Muhacirlik günlerini yeniden hatırlayalım

Prof. Dr. Halil Değertekin anne ve babasının, 1915’teki Rus ve Ermeni işgalinden kaçan ailelerin yaşadıkları zor günleri ve acılarını “Muhacirler” isimli kitabında anlatıyor. Değertekin’in kitabı TRT tarafından “Kardan Mürekkep” isimli belgesele uyarlandı. Değertekin, kitapla ve belgeselle muhacirlik günlerini yeniden hatırlatmak istediklerini dile getiriyor.

Dilber Dural Yeni Şafak
Kardan Mürekkep Belgeseli.

Bu yıl yedincisi düzenlenen İngiltere’nin bağımsız film festivallerinden “London City Film Festivali”nde kazananlar geçtiğimiz günlerde açıklandı. 1914- 1917 yılları arasında Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde yaşanan iç göçün hikâyesini anlatan ve TRT İç Yapımlar Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanan “Kardan Mürekkep” belgeseli, “London City Film Festivali”nde “En İyi Uzun Metraj Belgesel” ödülünü kazandı.

Prof. Dr. Halil Değertekin’in “Muhacirler” isimli belge-romanından uyarlanan “Kardan Mürekkep” belgeseli, 1915’teki Rus ve Ermeni işgalinden kaçan ailelerin yaşadıkları zor günleri ve acıları anlatıyor. Rusların bölgeye gelmesiyle birlikte kış koşullarında evlerini terk edip, kimi zaman soğuktan kimi zaman da açlıktan ve hastalıktan ölen yaklaşık 700 bin insanın öyküsünü anlatan dramatik belgeselin kış çekimleri, zorlu şartlar altında gerçekleşti. TRT İç Yapımlar Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanan belgeselin yapımcılığını Cafer Şanal, yönetmenliğini ise Nurtaç Erimer üstleniyor. Belgeselin çekimleri 50 kişilik teknik ekip, 7 oyuncu ve 123 kişilik yardımcı oyuncu kadrosuyla Bitlis ve Muş çevresinde gerçekleştirildi. Biz de “Muhacirler” kitabının yazarı Prof. Dr. Halil Değertekin ile konuştuk.

KİTAPTAN BELGESELE

Halil Değertekin’in, 1915 Rus ve Ermeni işgalinden kaçan başta kendi ailesi olmak üzere, diğer ailelerin yaşadıkları zor günleri ve acılarını anlattığı “Muhacirler” isimli kitabını yazma düşüncesi aslında çocukluk yıllarına kadar uzanıyor. Değertekin kitapta ve belgeselde; 1914’te başlayan 1. Dünya Savaşı (Harb-i Umumi) sırasında, bölgede yaşayan sıradan Osmanlı vatandaşı Türk ve Ermeniler arasındaki insani ilişkileri, Ermeni tehcirini ve Rus Ordusunun işgali ile yaklaşık bir milyon Osmanlı vatandaşının en ağır kış koşullarında Orta ve Güneydoğu Anadolu’ya yaptıkları göç sırasında yaşanan insanlık dramını o zamanki Osmanlı vatandaşlarının gözüyle ortaya koyuyor. O dönem birlikte yaşayan Osmanlı vatandaşı Sünni, Alevi, Türk, Kürt, Ermeni Osmanlı vatandaşları arasında ortak yaşamla ilgili hiçbir sorun olmadığı, tehcire uğrayan Ermeni vatandaşların ayrılışı sırasında bu olaya Müslüman Osmanlı vatandaşlarının üzüldüğü gerçeği dikkati çekiyor.Değertekin’in bu romanı belgesel bir yapıt olmasının yanı sıra bu alanda yazılmış ender kitaplardan biri.

1906 doğumlu annesinin henüz bir çocukken 1. Dünya Savaşı’nı, Ermeni tehcirini, babasının Erzurum yakınlarında Osmanlı-Rus savaşında şehit oluşunu, Rus ordusunun bulundukları toprakları işgal etmesini gördüğünü anlatıyor Değertekin. “Annem insanların kafile halinde 1916 yılı Şubat ayında Rus ordusundan kaçarken ağır kış koşullarında yürüyerek dağları, vadileri, nehirleri aşarak tam üç buçuk ayda Karlıova, Genç, Lice üzerinden Diyarbakır ve daha sonra Siverek’e varışlarını yaşamış. Yolda insanların soğuk ve açlıktan ölümüne tanıklık etmiş. Yolda iki kardeşini ve annesini soğuk ve veremden kaybetmiş. Bu inanılmaz olayların etkisiyle devamlı anlattığı muhacirlik ya da onun deyişiyle seferberlik anıları beni çok etkiledi” diyor. Bunları yazma fikrinin zamanla kafasında olgunlaştığını belirten Değertekin, annesi ve babasının anlattıklarını birebir yazmaya ve ses kayıtlarını almaya başlamış. Konu ile ilgili kaynak arayışına girmiş ancak yazılı anıların çok az ve yetersiz olması dikkatini çekmiş. Bunları yazıya dökme zamanının geldiğini düşünüp, 2000’li yılların başında bir kitapta bir araya getirmeye karar vermiş. 2012 ve 2015 yıllarında iki baskı yapmış olan kitap, oldukça ilgi görmüş. Değertekin, “Asıl ilgi TRT’nin kitapla ilgili belgesel yapımından sonra arttı. TRT yetkili kurulunun onayından sonra yönetmen Nurtaç Erimer’in ekibinin gayretiyle ‘Kardan Mürekkep’ belgeseli ortaya çıktı” diyor.

Büyüksu Deresi’nde çaresiz bekleyiş

Belgeselde Değertekin’in annesinin bulunduğu kafilenin, Bingöl’de muhacirlik yolunda Büyüksu Deresi’nde kıyıdan karşıya geçmenin imkansız gibi göründüğü sahne dikkatimizi çekiyor. Değertekin, “Annemin bulunduğu kafilenin Büyüksu Deresi kıyısında yaşadığı dramatik tablo tüyleri diken diken edecek kadar etkileyicidir. Azgın dere kenarında çaresizlik içinde bekleyen kafile içindeki bir ermişin dini inançlardan kuvvet alarak yaptığı sesli çağrı ve ardından azgın suya kucağındaki bir çocuk ile girmesi bir anda bütün kafileyi dini bir tören gibi etkilemiş, yönlendirmiş ve kurtarmıştır. Annemin polis olan amcası Ziya’nın ani ve cesur liderlik özelliği ile kafile arkadan gelen Ruslardan kurtulmuştur. Bu sahnenin düşünülmesi bile insanı duygulandırmaktadır” şeklinde anlatıyor.

Genç kız ve kadınlara devlet sahip çıktı

Kitapla ilgili kaynak araştırması yaparken; muhacir olan yaklaşık bir milyon Osmanlı vatandaşının yarıya yakınının yollarda soğuk, hastalık, açlık, kayıp, eşkıya ve çete saldırısıyla öldüğünü söyleyen Değertekin, ayrıca muhacirlerin göç sırasında açlıktan bulabildikleri kedi ve köpekleri yemek için kavga ettikleri ve atların pisliğindeki arpaları seçerek yediklerini kaydediyor. Bu iki olayın da canlı tanığı olan annesinin anıları kitabın en can alıcı bölümü ayrıca. Kendisi için kaynaklarda dikkati çeken ve çok acı olan bir gerçeğin de savaş sırasında binlerce çocuğun kaybolduğu, ortada kaldığı, anne-babasını yitirdiğini dile getiriyor. Değertekin, “Nitekim Mustafa Kemal Paşa’da bu olaya tanık olmuş, bir sahipsiz erkek çocuğu evlat edinmiştir. Toplanan sahipsiz çocuklar Kazım Karabekir Paşa tarafından sahiplenilmiştir. Ayrıca Hatunoğlu Kurt İsmail Paşa Diyarbakır’da bu çocuklar için yatılı Sanat Mektebi açmış, sahipsiz genç kız ve kadınları da devlet yine Diyarbakır’da sahiplenmiştir. Muhacirlerin savaş sonunda geri dönüşleri sırasında annemin Lice yakınlarında bir toplanma yerinde Ordu Komutanı Osman Nuri Paşa tarafından öksüz ve yetim olması nedeniyle evlat edinmek istenmesi de o muhacirlik döneminin acı bir gerçeğidir” diyor.

O dönem ortada kalmış birçok çocuk özellikle subaylar tarafından evlat edinilmiş. Aynı şekilde Ermeni tehciri sırasında da birçok Ermeni kız çocuğu ya tanıdık bir Müslüman ailelerine verilmiş veya ortada kalan çocuklara Müslüman aileler sahip çıkmış. Değertekin, bu tip Ermeni kızlarının yüz bin civarında olduğunun bilindiğini söylüyor. “Savaş sırasında yaşanan bu tip dramatik olayların yarattığı travmayı bugün birçok kişinin anlaması olası değildir” diyen Değertekin, “Ancak o dönemi yaşayanlar bu travmayı ömürleri boyunca taşımışlardır ve acıdır ki çoğu bunları yazmadan, kayıtlara geçirmeden sessizce yaşamış ve göçüp gitmiştir. Bu ülke insanınca yaşanan bu olayların bilinmesi, ülkenin hangi zorluklardan geçerek bugüne geldiğinin anlaşılması geleceğimiz için de çok değerlidir” ifadelerini kullanıyor.

'For Sama' Türkiye gösterimi bugün gerçekleşti: Ülkesini bırakmak zorunda kalan insanların acısı hala taze