Şiir ve hikâye arasında

Çiğ ve Mahrem’le ‘acıları şiire dönüştürmek’ yolunda bir adım daha atan şair Fidancı, hatıralarını topladığı Irmak Tersine Tersine’yle, “Niye hikâye yazmıyor ki” dedirtiyor.

Hakkı Yanık Yeni Şafak
Mehmet S. Fidancı.

Şiirleriyle dergilerde karşılaştığım şair Mehmet S. Fidancı’yı (Muhammet Sadık) okumaya yol gösterici’yle (Elips Kitap, 2005) başlamıştım. Bu kitaptan çok sonra Irmak Tersine Tersine’yi okudum ve çok beğendim çünkü hep yazmak isteyip de yazamadıklarımı hatırladım. Yaşadıklarımı hatırladım, o güzel günleri Kendisiyle yaşıt olmamız ve eskiye/geçmişe olan düşkünlüğüm bu ‘samimi’ kitabı çok ayrı yere koymama sebep oldu. Son olarak Çiğ ve Mahrem’i de okuduktan sonra, Fidancı’nın kesinlikle hikâyeler yazması gerektiğini düşündüm. Şimdiye kadar bunu kendisine dillendiren olmuştur mutlaka. Bir zaruret olmamakla birlikte şairin, “Neden hikâye yazmıyor ki?” sualine bir cevap vermesi gerekiyor.

Kimdir Fidancı? Arkadaşlarına göre, iyi bir şair olmaklığının yanında az eser yayınlayan ve istikrarını koruyan biri. ‘Acılarını şiire dönüştürme’ çabasında bir şiir işçisi. Şairliğine, grafik tasarımcılığı, reklamcılık ve yazarlığı da eklemek lazım.

1964’te Yozgat’ta doğan şair, Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ni bırakır. Çeşitli ajanslarda direktörlük ve sanat yönetmenliği yapar. Yazmaya lise yıllarında başlayan ve eserleri, Türk Edebiyatı, Dergâh, Hece, Kurgan Edebiyat gibi dergilerde yayımlanan Fidancı, birçok derginin kuruluşunda yer alır. İlk kitabı Şi’rpençe, 1997’de Mağara Kitapları’ndan çıkar. Diğer şiir kitapları Kapanan Pencere’den (Mağara Kitapları), Kalbin Orta Yeri (Kül Sanat Yayıncılık) ve Bîilaç (Kurgan Edebiyat) olarak sıralanır. Fidancı’nın Bakışlar Kıyısı (Altınküre) isimli bir deneme kitabı ile Irmak Tersine Tersine (Çolpan Kitap) isimli bir de anı kitabı vardır. Çiğ ve Mahrem (Çolpan Kitap, 2019) son şiir kitabıdır. Şair, yol gösterici’yle Türkiye Yazarlar Birliği En İyi Deneme Ödülü’nü almıştır (1998).

Kitaplarından da bariz olarak anlaşılacağı üzere Fidancı’nın deneme ve hatıraları şiirine dâhildir. Bu metinler biraz da şairin kendisidir. Şair İsmail Karakurt, bir yazısında, “Çiğ ve Mahrem incelenirken, Irmak Tersine Tersine adlı hatıra kitabındaki detaylarla bağlantılar kurularak tematik özdeşlikler oluşturulabilir” diyor (Hece, sayı: 275, Kasım 2019). Bunu ona söyleten şiirle nesir arasında bir içiçe geçişin sözkonusu olması. Karakurt’un dillendirmediği fakat benim yazıya başlık yaptığım ayrıntı Fidancı’nın ‘muhkem’ hikâyeciliği.

Edip Cansever’den bir alıntıyla giriyoruz Çiğ ve Mahrem’e: Gördüm ben bu yaşam boyu iniltiyi (s. 7). Kitap için söylenecek ilk şey zarfın güzelliği. Kapaktan hurufata kadar herşey özenle hazırlanmış. Katkısı olanları tebrik ederim.

Daha ilk bölümde görüyoruz ki Fidancı’nın tahkiyeli bir şiiri var ve kendisi uzun şiirlerin şairi! Eseriyle kendi ses ve zihin dünyasını, hayatını gam ve hüzün yüklü bir atmosferde anlatıyor. Bunu yaparken modernizme karşı sözünü söylemeyi de ihmal etmiyor. Hüzün dedim, çünkü, “Nereye gitsem zamanlar üzgün / mekânlar kırgın / nereye gitsem güz ve gam / / gölgem benden kederli” (s. 27) diyor. İncinmelerle dolu bir hayat onunkisi: beni annem düzeltti de / yazgı incitti bin kere! (s. 20). Dizelerdeki netlik Fidancı şiirinin en kuvvetli yanlarından biri: Sözüm kemlendi / kendime surat astım / içimi büktüm / dağıttım, kırdım, döktüm / dökülen bir içim var demek ki (s. 48). Bu netlik kendi içinde bir derinlik barındırıyor. İçine dönen insana sığınak vazifesi görebilecek bir derinlik.

Kimi güzel tezatlarla ilerliyor: kitabın dışıydı, hayatın içi (s. 14). Kimi ‘zelzele’den bahsediyor: ölümler ve doğumlar birer zelzele / takvimler kıyamet habercisi (s. 27). Babasını anlatırken bir devri anlatıyor aslında: dolma kalem, divit, derkenar, şerh, hurufât, Tanburî Cemil, Şeyh Galip, (s. 18). Listeyi uzatmak mümkün. Kelime oyunlarını severek kullanıyor. “eczadan cezaya” (s. 16), “inanılası nas” (s. 20), “yazdan ve yazgıdan / ayazmadan” (s. 21), “ boynumuzu saran / sar-dünyalar” (s. 40), “biri uzuyor diğeri üzüyor!” (s. 50), “ çalan çan / çalan ne varsa alçalan” (s. 50), “o kasım kasımpatılar” (s. 81), “ Acem mi acemi mi” (s. 92) gibi.

Defterime kaydettiğim dizeler de var elbet: Huyu soyundadır her çekicin / örsteki ezilmişlik ondandır (s. 9), yağmur düştüğü yeri yakıyor (s. 16), Aferin sana şehir / güzel büyütüyorsun acıyı (s. 51), bir çekicin içinde sızlayan yürek (s. 56) ve ve boynuna yıkılan rüzgâr (s. 94), gibi

Şu tavsiyeyle bitireyim: Ben Fidancı’dan hikâyeler bekleyedurayım sizler, Irmak Tersine Tersine’yle Çiğ ve Mahrem’i okuyun.

Bir hikâye: Yanmış Hayaller Avlusu

"Bir sabah, yanık kâğıt kokularıyla uyanıp yarı uykulu koştum avluya. Avlunun ortasında alevler ve dumanlar yükseliyordu göğe. Cayır cayır yanıyor maceralarım; pazarlıklarım, takaslarım. İçinde kendimi arayıp bulmaya çalıştığım heyecanlarım, heveslerim. Kalıp izledim dehşetle yanışını hayallerimin. Güzel babacığım benim; evin bir köşesine gizleyip kaçamaklarla okuduğum, Teksasları, Tommiksleri, Zagorları, Kızılmaskeleri üstüne gaz yağı döküp ateşe vermiş. Cangolar, Ringolar, Teksler, Mandrake, Kaptan Swingler! Hepsi cayır cayır yanıyor. Her birinin çığlıkları kulaklarımda çınlıyor âdeta. O yangın, hepsinin sonu oldu. Bütün birikmiş sermayem kül oldu gözümün önünde."

(Mehmet S. Fidancı, Irmak Tersine Tersine, s. 197)

Hayatı şiir: Selman Câhit

Arkadaşlarla oturmuş, Yeni Şafak’ın 28 yılından kalan fotoğraflara bakıyorduk. Eski, sararmış bir fotoğrafa gelince durduk. Üç kişi var: Selman, Şafak ve Bahar. Gülerek, bir şeyler konuşuyorlar. Bakakaldım fotoğrafa. Sonra derin bir iççekişin ardından masama, Ayışığına Mektuplar’la (MSC Yayınları) Kelebek Düğünleri’ne (Birey Yayıncılık) döndüm. İlkin ‘mektup’larını okudum Câhit’in, sonra şiirlerini.

Selman Câhit Öztaş, gazetemizin ‘âbide’ insanlarından biriydi. Yeni Şafak macerası, gazete kurulduğu günde başlayan Câhit, uzun yıllar musahhihlik yapıp bilgi işlem şefliği görevini yürütmüştü. Öztaş, ömrünün son yıllarında sağlık meseleleri yüzünden evine çekilip, bulmaca sayfalarını hazırlamaya oradan devam etmişti.

Birçoklarınca, ‘yaralı adam’ diye tarif edilen şair, bana göre, heybetli, sakin, saygılı ve sabırlı biriydi. Şair ruhlu olmaklığının yanında hayatı da şiir olan biriydi. Gerektiğinde dik duran, celâllendiğinde kabaran bir yapısı vardı. İsmi gibiydi, ‘selman’. Dostu Mehmet Şeker onu şöyle tarfi ediyor: Evine ekmek götürmeyi unutur, fakat mısra götürmeyi unutmaz

Bundan 30 yıl önce basılan Ayışığına Mektuplar’da ‘içindekiler’ yok. ‘Önce’ isimli bölümdeyse bir giriş yazısı görüyoruz. Mektup formatındaki eserde disiplinden söz edilemez. Öyle ki ‘serbestlik’ disiplin halini almış. Kitapta nesir de var şiir de. Bazen şarkı sözü: Sevgin içimde gizli, istemem dile düşsün (s. 8).

“ tek isteğim, yazdıklarımın sevgiyle okunması. (s. 5), diyor Selman. Yalnızlığı en koyusundan yaşıyor: Bir yalnızlığım var, öyle, anlatılır cinsten değil (s. 11). Depremlerle sarsıldığımız şu günlerde bu cümleyi anmamak olmazdı: Bütün bu plânları yapanlar, birşeyi mi eksik tutmuşlar, İşinin ehli bir ustabaşı yok ortalıkta. Tuğlalar harçlarla öpüşmüyor Ve binâların ömrü, kısa kalıyor ömrümüzden (s. 30).

Şiire gelirsek, kendine has bir şiiri var Selman Câhit’in. Kendi söylediğini umursuyor. dışarıdan gelen sesleri duymuyor. Aşkın izinde: Selman, şiirini söylüyor aşkın (s. 56). Basit dizelere zor sorular hapsediyor. Fukaralığı yakasında bir gül gibi taşıyor: sana getirdim boş ceplerimi / Kimselere vermedim! (s. 79).

Yazıldıktan sonra üzerinde pek çalışılmamış hissi veriyor Öztaş’ın şiiri. Kitaplaşmak için aceleye getirilmiş gibi. Bütün bunlara rağmen altını çizdiğim bir sürü dizesi var: Toprak / Huzuru pay eder, kucak kucak (s. 39), Orada gurbetli yıldızlar (s. 71), Tutuşur eteğinde akşamın rengi / Ümîdini bırakır ay, saçlarına (s. 85), Yalnızım, mahşer gibi yalnız (s. 102), Yalnızlığı dizerim sokaklara (s. 104).

Selman’a, vefatının beşinci yılında duâlar yollayalım ve şu dizeye kulak verelim: Ölmek / Ne zormuş ey çiçek / Bilirsin! (s. 60).

DUYURU


Gazetemizin Pazar ekinde, 15 günde bir, edebiyat-kültür-sanat dergilerini tanıtacağım. Tanıtım isteyen arkadaşların, dergileri bana (gazete adresine) ulaştırmalarını rica ediyorum. Özellikle Anadolu'da neşredilenler!