla son derece müteessir bir halde köşesine çekildiği kaydedilmektedir.

Ayvazoğlu’nun kaleme aldığı bu çalışma, Türk kültür ve sanat dünyasına katkıda bulunmuş fakat isimleri pek ön plana çıkmayan bu isimleri yakından tanımamıza vesile olmaktadır. Yazarın kitapta sözü edilen bazı isimlerle bizzat görüşmüş olması esere aynı zamanda hatırat niteliği de kazandırmaktadır.