Nahid Sırrı ve Türk resim sanatı

Nahid Sırrı kimisi yakın dostu olan çağdaşı ressamların ve kendinden büyük sanatkârların eserlerinin olduğu Ankara ve İstanbul’da açılan resim sergilerini gezerek bunlar üzerine eleştirel yazılar yazmıştır.

R. Rüveyda Okumuş Yeni Şafak
​Nahid Sırrı ve Türk resim sanatı.

Türk edebiyatının velût isimlerinden Nahid Sırrı Örik’in (1895-1960) roman, öykü, tiyatro, anı ve eleştiri başta olmak üzere çeşitli edebî türlerde kaleme aldığı eserleri artık Everest Yayınları’ndan okuyucuyla buluşacak.

Nahid Sırrı’nın resim sanatına dair yazdıkları da ilk defa Resim Yazıları isimli kitapta bir araya getirildi. Bahriye Çeri’nin titiz çalışmasıyla yayına hazırladığı Resim Yazıları 1928-1952 yılları arasında Nahid Sırrı’nın Ülkü, Varlık, Son Telgraf, Tanin’de çıkmış yazılarından oluşuyor.

Nahid Sırrı’nın dönemin sanat ortamına dair tanıklıkları, resim sanatının gelişimi, ressamlar ve resim sergileri, müzecilik, Türk resim tarihinin nasıl yazılabileceğine ilişkin önerileri Resim Yazıları’nda konu ediliyor. Türk resim tarihine ciddi katkılar sunabilecek bu yazılardan onun resim sanatına son derece ilgili bir yazar olduğunu da görüyoruz. Nitekim amatör ressamları eleştirdiği bir yazısında kendisinin de her gün yapıp yapıp yırttığı insan başlarından söz etmektedir.

HEDİYE EDİLEN PORTRELER

Resim Yazıları’nda tesadüf ettiğimiz belki de en ilginç konulardan birisi de ressamların yakın çevrelerindeki eşe dosta portreler yapması ve hediye etmesi meselesidir. Nahid Sırrı bir yazsında ressam Eşref Üren’in de kendisini bir masanın başında arkada koleksiyonundan bazı levhalarla gösteren büyük bir portresini yaptığını anlatmaktadır. Devlet resim sergilerinin birinde teşhir edilen ve 1942 yılına ait olan bu tablonun hali hazırda nerede ve hangi koleksiyonda olduğunu merak ettiğimi söylemeliyim. Eser sadece Nahid Sırrı’nın portresi olmasıyla değil yazarın koleksiyonerliğini de yansıtması açısından kuşkusuz önem taşıyor. Onun seçkin bir resim koleksiyonuna sahip olduğunu Taha Toros Arşivi’nde bulunan Nahid Sırrı’nın tablolarının listesi de bize göstermektedir. Bu koleksiyonda Hoca Ali Rıza, Şevket Dağ, İbrahim Çallı, Zeki Faik İzer, Leyla Gamsız ve Münif Fehim gibi önde gelen ressamların yapıtları yer almaktadır. Resim sanatı bakımından bu ressamlar ve eserleri Nahid Sırrı’nın dikkate değer resim bilgisi ve öngörüsüne sahip olduğuna işaret ediyor.

Nahid Sırrı, resim sanatı üzerine bir yazısında ise resim münekkidinin nasıl olması gerektiğinden bahsediyor. Ona göre resim münekkidi sanatkâr ruhlu, tarafsız, eserlere ve mesleğe bakmadan her çeşit resmi seven, büyük ressamların eserlerini incelemiş ve bilhassa Avrupa müzelerini görmüş olması gerektiğini söylüyor. Bir başka yazısında da kendisinin küçük yaşından beri resmi sevdiğini, çeşitli Avrupa müzelerini gezerek buradaki resim ve heykelleri incelediği anlatmaktadır.

RESMA YAZIYLA KATKI

Cumhuriyet dönemi Türk resim sanatlarının gelişmesini ve ressamların yeni yapıtlar vermesini de Nahid Sırrı yazılarıyla desteklemiştir. O günlerin sanat eleştirmenlerinin azlığını düşünürsek, resim üzerine yaptığı tespitler ve eleştiriler esasında bir belgesel niteliğindedir. Türk resmine ve sanatkarına sahip çıkan Nahid Sırrı yazılarında bizde mufassal surette bir resim tarihinin ve felsefesinin yazılamamış olmasından da sıklıkla dem vurmaktadır.

Nahid Sırrı kimisi yakın dostu olan çağdaşı ressamların ve kendinden büyük sanatkârların eserlerinin olduğu Ankara ve İstanbul’da açılan resim sergilerini gezerek bunlar üzerine eleştirel yazılar yazmıştır. Bu yazılarında Osman Hamdi, Halil Paşa, Zekai Paşa, Şeker Ahöet Paşa ve Hoca Ali Rıza gibi büyük üstatların yanı sıra Halil Dikmen, İbrahim Çallı, Eşref Üren, Şefik Bursalı, Elif Naci, Nurullah Berk, Arif Kaptan, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Eren Eyüboğlu, Feyhaman Duran ve Güzin Duran, Ali Avni Çelebi, Turgut Zaim, Nuri İyem, Ruhi Arel, Naci Kalmukoğlu, Zeki Kocamemi, Fahrünnisa Zeyd gibi pek çok ressamın çeşitli sergilerde yer almış eserlerini eleştirel bir üslupla değerlendirmektedir.

Türkiye’nin ilk güzel sanatlar müzesi olan ve 18 Temmuz 1937’de Dolmabahçe Sarayı Veliaht Dairesi’nde açılan İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’ne dair Ülkü mecmuasında kaleme aldığı yazısında da müze ziyaretini ve izlenimlerini aktarmaktadır. Nahid Sırrı müzeyi büyük bir sevinç ve alaka ile gezdiği anlatarak zamanla eksikliklerin giderilmesini temenni etmekte ve genç ressamların eserlerinden de bir iki adet temin edilmesini teklif etmektedir.

Ressam Halil Paşa, Nazmi Ziya, Sami Yetik ve Ruhi Arel gibi ressamların vefatı dolayısıyla onların hayatlarını ve eserlerinden söz eden yazıları kitapta yer alıyor. Mesela Halil Paşa’nın vefatı üzerine Eylül 1939’da kaleme aldığı yazısında onun ressamlarımızın en yaşlılarından ve değerlilerinden biri olduğunu, yaşı sekseni aştığı halde elinden fırçasını düşürmediğini bütün hayatını sanata verdiğini ve en önemlisi ressam bir evlat yetiştirdiğini söylemektedir.

Nahid Sırrı Örik’in Türk resim sanatı, ressamları, sergileri, sanat çevresini adeta bir sanat eleştirmeni vasfıyla ve edebî bir üslupta ele aldığı Resim Yazıları okuyucuya sanat tarihi açısından büyük bir birikim, benzersiz bir gözlem ve yeni yaklaşımlar sunmaktadır.