Metin And’ı bir hezârfen olarak tanımlamak gerekiyor. Yani farklı displinlerde engin bilgilere sahip bir kişi... Gölge oyunu, bale, tiyatro, geleneksel sanatlar ve daha bir çok alanda yaptığı çalışmaların, koleksiyonların, yazdığı makelelerin, kitapların her biri bugün araştırmacılar için yepyeni kapılar açmaya devam ediyor. And, çalışmaları esnasında dünyanın çeşitli arşivlerine ve kütüphanelerine dağılmış, tarihimiz için çok önemli belgeleri yıllarca bir araya getirmişti. 10 yıl önce kaybettiğimiz And’ın ölümünden önce üzerine çalıştığı Çarşı Ressamları kitabı geçtiğimiz günlerde meraklılarıyla buluştu. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitap için kızı Esra And ve kitaplarının editörü olan Sabri Koz yoğun bir çalışma sürdürdü. Biz de bu iki isimle Metin And’ın dünyasının iki farklı yönünü konuştuk. Esra And, “Babamın öğrencisi olmak isterdim” derken Sabri Koz, “Çarşı Ressamları tabiri onun sanat tarihimize armağanı oldu” ifadelerini kullanıyor. Sözü önce Esra And’a sonra da Sabri Koz’a bırakıyoruz....
Metin And’ın kızı olmak ne ifade ediyor size?
Metin And’ın kızı olmak çok özel bir şey. Çocukken evimizde sürekli tiyatro, bale yani sanat konuşulduğunu hatırlıyorum. Tabi misafirlerimiz de sanatçılardı. Oldukça şanslıydım. Tabi bunu şimdi fark ediyorum. Çok doğal bir biçimde kültür ve sanat konularının içinde büyüdüm.
Çocukluğunuzda bu konulara ilgi duydunuz mu?
Annem Yüksel Çapanoğlu Türkiye’nin ilk balerinlerinden. Tabi ben de çocukluğumda bale yaptım. Ama devamı gelmedi. Annem yönlendirmedi. Çünkü ilk olmanın sıkıntılarını da yaşamıştı.
Çok ayrı bir alanda uzmanlaşmışsınız...
Üniversite döneminde o günlerin popüler bölümü olan işletmeyi seçtim. Bir şekilde kariyer yolum farklı bir yönde devam etti. Ama şimdi babamın çalışmalarını ortaya çıkarmak için bu dünyanın içine girmeye çalışıyorum. Keşke onun alanına yakın bir alanda eğitim alsaydım. Keşke onun öğrencisi olabilseydim. Babamın öğrencisi olmayı çok isterdim. Duyduğum kadarıyla çok keyifli bir hocaymış.
Öğrencileriyle nasıl bir ilişkisi vardı?
Çok paylaşırdı. Herkese kaynak verirdi. Öğrencileri eve gelirdi ve saatlerce onlarla tezleri üzerine konuşur, kaynakları da verirdi. Çok şakacı bir insandı, bu yönüyle tanınırdı.
Peki baba olarak nasıl biriydi?
Vakit geçirmesi çok keyifliydi. Annemin yoğun bir temposu vardı. Babam ise üniversitede dersler veriyordu. Eve geldiğinde genelde çalışma odasında olurdu. Okuldan sonra arkadaşlarımla eve gelirdik. Kızlarla mutfakta kaynatırken babam aniden gelir, bize dünyanın farklı yerlerine yaptığı yolculukları, orada karşılaştığı insanları anlatırdı. Saatlerce sohbet ederdik. Zamanın nasıl geçtiğiniz anlamazdık. Hatta kızlar evlerine geç kalırdı. Çok yoğun çalıştığı zamanlarda kafasını boşaltacak casus filmlerini, bazı dizileri birlikte izlerdik.
EN BÜYÜK TUTKUSU İLLÜZYON
And’ın çeşitli yönlerinden biri de illüzyon. Bu bir çocukluk yaşlarınızda sizi oldukça eğlendirmiş olmalı...
Bir babanın illüzyonist olması oldukça eğlenceli tabi. Doğum günlerinde pamukları yakıp içinden kola çıkardığını hatırlıyorum. İllüzyon babamın en büyük tutkusuydu. Amatörce başlayan bir meraktı. Türkiye’nin en önemli illüzyonisti Zati Sungur da zaten yakın dostuydu.
Peki babanızın çalışmalarını takip ediyor muydunuz?
Babamın çalışmalarını her zaman yakından takip ediyordum. Çünkü bunları zaten kendisi anlatırdı. Ama o zaman daha ziyade bir baba-kız ilişkisi vardı. Şimdi ise, o ilişkinin ötesinde Metin And’ın çalışmalarının içine girip bir şeyler toparlamaya çalışınca hayretler içinde bakıyorum. Dışardan bir gözle bakabiliyorum. Bu kadar farklı konuyu nasıl toparlayıp, çalıştığına çok şaşırıyorum.
Nasıl bir çalışma prensibi vardı?
Aynı anda birkaç kitabın çalışmasını yürütürdü. Hep daktiloyla yazardı. Çalışırken kendisini hiçbir şeyin bölmesini istemezdi. Telefonun, kapının çalmasından hoşlanmaz, hemen sinirlenirdi. Herkese mektup yazar, faks kullanmazdı. Koca bir çanta mektuplar da duruyor elimizde. Fahri Korutürk’ten Vasfi Rıza Zobu’ya o dönemin önemli isimlerinden gelen mektuplar bunlar.
SİHİRBAZLARIN İZİNDE
And’ın başka çalışmalarını da görecek mi okur?
Kendisi son ana kadar hep çalıştı. Çarşı Ressamları zaten bu çalışmalarının birer sonucu olarak bugün elimizde. Bir de Sihirbazların İzinde adlı çalışması var. O da önümüzdeki dönemde okurla buluşacak. Bizlere kalan bunlar. Ancak kafasındaki planlar belki bundan fazlaydı.
Bazen hiç bilmediğimiz yazılarını bile sahaflardan buluyoruz. Bu nedenle Muzaffer Evci sürekli sahafları da tarıyor, geziyor. Kitaplarıyla ilgili çalışmalar için editörü Sabri Koz çok büyük bir destek veriyor bana. Şimdi bale yazıları bir araya getirmek istiyoruz Muzaffer Evci’yle.
And’ın koleksiyon merakı da vardı...
Dönem dönem koleksiyonlar üzerine çalıştı. İskambil kağıtları, maskeler, karagöz ve daha bir çok koleksiyona sahipti. Bunlar üzerine çalışır, farklı ülkelerden bu nesneleri toplardı. Karagöz koleksiyonu Bursa’daki müzede şimdi.
Dağınıklık içinde bir düzen
Aslında And dağınık çalışan biri olarak biliniyor... Siz Ankara’daki evinizi ölümünden sonra yoğun bir çabayla listeler çıkarak toparladığınızı biliyoruz. Şimdi kitaplar için araştırma yaparken onun çalışmaları arasında, bir düzen olduğunu fark ediyorum. Ancak dışardan bakan biri için çok dağınık çalışıyordu. Vefatından sonra yaklaşık 2 sene boyunca, hafta sonlarını Ankara’daki evi toparlamak ve arşivi tasnif etmekle geçirdim. Tiyatro, bale, halk bilim, gölge oyunu, tasvir sanatları, illüzyon başta olmak üzere yaklaşık 10 bin civarında kitap, yayın, dergi tek tek listelendi. Minyatür, dans, tiyatro, gölge oyunu, başta olmak üzere yaklaşık 15 bin dia, konularına göre tasniflendi. Bunların her biri alanında çok önemli, değerli kaynaklar. Daha önce bazı belgeleri de çalınmış galiba... Çocukluğumda maalesef böyle bir kayıp yaşanmış. Ankara’daki evimizde babam o günlerde biriktirdiği ama eve sığmayan bazı belgeleri apartmanın deposunu kaldırıyor. Hepsi birbirinden önemli belgeler. Bir süre sonra tüm bunların çalındığını fark ediyor. Anlamayan biri için sadece kağıt. Kapıcının SEKA’ya sattığı gibi söylenti çıktı ama ne kadar doğruydu hatırlamıyorum.
SABRİ KOZ: Çarşı ressamları sanat tarihimize bir armağan
Uzun yıllardan bu yana Metin And kitaplarının editörlüğünü yapıyorsunuz. And’la yollarınız nasıl kesişti?
1969’dan beri Türk halk bilimi ve halk edebiyatıyla ilgiliyim. Bu konulara ilgi duyan birinin merhum Metin And’la (1927-2008) yollarının kesişmemesi mümkün mü? Onu Türk Folklor Araştırmaları dergisindeki yazılarıyla tanımştım. Dionisos ve Anadolu Köylüsü (1962) kitabını okuduktan sonra da dünya görüşü ve halk bilimine bakışıyla da tanıma imkânım oldu. Eski Anadolu ve Ortadoğu din ve kültürlerinin günümüz dünyasında ad, biçim ve uygulama değişiklikleriyle nasıl süregeldiğini o küçük kitabı okuduktan sonra oluşan şaşkınlık ve hayranlığın sonucudur ardından gelenler ve bugün varılan nokta. 1969’da yayımlanan Geleneksel Türk Tiyatrosu beni ona yaklaştıran son bir adım oldu. 50 yıl geçmiş aradan, kolay değil…
1999’dan beri Yapı Kredi Yayınları’nda editör olarak çalışıyorum. 2000 yılında kurum editörleriyle yapılan bir toplantıda Metin And’ın kitaplarını yayımlayacağımız açıklanıp bir editör arandığı söylendiğinde düşünmeden el kaldırdığımı anımsıyorum. O gün bu gündür birlikteyiz, bazen yazar-editör bazen baba-oğul ilişkisiyle kendisini kaybettiğimiz 2008’e kadar ve sonrasında…
Ritüelden Drama - Kerbelâ - Muharrem - Ta´ziye (2002) ile başlayıp Osmanlı Tasvir Sanatları 2: Çarşı Ressamları’na (2018) uzanan bir çizgide Metin And’ın editörü ve dostu olarak iş ve yakınlığı birbirinden ayırmadan bugüne gelmek, getirmek, bugünden geleceğe bakmak ve bakacak olmak hayatımın önemli bir parçasıdır. İkisi sağken biri ise ölümünden sonra heves ve coşkuyla hazırlayıp yayımlanmasını sağladığım şu üç kitap da bu güçlü beraberliğin meyveleri: Metin And’a Armağan (80. yaşı dolayısıyla, 2007), Metin And: Dokuz Kollu Bir Oyunbaz (“TÜYAP Onur Yazarı” seçilmesi anısına, 2007) ve Metin And: Daima Oyun, Her Daim Oyuncu (“Bir Usta Bir Dünya” sergisi için, 2011).
ONUN FEDAKÂRLIKLARIYLA KEŞFEDİLENLER
Çarşı Ressamları And’ın vefatından 10 yıl sonra yayımlanmış oldu. Kitap için hazırladığınız sunuş yazısında, “Bir mevsim sonu imecesi oldu Çarşı Ressamları, bir vefa denemesi” diyorsunuz. Bu süreci bize de anlatabilir misiniz?
Yapı Kredi Yayınları’nda çıkardığımız Oyun ve Bügü. Türk Kültüründe Oyun Kavramı (2003), Minyatürlerle Osmanlı-İslâm Mitologyası (2007), 16. Yüzyılda İstanbul. Kent-Saray-Günlük Yaşam (2011) ve Osmanlı Tasvir Sanatları 1: Minyatür (2014) adlı kitaplarının genişletilmiş, gözden geçirilmiş yeni baskıları okuyucu katında ilgi gördü, görüyor ve tekrar baskıları yapılıyor.
2018 sonlarında Osmanlı Tasvir Sanatları’nın ikinci cildi olarak Tülün Değirmenci ile hazırladığımız Çarşı Ressamları onun vaktiyle yazıp yayımladığı makalelerle ve ömür boyu satın alarak biriktirdiği görsel malzeme ışığında hazırlandı. “Çarşı ressamları” tabiri onun sanat tarihimize bir armağanı oldu ve Saray’a bağlı olmadan kendi işliklerinde resim yapan birçok sanatçının albümlerde toplanmış ve dünyanın birçok arşiv ve kütüphanesine dağılmış olan eserleri onun çalışma azmi, ısrar ve maddi fedakârlığı ile keşfedildi. Ama kitabını yazamadan aramızdan ayrıldı. Bu derlemeye Doç. Dr. Tülün Değirmenci’nin hem yazdığı uzun “Giriş” makalesiyle hem de hazırladığımız “Albüm”e büyük katkıları oldu.
YKY, Metin And’ın diğer kitaplarının yeni baskılarıyla ve kitaplaşmamış çalışmalarıyla onu gündemde tutmaya devam edecek.
And’ın geleneksel Türk tiyatrosu ve tasvir sanatları gibi farklı alanlar üzerine sayısız çalışması, önemli katkıları var. Onun çalışmalarının kültür tarihimize yansımalarını değerlendirir misiniz?
Metin And Tiyatro tarihimizi (“Geleneksel”, 1969, 1985; “Tanzimat ve İstibdat”, 1972; “Meşrutiyet” (1971) ve “Cumhuriyet”, 1983) dört ana başlık altında ve dört ayrı cilt olarak çalışmıştı. Bu hususta 50 yıl boyunca biriktirdiği nadir yazma ve basma kitapların yanlışlıkla ya da kötü niyetle hurdacılara düşmesi onu büyük hayal kırıklığına uğratmıştı. Ama o son gününe kadar bu dört kitabı yeniden ele almak ve yeni baskılarını hazırlamak ateşiyle yandı. Bu mümkün olmasa da eldekiler bile büyük boşluğu dolduruyor. Bu dört kitabın yeni baskılarını da yapacağız.
Onun başta minyatür ve çarşı resmi olmak üzere “tasvir sanatları”na verdiği emek dünyada ülkemizi, kültür ve sanatımızı tanıtmaya yönelik çok etkili yayınlara dönüştü. Gölge oyunumuz “Karagöz” üzerine dünyanın birçok ülkesinde verdiği konferans ve seminerler bu halk sanatının zenginliğinin daha geniş olarak yayılmasına, anlaşılmasına yol açtı. Topladığı zengin görsel malzemeye dayanarak Osmanlı-İslâm mitologyası, İstanbul tarihi, Şenlikler ve düğünler, Kerbelâ olayı üzerine hazırladığı eserler, illüzyon tarihi konusunda yazdıklarıyla kültür tarihimizin büyük hâdimleri arasında anılmasına vesile oldu. Heykeli dikilmesi, adına toplantılar düzenlenmesi gereken bir bilim ve sanat insanı olarak ölümsüzler arasındaki yerini aldı. İstanbul’un Küçükçekmece ilçesinde Büyükşehir Belediyesi tarafından açılmış olan Metin And Halk ve Çocuk Kütüphanesi bir değerbilirlik örneği olarak karşımızda duruyor ve gönül başka örneklere de tanık olmayı arzu ediyor. Ruhu şad olsun!