Sevr’e sığınırım ve yerine yerleştirene Sebir’i
Ayr’a ve Hira’da yokuş inip çıkanlara sığınırım ben
Bu beyit Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in amcası Ebu Talib’in divanından. İslam tarihinin önemli bir bölümünü büyüteç altına alan Ebu Talib’in şiirleri aynı zamanda siyer coğrafyasına dair de kıymetli bilgiler barındırıyor. Sevr, Sebir, Ayr, Hira, Hacun, Ebukubeys, Kuaykıan.. gibi Peygamber Efendimiz’in hatıralarıyla dolu Mekke’deki birçok dağa vurgu yapan Ebu Talip’in mısraları hem o dönemin hem de o kutlu coğrafyanın zihnimizde canlanmasına yardımcı. Nitekim böyle bir yardıma da çokça ihtiyaç var.
İKİ AHŞEP ARASINDA
Hepimizin bildiği gibi Ebukubeys ve Kuaykıan yani;
Bir süvari birliği birinden diğerine tırmanır
iki Ahşep arasında
dizesindeki iki Ahşep artık yok. Ebukubeys de Kuaykıan da meskûn halde. Artık birkaç fotoğraf, birkaç satır bilgi bir iki dize şiir bizlere Ebukubeys’i gösteriyor, anlatıyor. Dolayısıyla Peygamber Efendimiz’in hatıralarıyla dolu her bir yerle ilgili bize ışık tutacak tüm bilgiler çok değerli. Ebukubeys, Peygamberimiz’in doğduğu evin hemen sol tarafındaydı ve onun insanlığa mesajlarını ilan ettiği yerdi. 1980’li yıllara kadar Kâbe’nin en yakınındaki dağdı. Artık Ebukubeys’te Hz. Muhammed’in ayak izini takip edip oranın hissiyatını hac hatıralarınıza eklemek imkânsız ama Mekke’nin hatıralarla, izlerle dolu dağlarından Hira, Kâbe’nin sadece 5 km uzağında ve biz bugün nasipse bu yolu adımlayanlara dâhil olacağız.
YÜZLERDEKİ IŞILTI
Peygamber Efendimiz’e ilk vahyin geldiği, İslamın doğuşuna şahitlik eden Hira ya da diğer adıyla Nur Dağı’na çıkmak için şafak vakti yoldayız. Gideceğimiz mesafe çok kısa ama hac dönemi nedeniyle bazı yollar kapatıldığından varışımız bir saati buluyor. Hira’nın eteği günümüzde büyük bir yerleşim alanı. Dağa çıkan yolun başlangıç noktası bir kültür ve alışveriş merkezine dönüştürülmüş. ‘Hira Kültür Bölgesi’ olarak isimlendirilen alanda Vahiy Galerisi ve Mekke’nin ilk Kur’an-ı Kerim Müzesi de bulunuyor. Hira Mağarası’na çıkmak için ise yeni geniş bir yol açılmış.
Biz henüz yolun başındayken gün ağardı ve sıcaklık hızlıca artıyor. İlk adımlarımızda ziyaretlerini tamamlayıp dönenlerle karşılaşıyoruz. Yüzlerindeki ‘ışıltı’ heyecanımı artırıyor. Ben de hem bir an önce ‘orada’ olmak, hem de bu yolda her adımımı kıymetini bile bile atmak istiyorum.
Hira çevresindeki dağlara kıyasla daha yüksek olsa da yeni yol sayesinde tırmanış zorlamıyor. Sadece zirveye doğru biraz dikleşiyor ve çıplak, kaygan kayalar nedeniyle daha dikkatli yürümek gerekiyor. Zaten bu nokta varışa yaklaştığınızın da habercisi. Çok az yolumuz kalsa da biraz soluklanmak ve bu noktadan Mekke’yi izlemek için düzce bir kayanın üzerine oturdum. Karşımda yüzlerce dağın, irili ufaklı tepenin sarıp sarmaladığı Mekke var. Çıplak dağların eteklerine mahalleler kurulmuş ve bu mahalleler belli ki gün geçtikçe büyük bir yerleşim merkezine dönüşmüş. Birkaç küçük hurma bahçesinin dışında yeşillik gözükmüyor. Binalar Kâbe’ye doğru yaklaştıkça dikleştikçe dikleşiyor. En net gözüken yapı Zemzem Towers. Onun hemen önünde de Mescid-i Haram’ın minareleri yükseliyor. Eskiden buradan Kâbe de gözükürmüş ancak günümüzde etrafını saran yapılar nedeniyle maalesef göremiyoruz.
Yaklaşık bir saatlik tırmanışın neticesinde Hira’nın tepe noktasındayız. Hira Mağarası zirvenin 15-20 metre aşağısında. Önü tıklım tıklım. Herkes içeriye girip en azından iki rekât namaz kılacak kadar vakit geçirmek istiyor. Mağaranın önündekilerin bir ikisi dışında tamamı erkek. Çünkü kadınlar isteseler de böyle özel mekânlarda kendilerine yer bulmakta zorlanıyor. Ancak ben Mekke’de şunu tecrübe ettim ki samimi bir kalple istediğin bir şeyde yollar sana kendiliğinden açılabiliyor. Tıpkı iki arkadaşımla birlikte kendimi Peygamber Efendimiz’in günlerce inzivaya çekildiği, Cebrail’in ‘oku’ diye seslendiği o huzur dolu mekânda bulmamız gibi.
RABBİNE ÂŞIK OLDU
Hz. Muhammed’in 35 yaşında başlayan ve o ‘büyük buluşma’ya kadar süren Hira yolculuğunu ise Prof. Dr. Ali Çelik’in ‘Peygamberimizin Hira Günleri’ başlıklı kitabından okuyalım: Hz. Muhammed için otuz beş yaşından sonra çok özel bir dönem başladı. Üzerinde tanımlayamadığı bir yükün gün geçtikçe daha da ağırlaştığını hissediyordu. İnsanların dünyalarından uzaklaştığında sıkıntılarının biraz olsun azaldığını, içinde esen fırtınaların biraz olsun sakinleştiğini fark etmişti. Bu nedenle de yalnız kalmaya derin bir tutkuyla bağlanmıştı. Dedesi Abdülmuttalip’in özellikle Ramazan ayında insanlardan uzaklaşıp, yalnızlığı tercih ettiğine birçok kez şahit olmuştu. Artık o da, dedesi gibi evine birkaç kilometre uzaklıktaki Hira Dağı’nın sarp yamacındaki küçük mağaraya gidip, yiyeceği bitene kadar orada kalmaya başladı. Onun bu halini görenler ‘Muhammed rabbine âşık oldu’ derlerdi. Peygamber Efendimiz Nur Dağı’ndaki Hira Mağarası’nda inzivaya çekiliyor ve orada ‘tehannüs’ ediyordu. Yani ibadet ve tefekkürle meşgul oluyordu.
HİRA’DAN KÂBE’Yİ İZLERDİ
Hz. Muhammed’in Kâbe’ye karşı çok derin bir sevgisi vardı. Kâbe o dönem Hira’dan çok rahat görülebiliyordu. Böylece o deruni yolculuğu sırasında Kâbe’den de uzak kalmamış oluyordu. Peygamber Efendimiz’in Hira’da kalış suresiyle ilgili tarihçiler farklı rakamlar verir. Üç gün, bir veya iki hafta hatta bir ay diyenler vardır. Uzlet sırasında azık olarak yanına çok az miktarda süt, kurutulmuş et ve zeytinyağı, kuru ekmek ve su alır bunlar tükenince evinden yenisini tedarik edip tekrar mağaraya dönerdi.
YARADAN RABBİN ADIYLA OKU
610 yılı Ramazan ayının Kadir Gecesi’nde Hira’daki mağarada tefekküre dalmış olduğu sırada bir sesin kendisini ismiyle çağırmakta olduğunu duydu. Başını kaldırıp etrafına baktı, kimseyi göremedi. Bu sırada her tarafı ansızın bir nur kaplamıştı, dayanamayıp bayıldı. Kendisine geldiğinde karşısında vahiy meleği Cebrail’i gördü. Hz. Aişe’nin rivayetine göre 27. pazartesi sabaha karşı daha önce hiç karşılaşmadığı Cebrail vasıtasıyla Alak suresinin ikra (oku) emriyle başlayan ilk beş ayeti indirildi.
Yaratan rabbinin adıyla oku!
O, insanı alaktan yaratmıştır.
Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten, (böylece) insana bilmediğini bildiren rabbin sonsuz kerem sahibidir.