Hayatı ve eserleriyle iz bırakan kıymetli bir âlim: Ömer Nasuhi Bilmen

Ömer Nasuhi Bilmen’in hayatı Hadi Ensar Ceylan’ın kaleminden kitaplaştı. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları arasında okurla buluşan kitapta Bilmen’in entelektüel kimliğini öne çıkırılıyor.

Kamil Büyüker Yeni Şafak
Ömer Nasuhi Bilmen

Yaşadığı dönemde ve vefatı sonrasında da dini hayatımızın şekillenmesinde önemli bir iz bırakmış isimlerden birisi Ömer Nasuhi Bilmen Hocadır. Yakın tarihlere kadar ülkemizde yazdığı İlmihal en çok okunan ve satılan kitaplar arasında yer alan Ömer Nasuhi Hocayı acaba yeterince tanıyıp, hayatı ve eserleri ile hak ettiği düzeyde anlayabildik mi? Bu soruya maalesef tatminkâr bir cevap vermek zor. 1971’de vefat eden Ömer Nasuhi Hocayı geçen süre zarfında sadece beş telif eser bir de sempozyum kitabı ile hatırlamak ciddi bir eksiklik olsa gerek.

Ömrünü din ve diyanet hizmetleri ile geçirmiş ve öyle noktalamış olan Hocamıza belki ilk vefayı uzun yıllar hizmet ettiği Diyanet Kurumu göstermesi gerekirdi. Nitekim çok geç de olsa yayınlanan Ömer Nasuhi Bilmen (Hadi Ensar Ceylan, DİB Yay. Ankara 2022, 200 s.) kitabıyla bu adım atılmış oldu. İz Bırakanlar dizisinin bir kitabı olarak neşredilen eser 6 bölümde Ömer Nasuhi Bilmen’i değerlendiriyor.

Bilmen’in, hayatı ve eserlerinin cesameti belki küçük bir eserle geçiştirilemeyecek düzeyde. Ama bunu bir girizgâh kabul edip, şimdilik bu eserle teselli bulmak durumundayız.

ENTELEKTÜEL BİR BİYOGRAFİ

Kitabın yazarı Hadi Ensar Ceylan’ın kitabın girişinde vurguladığı üzere entelektüel bir biyografi diye niteleyeceğimiz eserde, daha çok İslam İlmihali ile bu topraklarda bilinen tanınan Ömer Nasuhi Hocanın 1883-1971 yıllarına sığan ömründe önemli hizmetleri sığdırdığını görüyoruz. Biyografisinde sınırlı da olsa düşülen kayıtta medresetu’l kudat’ta öğrenci iken girdiği sınavı başarı ile vermiş, buradan Fatih Dersiamı olarak atandığını görüyoruz. Hukukçu kimliği öncesinde öğretmen/hoca kimliğini gördüğümüz Bilmen Hocanın sırası ile Daru’l Hilafetil Aliyye Medresesi, Fatih Medresesi, Sahn Medresesi, Medresetü’l Vaizin, Darüşşafaka, İstanbul İmam Hatip ve İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nde hoca olarak ders verdiği naklediliyor. Bundan sonraki safhada ise Diyanet kurumu içerisinde yürüttüğü müsevvidlik (17 yıl), müftü vekilliği, İstanbul Müftülüğü (17 yıl) ve son olarak Diyanet İşleri Başkanlığı (9 ay) görevleri yer alıyor. Bir idareci olarak yaşadığı dönemde dini hayatımızda yaşanan müdahaleler ve kırılmalara bir ilim adamı ve İslam Hukukçusu olarak mücadele verdiğini biliyoruz. Kitapta da zikredildiği şekliyle sürekli medyada ya da vitrinde görünen bir idareci profili olarak değil de ilim adamı vakarıyla yerinde ve zamanında konuşan, telif eserleriyle gündemde olan bir isimdir Ömer Nasuhi Hoca.

İLİMLE ÇERÇEVELİ BİR HAYAT

Geride bir hatırat bırakmayan Ömer Nasuhi Hocanın ilim yolculuğu, gündelik hayatı ve ahlakı hakkında oğlu Selim Bilmen’in kaleme aldığı kitaptan nakiller kitapta yer almakta. Hocanın ilme olan tutkusu daha henüz medrese talebesi iken başlamış kendisi de bu durumu “gözlerim kan çanağına döner, sıhhatim bozulurdu. Validem gecenin geç saatlerinde gelir, islenmiş lambanın camlarını siler, bazen de ‘artık yat’ diye üflerdi.” demiştir. Hukukçu kimliğinin yanı sıra yazdığı İki Şukufe-i Taaşşuk isimli romanı, şiirleri ondaki zevki selimi yansıtması açısından da dikkat çekici noktalar olarak karşımıza çıkıyor. Kitapta oğlundan nakledilen diğer satırlar da onun eğitimci olarak duruşunu ortaya koyuyor:

Altmış senelik muallimliği döneminde bir öğrencisini sınıfta bırakmadığı gibi zayıf not da vermemiştir. Yetiştirdiği binlerce genç kendisine “şeker muallim” unvanını takmıştır. Daima bir öğretmenin başarısının, talebelerini en az öz evlatları kadar sevmesine bağlı olduğunu ve onların seviyesine inerek öğreteceği şeyleri en müfit şekilde kısa ve özlü olarak anlatması gerektiğini ifade ederdi.” (s.32)

ŞAHASER BİR ÇALIŞMA

Ömer Nasuhi Hocanın hayatta iken ilgili çevrelerce takdir gören ancak vefatından sonra unutulmaya terk edildiği eseri hiç şüphesiz Hukukı İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiye Kamusu idi. Bu eser üzerinde de kitapta önemli vurgular yapılmış. Ali İhsan Pala’dan nakille esere dair şu ifadeler kitapta yer alıyor: “Türklerin Müslüman olmasından sonra bu çapta ve kapsamda İslâm hukukunun tamamını, kısmen de mezheplerle karşılaştırmalı olarak kaleme almış. İlk Türkçe kitap olmasıdır.” (s.52) Eserinin girişinde de Bilme Hoca “İslam hukukun bütün kısımlarını ihtiva eden Türkçe eser yok gibidir” demiş. İlk baskısının İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından 1949-1952 yılları arasında altı cilt olarak yayınlandığı bu kıymetli eser, ilim çevrelerinde de ciddi yankı uyandırmış. Eserin girişine dönemin İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sıddık Sami Onar, Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı ve yine o dönemin Hukuk Fakültesi eski dekanı Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu2nun takriz yazmaları eserin ne derece mühim olduğunu da gözler önüne seriyor.

Yazar burada bu üç ismin takrizine başka bir şekilde dikkat çekiyor ve diyor ki “üç takrizin bizce en önemli ortak noktası, İslam hukukunu genel anlamda hukuk sahasının bir parçası olarak görmeleridir. Bu yaklaşım, hukukçuların ve İslam hukuku araştırmacılarının ortak bir zeminde buluşabilmelerini ve kendi alanlarına kapanmış bir dilden kurtularak felsefesi, tarihi ve hükümleri bağlamında İslam hukukunu tartışabilmelerini sağlaması açısından önemlidir.” (s.60) Ömer Nasuhi Bilmen’in sadece bu çalışmasının bile ciddi bir bilimsel çalışması konusu olması gerektiği aşikârdır.

Kitapta bizce zorlama bir niteleme Ömer Nasuhi Bilmen Hocanın İslamcılığı meselesidir. Bu konuda elimizde çok fazla veri olmadığı gibi, sınırlı verilerle böyle bir sonuca ulaşmak çok da sıhhatli bir yaklaşım olmasa gerek. Eğer bu konuda Bilmen’in kaleminden ciddi metinler var ise de uzun boylu meseleyi tartışmak olmalıdır. Sınırlı hacmiyle kitap elbette bir boşluğu dolduracaktır. Ancak kitapta hiçbir vesika ve belgenin bulunmaması ciddi bir eksikliktir. Biyografi kısmında İstanbul Müftülüğü ve Başkanlık vazifesi birer cümle ile geçiştirilmiştir. Olması gereken zor zamanlarda müftülük ve başkanlık vazifesini deruhte eden Hocamızın verdiği mücadele ve yaptığı hizmetlerin de bir şekilde dile getirilmesi olmalıydı. Başta da belirttiğimiz gibi hayatının her bir aşamasını belki ayrı ayrı değerlendirmeye tabi tutmamız gereken hocamızın tanınması adına yapılan bu çalışmayla bir kez daha kendisini hürmetle yâd ediyorum. Daha mufassal eserlerle Bilmen kitaplığının büyümesine vesile olmalarını başkanlık yetkililerinden temenni ediyorum.