Altın Uçurum’un kıyısında bir yazar: Tanpınar

Alim Kahraman’ın kaleme aldığı “Ahmet Hamdi Tanpınar-Altın Uçurum” kitabında tespit ettiği ayrıntılardan yola çıkarak Tanpınar’ın eserlerindeki derinliğin kaynağına ulaşmak mümkün olacaktır.

Haber Merkezi Yeni Şafak
Ahmet Hamdi Tanpınar.

FUNDA ÖZSOY E.


“Ayrıntılar yan yana gelince hayat çıkar” diyor Tanpınar.

Hikayeleri ve romanlarıyla (Hatta içe yönelişindeki tavrıyla şiirlerini de katabiliriz buna) gelenekselin dışına çıkan, sözcüklerin çağrışım gücünden faydalanarak şuuraltını işaret eden, böylece zaman ve gerçeklik algısını kıran, Türk edebiyatının modernist yazarlarıdan biri kabul edebileceğimiz Tanpınar’ın trajedisi belki de bu cümlesinde saklı. İnsan karmaşık ve hatta huzursuz bir varlıktır zira; modernist edebiyat, bunun özellikle altını çizer. Nitekim Tanpınar’ın bizzat kendisi de öyle. İşte bu açıdan Alim Kahraman’ın elimizdeki kitabı “Ahmet Hamdi Tanpınar -Altın Uçurum”, bu büyük yazarın trajedisini biyografisi üzerinden okura sunması açısından da kıymetli bir eser.

Tanpınar’ı farklı yaşlarında gösteren fotoğraflarla da zenginleştirilmiş olan kitap; “Kişi- Zamanın Çıkrığı” ve “Eser-Altın Uçurum” olmak üzere iki ana bölümden ve bu bölümlerin detaylandığı alt bölümlerden oluşuyor. Kitabın son kısmında ise Tanpınar’ın kitaplarına girmemiş olan iki yazısı yer alıyor. (Bu iki yazı kitapta gerekli miydi, tartışılabilir.)

ZAMANIN ÇIKRIĞI

İlk bölümde Alim Kahraman; 19 Haziran 1901 tarihinde yazarın İstanbul Şehzadebaşı’nda doğumundan başlayarak 24 Ocak 1962 tarihindeki ölümüne ve bir gün sonra Aşiyan Mezarlığı’na gömülüşüne kadar olan hayatını kronolojik şekilde anlatır ki, bu arada şiirinden nesrine bütün edebiyatçı kimliğini estetik algısıyla şekillendirmiş olan “Usta ve dost bildiği” Yahya Kemal’in yakınına gömüldüğünü de öğreniriz kitabın bu bölümünden. Böylece Tanpınar’ın hayatındaki önemli tarihlerin tespit edilip bir ajandanın sayfaları misali dizilerek alt başlıklar halinde kısa kısa açıklamalarla verilmesi, okurun hem dikkatini yoğunlaştımasını hem de notlar almasını kolaylaştırmış.

Pek çok kaynağın karşılaştırılmasıyla hazırlanmış bu bölümden çok şey öğreniyoruz Tanpınar’ın özel hayatına dair. Bilhassa benim gibi hiçbir eserin yazarın hayatından bağımsız değerlendirilemeyeceğini düşünen okurlar için geniş imkanlar tanıyor, ileride Tanpınar okumaları yapacak olanlara da. Buradan yola çıkarak Tanpınar’ın çocukluğuna dair öğrendiklerimizin özellikle altını çizmek isterim. Zira çocukluğun bir yazarın tükenmeyen gizli hazinesi olduğu düşünülürse, buradaki ayrıntılardan yola çıkarak Tanpınar’ın eserlerinin derinliğine ulaşmak mümkün olacaktır kanısındayım.

HAYATA “EVET” DİYEBİLMEK

İstanbul’da doğmasına rağmen babasının işinden dolayı çocukluğunu Anadolu’nun pek çok şehrini dolaşarak geçirmesi, 15 yaşında annesini kaybetmesi, annesi ile babası arasındaki yaş farkı (24 yaş), babasının derin suskunlukları, “Yaşlı olması, koyu dindarlığı, hiddetleri, ölümden sık sık bahsetmesi” ve çocukluğunda iki küçük kardeşinin ölümüne tanıklık etmesi, Alim Kahraman’ın tespitine göre Tanpınar’ın eserlerindeki güçlü ölüm duygusunun da temellerini atmakta. Dolayısıyla bu bölümde, Tanpınar’ın hayatının ayrıntılarından eserlerine bizzat sirayet eden acıların menbağına ulaşır, hatta onun her şeye rağmen hayata “Evet” diyen sessiz çığlığını duyar gibi oluruz.

YAHYA KEMAL’İN ETKİSİ

Yine bu bölümde Alim Kahraman’ın üzerinde durduğu bir başka ayrıntı da Tanpınar’ın Yahya Kemal ile olan münasebetidir. Daha lise yıllarında şiirleriyle tanıştığı ve 1919 yılında Darülfünun’da öğrencisi olduğu Yahya Kemal; tarih şuurundan etkilendiği, İstanbul’u ona sevdiren, hatta “açan” kişidir:

“Bakmayı ve görmeyi, peysajı fark etmeyi de ondan öğrenir Tanpınar.”(s.35)

Böylece yılar sonra Beş Şehir kitabında bir araya getirdiği şehir yazılarının temelini de aslında Yahya Kemal’in Tanpınar üzerindeki bu etkisine bağlar yazar.

ALTIN UÇURUM’UN KIYISINDA

İkinci bölümde ise Tanpınar’ın eserleri üzerine akademik bir inceleme yapılmış. Şunu da söylemeliyim ki; Alim Kahraman, kitabın ilk bölümünde “zamanın çıkrığı”nı çevirerek Tanpınar’ın hayatındaki ayrıntıları yan yana getirdiğinden, akademik boyutta ilerleyen ikinci bölümün de içine girmemizi kolaylaştırmıştır. Böylece kitap, hem benim gibi Tanpınar’ı üslup lezzetinden dolayı okuyan okurlara hem de onun üzrerine akademik çalışma yapmak isteyeceklere hitap edebiliyor. Elbette bir yazarın böyle bir dengeyi tutturabilmesi, kuşkusuz kolay olmasa gerek. Ancak Alim Kahraman’ın hem usta bir kurgu metin yazarı olarak üslup işçiliğini bizzat tecrübe edişi hem de akademik boyutu olan bir bir araştırmacı kimliğininden kaynaklı disiplinler arası çalışmalara yabancı olmayışı, böyle zor bir yolculuğu bu kitapta mümkün kılmıştır.

TANPINAR’IN ANAHTAR KELİMELERİ

Kitabın ikinci bölümünde, Alim Kahraman, Tanpınar’ın eserlerinde tespit ettiği, yazarın duygu ve düşünce dünyasının şifrelerini ihtiva eden anahtar kelimeleri kullanarak onun romancı, denemeci ve hikayeci kimliği inceleniyor ki, önceliği şiir olan bu üslup ustasının kitapta niçin şiiri üzerinde durulmadığının cevabını da yine Alim Kahraman’nın cümleleri ile açıklayalım:

“Hayatı boyunca şiir, ana uğraşı olarak kalır. Buna rağmen o,edebiyat dünyasındaki ismini öncelikle romanları ve hikayelerine, topluca söylersek –denemeleri de dahil- nesirlerine borçludur.”(s.109)

Ama şu da bir gerçek ki, Tanpınar, nesirlerinde dahi şiirsel bir dünya insa etmiş ve o dünyanın içine okurlarını da davet etmiş usta bir şair-yazardır.