Mesut Cemil: Ağız bir yerde hafifçe medrese tecvidine kaçıverdi mi bıyık altından gülüşmeler başlardı

1997 yılında “Kalan Müzik” tarafından çıkarılan “Gazeller 78 Devirli Taş Plak Kayıtları” isimli albümde bulunan bir eserde “Hafız hanendeler, Mevlid ve Hafız Şaşı Osman” ile alakalı konuşan Mesut Cemil; “ -Sesi güzel, usul de yerinde maşallah ama aşır okur gibi okuyor- diye kulaktan kulağa fısıldadılar mı şöhret gölgelenir, bir daha da düzelmezdi.” diyerek farklı tarzlarda eser okumanın nüanslarına dikkat çekiyor. Kalan müzikten çıkan albümdeki Mesud Cemil konuşmasını sizler için deşifre ettik.

Muhammed Sefa Ulusoy Yeni Şafak
Mesut Cemil.

Mesut Cemil’in konuşması:

Ekseriya Cuma gecesi yani Perşembe gününün akşamında bir düğünden dönen çakır keyif dostlar arasında güzel sesli biri varsa eğlenceli geceden arta kalan keyifle mahalle çın çın öterdi. Mahalle bekçilerinin taşlara vuran sopaları bile susar, Fuzuli'nin bir gazelinden iki beyit gecenin sükutunu ite ite yaklaşır, mahalleyi doldurur, sonra kanatlarını kapaya kapaya uzaklaşır, geçtiği yolda uykudan uyanmış köpeklerin şaşkın, hiddetli havlamaları ile bozulan tatlı bir boşluk bırakır. Bazılarını seslerinden tanırdık. Gecenin bağrında renkli bir havai fişeği gibi yükseliveren bu sesler içinde bir defa meşhur hanende Şahap’ı işittim. Şahap, meşhur Şahap. O parlak sesli. Birkaç kere de Hafız Osman'ı. Bu Hafız Osman birkaç tanedir muhterem dinleyiciler bahsettiğime Şaşı Osman derlerdi. Gözlerinin şehlalığından dolayı böyle bir lakabı vardı.

Hafızlığına rağmen rind meşrep, aşık, şairane manada laubali hatta darbederdi. Mevlidi, Kur’an'ı fevkalade idi. Ama dini musiki dışındaki bilgi ve zevkiyle de pek çoğundan ayrılırdı. Gerçekten dini musiki terbiye ve üslubu ile yetişmiş olanların ladini musikiye intibakları çoğu zaman güç olur. Hele o zamanlar medreseden kuvvetli tesirler almış bir efendinin mesela Hacı Arif Bey’in de Kürdilihicazkar şarkısını okuması kolay değildi. Ağız bir yerde hafifçe medrese tecvidine kaçıverdi mi bıyık altından gülüşmeler başlardı.

“Sesi güzel, usul de yerinde maşallah ama aşır okur gibi okuyor” diye kulaktan kulağa fısıldadılar mı şöhret gölgelenir bir daha da düzelmezdi. İşte Hafız Osman, Hafızlığına rağmen bu cins tenkide, yaşayış tarzında da musikisinde de hedef olmayanların başında gelmiştir. Yaşayış tarzı bakımından hatta aksine muaheze edildiği, biraz evvel söylediğim gibi o rindane ve derbeder halinden dolayı çok kere vakidir. Hatta bu sebeple üzülenler, ona acıyanlar olurdu. Allah rahmet eylesin, o zaman acaba Hafız Osman kendine acıyanlara belki başka bir bakımdan acımıştı o da, bilinmez ki

Hafız Osman Efendi’nin sesi herkes gibi boğazından, ağzından, dudaklarından değil de sanki bütün vücudundan çıkardı muhterem dinleyicilerim. Kısa, tıknaz gövdesinde midesi, karaciğeri, dalağı, bağırsağı yoktu da bunların yerinde sanki taşmaya hazır bir ses haznesi vardı. Dop dolu bir ses topluluğu. Derin toprak altlarından kaynayan böyle fışkıran pınarlar gibi temiz, gürül gürül, bol, kandırıcı, doyurucu, berrak, parıltılı bir ses Bir de kalp var içinde bu adamın, bir yürek. Öyle insan kalbi ki ne olduğunu bilmediği bir ateşle yanar, çarpar, çırpınır, vurur, vurur, zavallı yürek başını vurur durur Ya Hafız Osman'ın büyük bir üstünlüğü de gazel okumada gayet sıkı vezinli mısraları serbest vezinli taksim şeklinde okurken mana ve ustalıkla kullanabilmesi idi. Buna bizim musikide “güfte taksimi” denir. Okuyacağı güfteyi seçmesini ve gazeli irtical halinde okurken nağmeleri yerine yerleştirmesini bilmeyenlere musiki aleminde yer verilmezdi. İşte Hafız Osman, Şaşı Osman o hanendeler, o hanendelerdendi ki şiiri musiki arasında harcamaz tam aksine musiki ile şiiri inşaat ederdi. Tanburi Cemil Bey de Şaşı Osman’ı çok, hem pek çok severdi.

Hafız Osman'ın çalışarak öğrendiklerinden ziyade Allah vergisi olan taraflarına tam manasıyla hayrandı Cemil Bey. Osman Efendi okurken Tanburi Cemil’in sapsarı kesildiğini kaç kere gözlerimle gördüm. Birisi canlı, kuvvetli, kalbinin çarpıntısı yüzünün kırmızı renginde belli, öteki ince, naif, soluk benizli, ta içinden titreyişli bu iki adamı şimdi yine eski bir plakta yan yana bulacaksınız.

“Her zaman bir Vâmık u 'Azrâ olur 'âlem bu ya
Nev-be-nev efsâneler peydâ olur 'âlem bu ya

Kabz u bast kıl tefekkür 'âleminde ey gönül
Vakt-i sermânın sonu, vakt-i germân olur 'âlem bu ya”

yani;

“Dünya durdukça Vamık u Azra’nın aşkı gibi büyük aşklar her zaman doğar. Bir zamanki o aşklar bugün nasıl efsane olmuşsa şimdi de öyle aşklar olur ki bunlardan yeni yeni efsaneler çıkar. Hele bir düşünceler aleminde genişle, daral, uzaklara git, yakın yere gel, dön dolaş ey gönül göreceksin ki soğukların vakti geçer, sıcak olur, kıştan sonra yaz gelir.”

Efendim canım şiiri böyle tercüme ve tefsir etmek, o teksif edilmiş güzelliği bozuyor. Aslını bir defa daha okuyorum. Ondan sonra Cemil ile Osman yalnız kalsınlar huzurunuzda

“Her zaman bir Vâmık u 'Azrâ olur 'âlem bu ya
Nev-be-nev efsâneler peydâ olur 'âlem bu ya

Kabz u bast kıl tefekkür 'âleminde ey gönül
Vakt-i sermânın sonu, vakt-i germân olur 'âlem bu ya”

Mesut Cemil Kimdir?

Mesut Cemil 1902 yılında İstanbul’da büyük sanatkar Tanburi Cemil Bey’in oğlu olarak dünyaya geldi. Hukuk fakültesindeki eğitimini yarıda bırakarak yurtdışına müzik eğitimine gitti. İstanbul ve Ankara Radyolarında müdürlük, sazendelik, spikerlik, koro şefliği yaptı ve ilk kez Klasik Koro’yu kurdu. 31 Ekim 1963'te İstanbul’da öldü, Sahray-ı Cedit kabristanına defnedildi.

NOTLAR

*Bu metin, 1997 yılında “Kalan Müzik” tarafından çıkarılan, “Gazeller 78 Devirli Taş Plak Kayıtları” isimli albümdeki ses kaydından dinlenerek deşifre edilmiştir.

İsmail Biçer: O Elif. Lam. Mim. benim içimi yaktı!