Nurten Yalçın’ın ilk şiir kitabı Şule Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Kitabını ilk eline aldığı anı anlatan Yalçın, “Şiir kitabımın çıktığını öğrenmek beni biraz ürküttü açıkçası. Dünya tarafından ifşalanmış gibi hissettim” diyor.
İlk eseriniz yayımlandığında neler hissettiniz?
Sosyal medyada kitabımın çıkmış olduğu duyurusunu gördüğümde elbise dolabına girip saklanmak istedim. İnsanın saklanacak-sığınacak mağarası olmadığında elbise dolabına saklanmak istiyor çünkü. Zaten kitabımın çıkacağını biliyordum ama insan bilse bile korkuyor. Dolaba saklanmak istedikten sonra annemin yanına gelip “Anne ben şimdi ne yapacağım? Kitabım çıkmış,” dedim. Şiir kitabımın çıktığını öğrenmek beni biraz ürküttü açıkçası. Dünya tarafından ifşalanmış gibi hissettim. Sanki yirmi dört yıldır bir fanusun içinde yaşamışım da fanus birden açılmış gibi. Korkunçtu. Dünya tarafından ihbar edilmiştim.
Kitabınızı elinize alınca ilk olarak ne yaptınız?
Kitabımı elime ilk aldığımda “Bu benim mi?” dedim. Evladını kucağına ilk aldığında ona karşı yabancılık duyan anneler gibi hissetmiştim. Sonra arkadaşım “Hadi kitabınla senin fotoğrafını çekeyim,” dedi. Ben de benim olduğuna şaşırdığım yabancıyla fotoğraf çekildim.
Kitabınızı ilk kime imzaladınız?
Buna cevap vermek biraz güç. Pek hatırlayamıyorum. Ama aklımda kaldığı kadarıyla Dergâh Yayınları sekreteri Zeynep Yenen’e imzalamıştım.
Yazmaya nasıl başladınız?
Çocukken okuma-yazmayı bilmeden önce defterlerime sadece iki kelime yazıyordum: Allah ve Muhammed. İlk yazdığım kelimeler bunlar. Şiir yazmaya ise ilkokul sıralarında başladım. İlk şiirimi sekiz yaşında yazmıştım. Yazdığım ilk şiiri de kitabıma aldım zaten. Şiir yazmaya başlamamda biraz annemin biraz öğretmenimin biraz da doğup büyüdüğüm semtin etkisi olmuştur diye düşünüyorum.
İKİNDİ VAKTİ YAZARIM
Gece mi yazarsınız, gündüz mü?
Genellikle ikindi vakitleri yazarım. Bu ikindiden geceye sarkar. Fakat illa ikindi vakti yazacağım diye bir tutturmuşluğum yoktur. Yazmanın belli bir vakti yoktur çünkü. Ama hiç gündüz vakti şiir yazdığımı hatırlamıyorum. İnsan gündüz vakti kendisini hayatın koşuşturmasına kaptırıyor. Şiir de doğal olarak bu koşuşturmadan olumsuz etkileniyor. Şiir her ne kadar hayatın içinde olsa da yazılmak için biraz dünyadan uzaklaşılmasına ihtiyaç duyuyor. Bu da aslında şiiri okuduğumuz vakit dünyadan uzaklaşmamıza sebebiyet veriyor.
İnsan da zaman zaman kendisini dünyaya kapatmalı. Kendimizi dünyaya kapatmak bize kendimizi bulma imkânı tanıyor. Şiir aslında biraz da bize kendimizi bulduruyor. Kendimizi bulmak istiyorsak tabii.
Defter mi, bilgisayar mı?
İlk başlarda şiirlerimi deftere yazıyordum. Kalemle deftere şiir yazmanın mucizesine inanıyordum daha doğrusu. Sonra mucizenin kalemde yahut defterde değil bizzat şiirin kendisinde olduğunu anladım. Dolayısıyla artık defter yahut bilgisayar fark etmiyor şiir yazmam için. Aklıma bir mısra geldiğinde onu o an yanımda ne bulunuyorsa ona yazıyorum. Genellikle aklıma bir mısra geldiğinde telefona yazmış buluyorum kendimi. Telefon da yoksa peçeteye. Çünkü ben defterlerimi hep evde unuturum. Ne zaman deftere ihtiyacım olsa o an defterim evde kalmış olur.