İçerde şiir var

Şair Hüseyin Akın ve arkadaşları İstanbul'da bulunan farklı cezaevlerini dolaşarak mahkumlara şiir okuyorlar. Değerler eğitimi kapsamında cezaevlerine giren şair ve yazarlar, içeridekilerle dertleşirken şiiri bahane ediyorlar.

Aysel Yaşa
İçerde şiir var

Hapishaneler, bunca yıl birçok yazar ve şair için bir okul oldu. Zamanın genişliği ile yazmaya çizmeye başlayanların sayısı hiç de az değil. Bu yüzdendir ki edebiyatımızda 'içeriden' yazılanlara ayrı bir önem verilmiştir hep… Metris T Tipi 1 No'lu Cezaevi'nin önündeyiz. Yanımızda şair Hüseyin Akın, Alper Gencer, Bülent Parlak, Ahmet Mercan ve Mahmut Bıyıklı ile birazdan içeri gireceğiz. İçeride salonu dolduran mahkûmlar şairlerini bekler… Başta belirttik ya, içeriden çok yazar çıktı diye. İşte mahkumların biraz da bu yönlerini ortaya çıkarmak için şair Hüseyin Akın'ın öncülük ettiği organizasyonlarla şairler cezaevlerine gidip, şiirlerini okuyorlar, mahkumlarla birkaç saat geçiriyorlar. Sonunda da okumak isteyen varsa 'içeride' yazılmış mahkûm şiirlerini dinliyorlar. Bazıları öyle güzel oluyor ki, şairler şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar.

ZAMAN GENİŞ MEKÂN DAR

Mahkûmların beklediği salona ulaşmak kolay değil. Ardı ardına üzerimize kilitlenen kapılardan geçiyoruz. Sağlı sollu, koğuşlar gözümüze çarpıyor. Her koğuşun kapısında bir uyarı lambası. Gardiyana ihtiyaç duyulduğunda kırmızı led ekran yanıp sönüyor. Uzun ve soğuk koridorlardan geçip, etkinlik alanına varıyoruz. Metris'te çoğu genç bir kitle var karşımızda. Salonu doldurmuşlar. Cezaevinde etkinlik öncesi duyuru yapılıyor, katılmak isteyenler sırasıyla salona alınıyor. Katılmak istemeyenlere bir ısrar söz konusu değil. Aslında bu etkinliklerin bir ortak teması var. Şair Akın'ın dediği gibi 'hepimiz bir şekilde sınanıyoruz'. Cezaevindekilerinin imtihanı biraz daha ağır. Bu yüzden tüm konuşmalar 'Allah kurtarsın'la başlıyor. Zamanın geniş, mekanın dar olduğu bu yerde kendini geliştirmek isteyenler için yapılıyor tüm bu konuşmalar. Cezaevi yönetimi düzenlediği kurslarla buna imkân sağlıyor. Akın, yapılan programlarla mahkumların bir teneffüse çıktığını söylüyor.

MAHKÛMUNA GÖRE ŞİİR

Hüseyin Akın, artık bir cezaevi uzmanı. İstanbul'da izin verilen birçok yerde şairleri mahkûmlarla buluşturuyor. Cezaevinde bulunanların tipolojisini de bildiği için şairleri ve şiirleri ona göre seçiyor. Mesela düşünce suçlularının bulunduğu hapishanelerde, daha sofistike konulara giriyor, adi suçlularla bir araya geldiğinde ise ortamı biraz daha yumuşatıyor. Akın, memur cezaevi olarak bilinen Paşakapısı'nda konuşma yapmanın çok zevkli olduğunu, sorulan soruların zor ve karmaşık olduğunun da altını çiziyor. İran, Pakistan gibi ülkelerin vatandaşları olan yabancı mahkûmlarla birlikte Mahmud İkbal'den söz edebildiklerini söylüyor.

SİZİN YELKOVANINIZ YAVAŞ

Metris'teki etkinlikte kendi şiirini okuyan, daha önce Mazlum-Der Başkanlığı da yapan Ahmet Mercan, bu cezaevinin önünde çok beklediğini söylüyor: 'Buranın kapısında o kadar çok bekledim ki. İçeri alınan arkadaşlarımla ben de burada kaldım. O yüzden sizleri çok iyi anlıyorum. Etkinliğe özellikle gelmek istedim. Hissedişin açık olduğu bir yere gelmek şiir ve his dünyası bağlantısı açısından da önemli.' Dinleyenler pür dikkat. Dışarıya ait bir cümle, hayal gücünü çalıştıran bir kelime yetiyor onlara. Mesela Boğaz diyorsunuz, Boğaz'daymış gibi hissediyorlar kendilerini. Bazen maçtan, bazen hayattan, bazen de İstanbul'dan söz açılıyor. Mercan'ın suç işleyenlere karşı yanlış algımıza parmak basınca herkes dikkat kesiliyor: 'Suç işleyen insan bir hata etmiştir evet. O suç yüzünden insanı değersiz göremeyiz. Aslında aramızda pek de fark yok. Sadece bizim yelkovanımız hızlı, sizinki biraz daha yavaş. Asıl mahkumiyet anlam dünyası kuramamaktır.'

Her programın bir kaderi var

'Kağıtsızım/ Aldılar kalemimi/ Hücredeyim/ Aklımı tek başına kaçırmamalıyım buradan/ Maviymiş gökyüzü her şeye rağmen/ Gökler açmış kapımı / Sen açmazsan ne çıkar?' dizeleriyle mahkumlara veda eden Mercan'ın cezaevlerindeki etkinliklere dair yeni projeleri de var. Bu hapishane şiiriyle, mahkûmların yüzleri gülüyor. Gökler açmış kapıları, gardiyan açmasa ne çıkar? Hepsinin gözlerinde bu bakış var. Derken şair Bülent Parlak, kalkıyor ayağa. Söyleyecekleri ve okuyacağı şiirler var. Aristo'nun Mağara teorisinden başlıyor söze. İçeride olmak, içeride kalmak ve dışarıyla olan ilişkiye parmak basıyor. Bu arada cezaevine, mahkumlara bir şey öğretmek için değil, onlardan yeni şeyler öğrenmek için geldiğini belirtiyor, ömründe unutamadığı anlardan biri olacağının da altını çiziyor. Kısa konuşmasının ardından hapishane şiirlerinin önemine atıfta bulunarak mahkûmları yazmaya teşvik edici cümleler kuruyor. İlk defa böyle bir etkinliğe katılan Mahmut Bıyıklı, 'Her programın bir kaderi vardır. Kapıdan girmeden önce başka bir konuşma ve şiir vardı zihnimde. Ama gözümü o aynada okutunca düşüncelerim de değişti' cümleleriyle seslendi mahkumlara.

Aldırma çiçek bu da geçecek

Etkinlikte Nazım Hikmet, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç'dan söz etmeden geçilmiyor. İki bölümden oluşan programın bana kalırsa en ilginç yeri sonda saklı. Burada mahkûmlardan bir kaçı yazdıkları şiirleri sahnede okuyorlar. Burada bir ayrıntıya dikkat, hepsi yazdığı şiirleri ezberden okuyorlar. Şiiri kaydetmek için ne kaleme ne de kâğıda ihtiyaçları var onların. İçlerinden sokak çocuğu olduğunu söyleyen biri şiirine başlıyor: 'Naylon dünyanın plastik insanları değiliz/ Sokak çocuklarıyız/ Aldırma çiçek, bu da geçecek.' Cezaevinde okunan şiirlerin hiçbiri rast gele seçilmiyor. Akın, 'Aslında her şiir bir mesaj, şiir bahane' derken, edebiyatın güçlü etkisini mahkûmlara yansıttıklarını söylemiş oluyor. Sonra programın bitiminde konu kaçınılmaz soruya geliyor. Mahkûmlar yazan çizen ağabeylerine soruyorlar: 'Af ne zaman çıkacak?' Bu soruya yanıt vermek güç, ama umudu da yitirmemek lazım cümleleriyle geçiştiriliyor sorular. Ardından program bitiyor. 'Bir daha burada görüşmemek üzere' diyerek yollar ayrılıyor.

3 yıldır devam ediyor

Hüseyin Akın yaklaşık 3 yıldır İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Adalet Bakanlığı'nın işbirliğiyle düzenlenen bu değerler eğitimi programına katılıyor. Senai Demirci, Yusuf Özkan Özburun ve Akın, Silivri hariç İstanbul'daki tüm cezaevlerini dolaşıyorlar. Akın 'Mahkumlara değer yargılarını hatırlatıyoruz. Onları örselemeden, yormadan, özdeşlik kuruyoruz. Bu münzevi ortamı avantaja dönüştürebilirsiniz diyoruz' şeklinde konuşuyor. Şair, programlar sonrası mahkumlardan mektup gönderenlerin, hallerini arz edenlerin olduğuna da değiniyor: 'Ben olaya dertleşme gözüyle bakıyorum. Nasihat vermeye başladığınızda olay başka bir boyuta taşınıyor.' Şair Akın, geçen zaman zarfında dışarıda görüştüğü mahkumların da olduğunu söylüyor. Akın sözlerine şöyle devam ediyor: 'Bazen programda beni dinlemiş oluyor, aradan geçen zamanda yolda görünce durduruyor. Bazen de tam tersi dışarıda tanıdığım insanları o konferans salonunda görüyorum. Sadece ünlü isimler asla bu programlara katılmıyor.'