Hepimiz dâhi olabiliriz

Yale Üniversitesi profesörlerinden Craig Wright, dâhi gibi düşünebileceğimizi söylüyor. Wright, çocuksu merakın peşini bırakmamaktan istikrarlı çalışmaya parlak beyinlerden çok şey öğrenebileceğimize işaret ediyor.

Latife Beyza Turgut
Albert Einstein

1951’de Massachusetts General Hospital doktorları Albert Einstein’ın beynine bir EEG cihazı bağlayıp dehasının kaynağını bulmak için ibrenin titreşimlerini incelediler. Yale’de eğitim görmüş gözü pek bir patolog olan Dr. Thomas Harvey, Einstein 1955’te öldüğünde inceleyebilmek için kendisinin beynini 240 muntazam parçaya ayırdı. Einstein’ın beyninin tüm kıvrımları dip bucak incelendiği halde sinirbilimciler kendisinin yaratıcı düşünme sürecinin nasıl işlediğini açıklamayı başaramadılar. Salzburg’taki adli patologlar Mozart’ın kafatasını şehirdeki St. Sebastian Mezarlığı’nda yatan akrabalarının DNA’larıyla eşleştirmeyi denediler ancak Mozart genomu bugün bile gizemini korumaya devam ediyor. Benzer bir çalışmayı Milano’da yürüten bilim insanları ise Leonardo da Vinci’nin DNA’sını kurcalıyorlar ama onda da dahi gen tespit edebilmiş değiller.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2022/07/08/05/40/resized_4a7d0-599823f1thumbwhatsappc4b1mage20220706at15.jpg

Deha, beynimizde ya da kromozomlarımızda yer alan tek bir bölge ve bu noktalarda meydana gelen tek bir işleme indirgenemeyecek kadar fazla kişisel özelliği kapsayan karmaşık bir kavram. Bu nedenle sıradışı bir bireye ait niteliklerin hangi koşullar altında bir araya gelerek dehayı oluşturduğu meselesi gizemini her zaman koruyacak.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2022/07/08/05/40/resized_25112-106eb373paulcezanne.jpg

Dehayı oluşturan gizemler bilinmezliğini sürdürürken, Yale Üniversitesi’nin oldukça popüler profesörlerinden Craig Wright, dünyaca ünlü dehaların yaşamını “Dehanın Doğasının Keşfi” dersinde öğrencileriyle buluşturuyor. Yıllardır derslerinde anlattığı anekdotları “Dâhilerin Gizli Alışkanlıkları” kitabında toplayan Wright, çocuksu merakın peşini bırakmamaktan yaratıcı uyumsuzluğa, istikarlı çalışmaktan takıntıya, meselelere bakış açımızdan şansa ve cinsiyetin başarıya etkisine kadar dehanın birçok özelliğine eğilerek dünyayı değiştiren parlak beyinlerden neler öğrenebileceğimizi araştırıyor.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2022/07/08/05/40/resized_c506e-e2d22b75craigwright.jpg

20 YAŞINDAKİ PİCASSO VE 50 YAŞINDAKİ CÈZANNE

“Burada ne kadar emek olduğunu bilseydiniz, dehadan bahsetmediniz” diyen Michelangelo, “Deha, çok çalışmanın sonucudur” diyen Marksim Gorki ve “Ben hafta sonlarına inanmazdım. Ben tatile inanmazdım” diyen Bill Gates aynı düşünceyi paylaşır. Deha, yalnızca yeteneğe bağlı değildir ve yaratılış gereği insanda yeşermez. Yaratıcı dehaya giden iki yoldan biri apaçık bir şekilde yetenek iken, ikinci yol yetenek kadar aşikâr edilmese de çok çalışmaktır. Pablo Picasso, 1881 sonbaharında ressam, Jose Ruiz Blasco’nun oğlu olarak dünyaya geldi. Küçük Picasso henüz konuşmayı öğrenmemişti ama resim yapabiliyordu. On dört yaşına girmeden Barselona Güzel Sanatlar Akademisi’ne kabul edildi. Dünyanın o zamana ve bu güne dek gördüğü en çarpıcı ve özgün tabloları yirmili yaşlarındayken yaptı.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2022/07/08/05/42/resized_4071f-da6899c2paulcezannekagc4b1toynayanlar02.jpg

“Cezayirli Kadınlar” tablosunu Katar eski başbakanı Şeyh Hamad bin Jassim bin Jaber Al Thani tarafından 180 milyon dolara satın alındığında ise henüz yirmi beş yaşındaydı. Öte yandan, Mösyö Cézanne, 1880’lerin sonunda neredeyse elli yaşına geldiğinde, ileri sanatçılar Cézanne’nin kendine özgü, geometrik form ve düz renk kullanımını takdir etmeye başladılar. Cézanne en büyük eserlerini, ömrünün son on yılında, sanat eğitimine başladıktan tam yarım asır sonra yarattı. 1907’de Paris’te bir Cézanne retrospektifi düzenlendi. Aralarında Picasso’nun da bulunduğu pek çok isim bu sergiye katıldılar ve Picasso, “Cézanne hepimizin atasıdır” açıklamasını yaptı. Bunun üzerine, Cézanne’nin “Kart Oyuncuları” tablosu Katar kraliyet ailesi tarafından 250 milyon dolara satın alındı.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2022/07/08/05/40/resized_f2d59-c44c53f4leonardodevinci.jpg

BEN OKUMAMIŞ BİR ADAMIM

Leonardo da Vinci tarihin en uslanmaz meraklısı olarak anılır. Hem kendi kendine hem de çevresindekilere ardı ardına sorular sıraladığı bilinir. Üstelik Leonardo’nun soruları tek bir alan ile ilgili de değildir. Şehir planlama, hidrolik, çizim, okçuluk ve savaş, astronomi, matematik ve hatta buz pateni… Ancak gayri meşru bir çocuk olarak Leonardo, o dönemin resmi eğitim veren tek kurumu olan Roma Katolik Kilisesi’nden men edilmiştir. “Ben okumamış bir adamım” diyen Leonardo da Vinci, herhangi bir eğitim almadan deneyerek öğrenen dâhiler arasındaydı. Elbette resim yaptı, ama aynı zamanda kayaları ve fosilleri incelemek için dağlara, yusufçukların kanatlarını ve uçma alışkanlıklarını gözlemlemek için gelgit bataklıklarına gitti. Nasıl çalıştıklarını görmek için makineleri parçalarına ayırdı, aynı amaç için kilise otoritelerinin bedenlerin parçalara ayrılıp incelenmesinin sapkınlık olarak görüldüğü bir çağda ölü insanları da parçalarına ayırdı. Tüm keşiflerini yaklaşık on üç bin sayfalık not ve çizimle kayıt altına aldı. Leonardo, 67 yaşında son nefesini verdiğinde tüm mirası, sayısı yirmi beşi bulmayan tamamlanmış resimden oluşuyordu. Öte yandan Leonardo ardında ciltlerce not ile yüz bin eskiz ve taslak resim bıraktı. Peki Batı dünyasının en büyük sanatçılarından birinin neden bu kadar az sayıda tablosu vardı? Çünkü Leonardo, bir şeyi nasıl yapacağını çözdüğünde merakı onu bir sonraki projeye yönlendiriyordu. Öğrenme arzusu, tamamlama arzusundan çok daha güçlüydü.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2022/07/08/05/40/resized_2b783-f8428ffebach.jpg

DOĞU’YU KEŞFETMEK İÇİN BATI’YA YELKEN AÇMAK

Kristof Kolomb Doğu’yu keşfetmek için Batı’ya yelken açtı. Edward Jenner, insanları çiçek hastalığına karşı aşılamak için onlara çiçek hastalığı enjekte etti. Jeff Bezos, müşteriyi ürünlere çekmek yerine, ürünleri müşteriye götürdü. Isaac Newton’ın Üçüncü Yasası’nda “Her etki için zıt ve eşdeğer bir tepki vardır” görüşünü savunurken; Shakespeare, Hamlet’te “İyi olmak için zalim olmak zorundaydım” dedi. Tüm bu zıt düşünceler; sanat, bilim ve endüstrinin derinine işlemiş bir stratejiyi tersten düşünme sürecinin örnekleridir. Dâhilerin çoğu bir nesneyi ya da kavramı daha iyi anlamak istiyorsa onun tersini düşünür. Besteci Johann Sebastian Bach, 1747’de, Leipzing’den Berlin’e seyahat ederek müziksever Prusya kralı II. Friedrich ile tanıştı ve kral ona bir melodi verip üzerine çalışmasını istedi. Bach, eve döndü ve melodi üzerinde düşündü. Bu talebe, kraliyet melodisini kafasında ters çevirdiği ve ters simetrik perde değişimi kullandığı derlemesiyle cevap verdi. Zıddına ya da tersine düşünmenin sanatta bir tür biçim sağlayabileceğini düşünen Bach, bir melodiyi nasıl kendi etrafında döndürebileceğini gördü ve böylece bir kralı memnun etti.

HAYAT
Doğuştan dahi olan insanların 5 işareti

HAYAT
Osmanlı topraklarında ne dâhiler yetişti