Hakikatin kırılan ışığı

Günümüzün önemli din felsefecilerinden biri olan John D. Caputo son kitabında modern dönemde kaybettiğimizi düşündüğü bilgeliğin peşine düşüyor. Hakikat- Postmodern Çağda Bilgelik Arayışı adıyla Türkçe’ye çevrilen kitabında yazar, okuyucuyu rehberli bir tura çıkmış gibi hakikat modelleri arasında gezintiye çıkarıyor. Kitabında Antik çağda Tanrı’nın ışığı olan hakikatin, Aydınlanma’da Salt Akıl’ın ışığı haline geldiğini söyleyen Caputo, yaşanan büyük kırılmanın yarattığı krize dikkat çekiyor.

Haber Merkezi Yeni Şafak
Arşiv

DUYGU AKSOY

Postmodern Çağda Bilgelik Arayışı Hakikati tanımlamak ilk başta kolay gözükebilir. Fakat somut bir şekilde hakikatle ne yapmamız gerektiğini düşününce işler zorlaşıyor. Onun hakkında konuşacaksak entelektüel bir sohbetten öteye geçmek zorundayız. Elbette her çağın kendine özgü hakikat kabulleri vardı ve yaşam buna göre düzenlenirdi. Bir zamanlar filozofların değişmez olanı arama sevdasının adıydı hakikat. Modern öncesi dönemde hakikate duyulan sevgi Tanrı sevgisiydi. Dolayısıyla insan olmak Tanrı’ya giden yolda “homo viator” (yürüyen insan) olmak demekti. Bu çağda akıl ve bilgelik de yan yana yürürdü. Günümüzün önemli din felsefecilerinden biri olan John D. Caputo son kitabıyla modern dönemde kaybettiğimizi düşündüğü bilgeliğin peşine düşüyor. Hakikat- Postmodern Çağda Bilgelik Arayışı adıyla Türkçe’ye çevrilen kitabında yazar, okuyucuyu rehberli bir tura çıkmış gibi hakikat modelleri arasında gezintiye çıkarıyor. Kitabında Antik çağda Tanrı’nın ışığı olan hakikatin, Aydınlanma’da Salt Akıl’ın ışığı haline geldiğini söyleyen Caputo, yaşanan büyük kırılmanın yarattığı krizi çok güzel özetlemiş. Ona göre Aydınlanma’da Akıl bilge olmayı arka plana itti. Kopernik Devrimi’yle gelişen süreçte iyi ve güzel, etik ve sanat hakikatin dışına çıkarıldı. Bu durum büyük bir felaketin de habercisi oldu. Artık iyi, doğru ve güzel, apayrı kovalarda değerlendirilen birbirleriyle tanışmamış fikirler olarak yaşamak zorundaydı. Zirvesinde Kant’ı gördüğümüz bu düşünce klasik dünyanın en sevdiği şeylere de bir saldırıydı. Bilgelikle yollarını ayıran Akıl, yaşamın en doğal parçalarını bile hastalık olarak görmekten hicap duymadı. Caputo’nun kitabındaki iddiasına göre yaşamı parçalara bölen ve irrasyonel olana kapılarını kapatan hakikat fikri radikal bir değişim yaşamak zorundaydı. Hegel, Kierkegaard ve Nietzsche gibi filozofların cesur saldırılarıyla kapısı aralanan postmodern dönemde, hakikat soyut bir resim olmaktan çıkıp yaşamın/varoluşun içine yerleştirildi. Bugün böyle bir hakikat fikriyle yaşayacaksak sormamız gereken çok önemli bir soru var: Hakikat tekilliğin, öznelliğin, kısacası yaşamın içinde güvende mi?

HAKİKATE OLAN İHTİYAÇ

Caputo bu yeni hakikat fikrinin görelilik, şüphecilik, nihilizm ve sonunda anarşizme doğru kayabilme endişesini de önemsiyor. Ona göre bu tür endişeler postmodernleri eleştirmemiz için başta elimize bir koz verse de Modernite’deki mutlakçılığa da kimse geri dönmek istemiyor. Kısacası eleştirsek de bu yeni hayatın içinde olmayı ve kazanımlarını önemsiyoruz. Bütün trenlerin zamanında kalkması anlamına geldiğinde modernite elbette vazgeçilebilir gibi durmuyor fakat dinin hakikatle bir ilgisi olmadığını söylemesi modernitenin en büyük çıkmazı olarak karşımızda. Oysa Caputo hakikatin, din de dahil her yerde gerçekleşebileceğini söylüyor. Kitapta postmodern hakikate olan ihtiyaç çoğunlukla din ve inanç meseleleri üzerinden aktarılıyor. Caputo bugünkü günah çıkarma dinine inanmasa da dini inanışın önemini vurguluyor. “İnsanlar yüzlerini peçeyle örttükleri veya kiliseye gittikleri zaman, göklerden seslenen doğaüstü bir varlığı duydukları için değil, kalpleri, ne olduğunu bilmedikleri bir şey yüzünden huzursuz olduğu ve dünyayla yetinmediği için önemli bir şey yapmaktadırlar.” diyor. Eğer bunu anlamazsak, müziği duymadan dansçıları izleyen insanlar haline geliriz diye de ekliyor. Caputo kitabında Hakikat yerine küçük harfle hakikatleri koyabilmenin ilk adımı, hermenötiği anlamaktır diyor. Her hakikat bir yorumlama işlemiyse “yorumbilim” bizi amacımıza ulaştırabilecek güçtedir. “Birden çok fani hakikati müzakere edebilme sanatı” olarak hermenötik hakikatin değişimleriyle baş edebilmenin de bir yoludur. Yaşamı fiziğe indirgeyen teorilerin karşına geçip, “yaşamda fizikten çok daha fazlası bulunur ve bizim her türlü teoriye ihtiyacımız var” diyebilmek gerekir.

DARRİDA’NIN YEPISÖKÜM MESELESİNE DAİR

Caputo’nun hermenötikten sonraki tavsiyesi Derrida ile anılan yapısöküm meselesi. Derrida için yapısöküm “bir şeyi yıkmak değil, o şeyin geleceğini açık tutmaktır.” Caputo yapısöküm meselesini gelecek tutkusuyla birlikte açıklıyor. Hermenötik ve yapısöküm gibi uğraklardan sonra “olay” ve “tekrar” sözcükleri devreye giriyor. Günlük hayatta sıkça kullandığımız bu sözcüklerin hakikatle ilişkisi ne olabilir? Postmodern düşüncede hakikat bir olaydır ve tekrarla gerçekleşir. Burada sorulması gereken soru şu: Hakikat sürekli devinim halindeyse onu neresinden yakalayabiliriz? Caputo’ya göre hakikati eylemsel olarak gerçekleştirmeliyiz. Rehberli tur gibi hakikat fikirleri arasında gezintiye çıktığımız fakat en sonunda yazarın bize yemek molası verdirdiği postmodern cafede şunu öğrendik: “En iyisi hakikati kendi haline bırakmak, bize yol göstermesine izin vermek.” Bana göre burada varoluşsal krizlere çok açık bir yaşam fikri ortaya çıkıyor. Bilgisizliğimizle barışsak bile tekrar eden olaylar içinde yaşamın bütünsel özünü kaçırmadan yolumuza nasıl devam edeceğiz? Kitabın son bölümünde önümüzdeki zorlu yollardan bahseden Caputo yapay zekayla şekillenecek insan sonrası çağ hakkında henüz hiçbir şey bilmediğimizi söylüyor. Ona göre bu yolda emin olabileceğimiz tek şey var, o da arayışın kendisi. Eğer yola çıkmayı göze aldıysanız hakikat size eşlik edecektir.