Mehmet Kemiksiz: Ehlibeyt muhabbeti bir Kur'an buyruğudur

Türk Müziği sanatçısı Mehmet Kemiksiz, Kerbela Hadisesi ve Muharrem ayı ile alakalı yenisafak.com'a verdiği röportajda; "Klasik dönem tasavvufi anlayışımız dikkate alındığı zaman divan sahibi bütün mutasavvıf şairlerimiz hangi tarikten olurlarsa olsunlar, meseleye Ehlibeyt muhabbetinin bir Kur’an buyruğu olduğu temelinde yaklaşmışlardır" İfadelerini kullandı.

Muhammed Sefa Ulusoy Yeni Şafak
Türk Müziği sanatçısı Mehmet Kemiksiz.

Kerbela hadisesinin İslam alemi üzerinde ne gibi tesirleri olmuştur?

Evet, Ehlibeytin uğradığı bu gadr nelere yol açmıştır ki biz asırlardır ümmetin bağrına bir hançer gibi saplanan bu acının sızısını yüreğimizde taşıyoruz?

Kerbela hadisesi, hiç şüphesiz İslam tarihi içerisinde yaşanmış en hazin olaylardan biridir. Bu hadisenin tarafları o günkü siyasi ortam ve şartlarda ibretlik denebilecek bir takım olaylara muhatap olmuşlardır. Bir tarafta peygamberin sahabesinden ve tabiinden insanlar, o dönemde devlet idaresini elinde bulunduran Muaviye ve taraftarları, diğer tarafta ise ‘’Ehlibeyt’’ dediğimiz, peygamberimizin soyundan gelenler hilafet mevzuundan ötürü ihtilafa düşmüş veya düşürülmüştür. Bu, Hazreti Osman Efendimizin katillerinin bulunması talebinden başlayarak, Cemel-Sıffin savaşları başta olmak üzere derinleşerek süren bir ihtilaftır.

Bugünden geriye baktığımızda bunu bir ihtilaf sebebi olarak kaşıyıp buradan yeni hizipleşmeler çıkarmak yerine, ibret nazarıyla bakılarak bu hadiseden ders alınması gerekir. Nasıl olabiliyor da peygamber sofrasından gıda almış, peygamber meclisinde sohbet dinlemiş insanlar dışardan gelen tesirlerle veya şahsi mülahazalarla peygamber soyundan gelenlerin katline varan bir olayın içerisinde bulunabiliyor? Bu İslam tarihi açısından çözümsüz bir düğümdür.

Kerbela hadisesinden itibaren tarafgirlik noktasında Hz. Ali üzerinde yoğunlaşan bir ‘’Şia’’ anlayışı ortaya çıkmıştır. Bir takım insanların, bu hizipleşme üzerinden akidevi temellerini de bizzat oluşturduğu Şia geleneği daha çok politik alanlarda kendini göstererek, siyasileşerek, devlet yönetimine etki ederek hatta başta İran olmak üzere devletin bizzat yönetimi noktasında dünyadaki farklı versiyonlarıyla karşımıza çıkıyor. Biz işin bu tarafıyla fazla ilgilenmiyoruz çünkü tarihte yaşanmış olayları bugünden geriye doğru ne kadar kaşırsanız oradan o kadar yeni ihtilaflar çıkmaya devam edecektir.

Kerbela hadisesi edebiyata ve musikiye nasıl yansımıştır?

Kerbela Hadisesinde peygamber soyundan gelenlere böyle bir gadrin reva görülmesinden dolayı yazılmış olan şiirlere ve bu şiirlerin bestelenmiş şekillerine genel olarak ‘’Muharremiye’’ diyoruz.

Geçmişten günümüze şairler bu konuda birçok şiir kaleme almıştır. Mesela Fuzuli, Hazreti Ali’nin Nehcü’l-Belaga eserini de kaynak alarak, harika eseri Hadikatü’s-Süeda’sında Kerbela hadisesini manzum olarak anlatmıştır. Ben de o şiirlerden bazılarını besteledim. Muharremiye sahibi pek çok divan şairimiz vardır. Şairler mutlaka Ehlibeyte meveddet maksadıyla bir şiir yazma ihtiyacı hissetmişlerdir.

Mersiye ve ağıt geleneği ile ilgili neler söylersiniz?

Ağıt ve mersiye okuma geleneği İslam ile başlayan bir gelenek değildir. Önceki kültürlerde, hatta başka dinlerde de var. Bir dinin azizi, hatırı sayılır bir kişi, toplumun önderi öldüğü zaman veya bir ailede cenaze olduğu zaman mersiyeler okunur, ağıtlar yakılır. Bu gelenek bize de aynı şekilde intikal etmiştir. Anadoludaki cenazelerde bir kadın babasına yalnızca ağlamaz. Ağlarken aynı zamanda onu vasfeden, doğaçlama bir şeyler de söyler. İşte buna ağıt denir. Ağıt ve mersiye geleneği peygamberimizden önce de vardı. Ondan dolayı ölülere aşırılıkla ağlanmaması, feryad ü figan edilmemesi veya bu tarzda onları methederken işin ucunun kaçırılmaması konsunda tembihler vardır hadislerde. Demek ki bu eski bir gelenek.

Bu mersiye ve ağıtlara neden Muharremiye denilmiştir?

Ağıtların Muharremiye adını alması Kerbela hadisesinin Muharrem ayında vuku bulması sebebiyledir. Muharrem ayı Kur’an-ı Kerim’de haram aylardan biri olarak zikredilir. Muharrem ayı aynı zamanda, Hz. Adem’den itibaren bir takım önemli olayların kesiştiği bir aydır. Peygamberimizin hicretinden sonra ilk Muharrem ayı yılbaşı olarak kabul edilmiştir. Onun için bizim hicri yılbaşımız Muharrem ayının ilk günüdür.

Biraz evvel bahsettiğim gibi bu mersiye ve ağıt geleneği bugün de devam etmektedir fakat mersiye diyince; güncel olarak vefat eden herhangi biri üzerine okunmuş olan ağıtları değil de, literatürdeki anlamıyla; Muharrem ayında, Kerbela hadisesinde efendimizin soyundan 72 canın şehit edilmesinden ötürü yakılan ağıtları ve mersiyeleri kastediyoruz.

Tasavvuf ehli bu meseleye nasıl yaklaşmıştır?

Klasik dönem tasavvufi anlayışımız dikkate alındığı zaman divan sahibi bütün mutasavvıf şairlerimiz hangi tarikten olurlarsa olsunlar, meseleye Ehlibeyt muhabbetinin bir Kur’an buyruğu olduğu temelinde yaklaşmışlardır.

Her ne kadar Şianın farklı fraksiyonları ve bugün Bektaşi-Alevi diye tabir edilen grupların politik, ayrıştırıcı bazı anlayışları olsa da bizim tasavvufi geleneğimiz ve hatta Ehlisünnet geleneği bu konulara Kur’an temelli bakmıştır.

Muaviye’yi kötülemek, ona küfretmek ya da detaylarda boğulmak yerine Ehlisünnetin baz aldığı bazı hareket noktaları var. Bunları şöyle sıralayabiliriz; Peygamberimize salavatı Allah emretmiştir. Peygamberimiz de kendisine nasıl salavat getirileceğini ashabına bizzat öğretmiştir. Bu salavatın içerisinde ‘’alihi ve ashabihi’’ şeklinde bir ifade geçmektedir. Benim de çok önemsediğim birinci temel nokta burası.

İkincisi; bütün namazların bitimindeki son oturuşta Salli ve Barik dualarını okuyoruz, bunları okumadan bizim ibadetimiz tamamlanmıyor. Bu da namazı kendine farz bilen bütün müslümanlar için bir başka ortak paydadır.

Üçüncü ve son olarak ise Rabbimizin, Kur’an-ı Kerim’de, Azab suresi 33. Ayeti kerimede geçen ‘’Ey Ehlibeyt! Allah sizden günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor’’ ilahi buyruğu ve peygamberimizin bu konu ile alakalı hadis-i şerifleri Kerbela hadisesine birleştirici bir nazarla bakmamızı gerektiren temelleri oluşturuyor.

Peki ayrışmalar nereden kaynaklanıyor?

Bugünün ayrışma noktası olarak öne sürülen konularından bir tanesi şudur; Bazı kesimlerce ‘’Hz. Ali taraftarlarını temsil eden sadece Şii geleneğidir, ona yalnız biz sahip çıkarız’’ deniyor.

Çok kadim bir gelenek olan hatta Osmanlı’nın bütün ordu geleneğini oluşturan bir tekkenin ismi son 50 yıl içerisinde getirilip Bektaşilik-Alevilik kavramıyla birleştirilerek bugünkü temsiliyetin odak noktası haline getiriliyor. Bu siyasi bir yaklaşımdır. Olayın aslı böyle değildir çünkü ‘’Bektaşiyye’’ yani Hacı Bektaşı Veli’nin ihdas etmiş olduğu bu yol, tıpkı Kadiriyye, Rifaiyye, Mevleviyye, Melamiyye gibi bir tasavvufi yoldur. Evet, Ehlibeyt ile ilgili söylemlerin daha fazla olduğu bir yaklaşımdır ama asla Ehlisünnet geleneği içinde gelişmiş olan fraksiyonları reddeden bir bakış açısı değildir.

Bu noktada gözümüze çarpan en önemli hadiselerden biri; mesela Nakşibendiyye tarikatında cehri zikir yoktur, olmamasına rağmen, Nakşiyye’den divan sahibi mutasavvıf şairlerimizin divanlarında Muharremiyeler vardır. Bunun son temsilcilerinden biri Alvarlı Efe Hazretleridir. Alvarlı Efe Hazretlerinin divanında Muharrem ile ilgili belki 40’a yakın şiir vardır.

Göründü hilâl-i mâh-ı Muharrem
Âdem ağlar Havvâ ağlar Şît ağlar
N'oldu Kerbelâ'da zât-ı mükerrem
İdrîs ağlar Sâlih ağlar Nûh ağlar

Şeklinde ağlar redifli uzunca bir şiiri vardır.

İmâm-ı ümmetem bugün
Cem oldu ümmet gün-be-gün
Aldatdız beni gûn-â-gûn
Bugün mâh-ı Muharrem‘dir

Bunlar Alvarlı Efe’nin şiirleri. Malumunuz, Şah Hatayi yani Şah İsmail, bu konuda hem oldukça ileri fikirleri, hem de şiirleri olan bir zattır. Şah Hatayi’nin mersiyeleri bizim bütün tekkelerimizde okunur, bir düşmanlık güdülmez.

Örnek vermek gerekirse;

İptidadan yol sorarsan Yol Muhammed Ali’nindir Yetmiş iki dil sorarsan Dil Muhammed Ali’nindir

Şah Hatayi hasta inler Cümle alem anı dinler Nur olmuş aleme dolar Gün Muhammed Ali’nindir

Bu eser her tekkede okunur. Ehlisünnetin makul insanları bu işe düşmanlık zaviyesinden bakmamış, tefrika karıştırmamıştır.

Bu şiir ise yine Alvarlı Efe Hazretlerinindir; Der-i dergâh-ı Mevlâ’da muhibb-i hânedânım men Ezelden bezm-i vâlâda muhibb-i hânedânım men Muhammed âleme rahmet Alî’dir deryâ-yı himmet Hasen’dir meşrık-ı şefkat muhibb-i hânedânım men Bu şiir çok enteresandır. Alvarlı Efe Hazretleri kendisini efendimizin hanedanının bir ferdi olarak görüyor. Şiire peygamberimiz ile başlıyor ondan sonra Hz. Hasan’dan bahsediyor daha sonra Hz. Hüseyin efendimize geliyor ve orada muazzam bir vahdet örneği sergiliyor. Bazı insanlar Hz. Hüseyine taraftar olunca dört halifeyi reddediyor, öteki taraf da onları reddediyor. Ama bakın Alvarlı Efe Hazretleri bütün ümmeti aynı safta nasıl cem ediyor;

Çihâr-yârler mübeşşerdir sahâbe hep mutahherdir
Muhabbet bir mücevherdir muhibb-i hânedânım men

Bütün bu ümmet-i Ahmed muhibb-i Zât-ı Muhammed
Erişe LUTFÎ’ye rahmet muhibb-i hânedânım men

Ehlisünnet tariklerindeki insanlar meseleye bu kadar toparlayıcı yaklaşıyor.

Hatırınızda olan Muharremiyeler ve Muharremiye şairlerinden birkaçını bizimle paylaşabilir misiniz?

Amasyalı Mir Nigari, Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaşı Veli, Ahmed Kuddusi Hazretleri gibi bu işi hayat felsefesi olarak benimseyen daha pek çok zaatın bu konuda şiirleri vardır.

Mesela;

Zâlimler el urup hep şemşîr-i can-rubâya
Kasd ettiler serâpâ evlâd-ı Mustafâ’ya

Devrân olup müsâid ol kavm-i bî-hayâya
Îsâl olundu bî-dâd ser-hadd-i intihâya

Kimler eder tahammül yâ Rab bu ibtilâya
Âmâc edip vücûdun bin nâvek-i kazâya

Düştü Hüseyn atından sahrâ-yı Kerbelâ’ya
Cibril var haber ver Sultân-ı Enbiyâ’ya

Şeklinde devam eden Kazım Paşa’nın çok meşhur olmuş bir Muharremiye’si vardır. Serbest tarzda okunur. Özellikle doğuda ve güneydoğudaki tekkelerde muharrem aylarında çokça okunduğunu görüyoruz.

Bir başka örnek; Toli Hızır Çelebi adında Zeyniyye tarikatının kurucusu aynı zamanda Şeyh Vefa Hazretlerinin de şeyhi olan bir zat vardır. Hacimli bir de divanı vardır. O divandan benim bestelediğim bir şiir ise şöyle;

Dergah-ı Ali’den yetişti derdine derman
Sana erdi ulu devlet, bilenler oldu hep hayran.

Yine Fahir Baba isminde meşhur bir zat var. Onun da çok önemli bir eseri vardır;

Şahım Ali Aba’ya Girenlere Aşk Olsun Meydan-ı Morteza’ya Girenlere Aşk Olsun

Meydan Bir Özge Yerdir Bilmek Anı Hünerdir Erkanı Erenlerdir Girenlere Aşk Olsun

Koç Kuzulu Bir Koyun Olup Derdinden Soyun Orda Mürşide Boyun Verenlere Aşk Olsun

Bu Yol İnceden İnce Kılıçdan Da Keskince Mürşid Nasihatince Gidenlere Aşk Olsun

Tevellayı Gönülden Getirdi Fahir Dilden Mürşidi Can-ü Dilden Sevenlere Aşk Olsun

Bunlar çok meşhur olan şiirler ve meşhur olan eserler.

Bir bestekar için muharremiye bestelemek ne anlam ifade eder?

Bütün bestekarların Muharremiye’si var mıdır? Hayır yoktur. İlla bestelenecek şeklinde bir şart yok ama müzik deryasına dalıp da beste yapan ve dini bir endişesi olan insanların yolu mutlaka oraya düşmüştür. Bestelemeseler bile tekkelerde okumuşlardır.

Tekkelerde Muharrem ayı nasıl karşılanmıştır?

Bir kere Muharrem ayının birinden itibaren cehri zikir yapan bütün tekkelerde ritim aletleri gizleniyor. Ritimle birlikte hiçbir şey okunmuyor. Onun gulgule ve debdebe olduğu ve Kerbela şehitlerine saygısızlık olduğu düşünülüyor. Bunun gibi daha bir çok saygı ve ihtiram nişanesi örneklerimiz vardır.

Bu saygı anlayışından ileri gelen davranışların toplumda da tezahürleri var mıdır?

Mâh-ı Muharrem oldu meserret harâmdır
Mâtem bugün şerî’ate bir ihtirâmdır

diyor ya Fuzuli, halkımız da bu ayda matemin şeriata bir saygı ifadesi olacağının farkına varmış ve çok ince davranışlar sergilemiştir.

Elbette bu ay içerisinde oluşmuş çok önemli gelenekler var. Mesela bir çocuk sokakta oynayıp koşarak eve su içmeye geldiği zaman annesi bardağın dibinde birkaç yudum su veriyor. Çocuğun harareti var tabi, yine su istediği zaman annesi; ‘’Hayır evladım matem ayındayız, muharrem ayındayız çok su içmek edebe aykırı’’ diyor. Bu olay muharremin toplumda da bazı gelenekler vesilesiyle işlenmesinin bir tezahürüdür.

Günümüzde muharremiye çalışmaları ne durumda?

Kısa bir tarihçe yapalım bununla ilgili. Bundan 20-25 sene önce Muharrem konseri yapalım dediğimizde açıkçası bu kulağa korkutucu bir teklif olarak gelirdi. Çünkü bu tür şeylerle uğraşanlar adeta yaftalanır, bir grubun temsilcisiymiş gibi etiketlenirdi ondan dolayı da insanlar korkarlardı. Ama benim, bu Muharremiyelere daldıkça şöyle bir derdim oldu her zaman; biz orta yolda, birleştirici, temel bir felsefe ortaya koyup, İslam kaynaklarının bize öngördüğü, fırkalaşmaların aşırılıklarını bir kenara koyup birleşmemiz gereken noktalarda bir araya gelelim ve ortak paydada bir iş çıkaralım. Mesela Salavat-ı şerife konusunda herkes hemfikir, Kur’an ayeti konusunda herkes hemfikir, tahiyyata oturduğumuz zaman Salli ve Barik duaları konusunda hemfikir. Bunlar herkesin hemfikir olduğu konular.

Bu minvalde biraz önce örneklerini verdiğim, hem peygamber evladını ve hanesini hem de Ehlisünnet geleneği arasında onlara duyulan muhabbeti doğru yansıtacak eserleri bulup bunlarla programlar yapmaya başladık. Bir dönem çok hızlandı. Muharrem ayında, özellikle Muharrem ayının ortalarına doğru yaklaştığımızda malumunuz Muharrem orucu tutuluyor, o günleri geçtikten sonra ayın sonuna kadar özellikle bazı yerlerde adeta ihtifal gibi programlar yapıldı. Biz bu programları Alevi vatandaşların yaşadığı bölgelerde, onlar tarafından bestelenmiş eserleri de okuyarak yaptık. Konserlerde amaç sadece Bektaşi nefeslerini okumak değildi. İçeriklerini anlatmak. Aslında derdim buydu. Yani bu insanlar bize ne anlatıyorlar?

Biz bunları nasıl dinleyelim? Nasıl Ehlibeyti seven Müslümanlar olalım? En önemlisi de bu. Bütün programlarımızda bu soruların peşine düşerek hareket ettik. Eserleri okurken her zaman muhtevalarını anlattım. Son 3 yıla kadar da Muharrem aylarında mutlaka 3-5 tane program yapardık fakat pandemi ile başlayan süreçten bu tarafa bu işleri pek yapamadık. Türkiye’de, bu konularda en çok çalışmış olan kardeşlerinizden bir tanesiyimdir herhalde. Muhtelif isimlerden 100’e yakın yalnızca Muharremiye bestem vardır.

Muharremiyeler ile alakalı müstakil bir albümünüz var mı?

Müstakil bir albüm çalışmam yok fakat çeşitli albümlerimizin içerisinde okumuş olduğumuz birçok Muharremiye var. Mesela Sezai Gülşeni Hazretlerinin ‘’Ey Şehid-i Kerbela’ya Ağlayan, Ağla Matemdir, Muharremdir Bugün’’ şeklinde bir ilahisi vardır. Klasik üslupta bestelenmiş ve çok okunan Uşşak bir mersiyedir. Bu eserleri okumayı bu işe ters bakan insanların bakışını törpülemek ve işin gerçeğini göstermek açısından bir vazife telakki ediyorum. Bu yüzden bu besteleri yaptım zaten. Bunları televizyonda da okuyup bu şekilde anlatıyorum.

Muharremiye bestelerinin geleneksel anlamda bir çerçevesi var mıdır?

Tabi, eserlerin oynak olmaması hep tercih edilmiş ve öyle de yapılmıştır. Daha çok didaktik ve ağırbaşlı eserler olmuştur. Hatta buna özellikle dikkat ettim; bestekarlar Muharremiyeleri çoğunlukla normal zikir ritminde bestelememişlerdir. Hatta ve hatta bazı eserler, muhtemelen ‘’zikirde kullanılmasın, müstakil olarak okunsun’’ düşüncesiyle zikirde kullanılamayacak olan Curcuna, Aksak, Yürüksemai gibi usullerle bestelenmiştir. Beste yapılırken debdebeden, gulguleden uzak durulmaya çalışılmış, bir sakinlik aranmış, hüzün ve matem havası korunmaya çalışılmıştır.

Kerbela hadisesini musiki üzerinden takip etmek isteyen okurlarımıza 3 eser önerecek olsanız bunlar hangi eserler olurdu?

Öcelikle Kerbela hadisesini aşırı dramatik bir havada anlatan bazı eserler var. Bu kadar dramatize etmeye lüzum var mıydı? Belki o düzeydeki anlama gücüne sahip olan insanlara bu şekilde anlatılabilirdi fakat bizim baktığımız pencereden bu kadar dramatize etmeye gerek yok diye düşünüyorum. Çünkü burada, haklı bir duruş ve hakkı söyleyen bir kıyam neticesinde şehadet var. Dramatize edelim derken bu duruşu bazen ıskalayabiliyor, meselenin özünden kopabiliyoruz. Ama birkaç eser önerecek olursam; 1- Şah Hatayi - İbtidadan Yol Sorarsan 2- Ali Almış Sancağını Eline 3- Şehitlerin Serçeşmesi Hasan ile Hüseyindir

Kendi bestelerinizden önerebilir misiniz?

Tevhid Halkası albümünde güftesi Mehmet Faik Erbil’e ait ’Aşk Alim Hu Hu’’ diye bir eser vardır, bu eser çok sevilmişti. Bir de az evvel bahsettiğim güftesi Alvarlı Efe’ye ait ‘’Muhibbi Hanedanım Men’’ bestemi tavsiye edebilirim.

*Bu röportaj 03.08.2022 Çarşamba günü Mehmet Kemiksiz’in Üsküdar’daki ofisinde 45 dakikalık bir ses kaydından deşifre edilerek hazırlanmıştır.