Tahrir Vazifeleri’nin tashihine dair gözlemler

“Tiyo Yayınları “İsmet Özel Kitapları” dizisinin 6. kitabı olarak 2013 yılında yeniden basılan Tahrir Vazifeleri, Haziran 2019’da 6. baskısına ulaşmış. Bu baskı ile ilk baskıları karşılaştırdığımda birtakım tashihler yapılmış olduğunu gördüm. Bu tashihlerin büyük bölümü, dizgicinin aceleciliğinden kaynaklanan basit ve okuyucunun kolayca düzeltebileceği yanlışlara ait.”

Haber Merkezi Yeni Şafak
Rene Magritte, The man in the bowler hat.

İbrahim Demirci.

İsmet Özel’in Tahrir Vazifeleri başlığı altında topladığı ve -bence kendisi talib olmasa da- onu bir filozof katına yükselten çalışması, Şubat 1992 ile Şubat 1994 tarihleri arasında 12 kitap hâlinde Çıdam Yayınları tarafından okura sunulmuştu. Bu 12 kitaptan 11’i Tahrir Vazifeleri adıyla 1997 yılında Şûle Yayınlarınca basılmıştı. Dışarıda bırakılan Tahrir Vazifeleri V’in başında yer alan “Uyarı”da yazar, Tahrir Vazifeler’i[ni] izleyenler bu beşinci kitapta belli bir izlence (program) doğrultusunda ilerleyen yazıların belirgin bir sapmaya uğradığını fark edeceklerdir. Kendime bir teneffüs verdim.” diyerek söze başlar. “Kendimi aldatmadığıma önce kendimi inandırmalıyım.” cümlesinin de bulunduğu bu “uyarı”, 56 sayfayı dolduran 12 yazıdan oluşan bu beşinci kitabın neden Tahrir Vazifeleri toplamına alınmadığını da açıklamış olur. (XII. Kitabın sonunda yer alan konuşma metni de toplu baskıya alınmamış.)

İMLA SORUNLARI ÜZERİNE

Tiyo Yayınları “İsmet Özel Kitapları” dizisinin 6. kitabı olarak 2013 yılında yeniden basılan Tahrir Vazifeleri, Haziran 2019’da 6. baskısına ulaşmış. Bu baskı ile ilk baskıları karşılaştırdığımda birtakım tashihler yapılmış olduğunu gördüm. Bu tashihlerin büyük bölümü, dizgicinin aceleciliğinden kaynaklanan basit ve okuyucunun kolayca düzeltebileceği yanlışlara ait. Bazı tashihler ise, yazarın dil tutumunu ve imlâ anlayışını yansıtan ve her yazarın ve yayıncının dikkatini hak edecek, tercihte bulunmayı gerektiren, orada bir “sorun” bulunduğunu gösteren müdahaleler.

“Yazmakla vazifeyilim” (TV I, s. 17) ifadesinin “Yazmakla vazifeliyim” (TV, s. 18) yapılması, “dizgicinin aceleciliğinden kaynaklanan basit yanlış”ın düzeltilmesine örnektir. (Bu tür tashihlere başka örnek vermeyeceğim.)

Tahrir Vazifeleri’nin başında yer alan Bakara Suresi’nin 286. ayetinin meali -ki yatsı namazlarından sonra okunagelen “Amene’r-rasûlü”nün son ayetidir- içinde yer alan “Ey Rabbimiz, taakat getiremeyeceğimizi bize taşıtma.” cümlesindeki “taakat” kelimesi, yeni baskıda “tâkat” şeklinde düzeltilmiş. Fakat bu düzeltmenin şöyle bir tehlikesi var: kalın “tı” harfinin ince “te” harfi gibi seslendirilme ihtimali. Yahya Kemal’in bu ihtimali önlemek için “Gaazî”, “kaafile” gibi bir imlâyı tercih ettiğini biliyoruz. İsmet Özel’in, parantez içi açıklamalarını atarak iktibas etmeyi tercih ettiği Hasan Basri Çantay’ın da Yahya Kemal’in imlâsını tercih ettiği anlaşılıyor.

İlk baskıda tab’ eden, basan anlamına gelecek şekilde yazılmış olan “taabi” (TV I, s. 34) kelimesinin uyan anlamına gelen “tâbi” şeklinde düzeltilmesi, yerinde bir müdahale olmuştur (TV, s. 32). Fakat “sükût-i hayâl” (TV I, s. 18) nasılsa gözden kaçmış, “sükut-ı hayâl”, daha iyisi “sukut-ı hayâl” olmalıydı.

Sonu “ayn” ünsüzüyle biten kelimelerin yazımı da dilimizin imlâ sorunları arasında bulunuyor. Süleymaniye Câmii yazan da var Süleymaniye Câmisi de; şiirin birinci mısraı diyen de var, ikinci mısrası diyen de. Tahrir Vazifeleri I’in 30. sayfasında yazar, “Fırsat bulur bulmaz başkalarını kendi doğrumuz içine sokma çabası gösterir, bir başkasını neyin gerçekten doğru olduğunu iknaa uğraşırız.” yazmış. Yeni baskıda son iki kelime, “iknaya uğraşırız” şeklinde yazılmış (s. 28). Bu değişikliğin İsmet Özel’e danışılmadan yapıldığını sanıyorum. Tahrir Vazifeleri IX’da geçen “Batı’lı görüş” (s. 21) yerine yeni baskıda karşımıza çıkan “batılı görüş” tercihi de musahhihin eseri olmalı (s. 240).

Tahrir Vazifeleri X’un 11. sayfasında şu cümle de karşımıza çıkıyor: “Çağrıdan haberdar olanlar sabırlığa uğramadıkça rücu etme fırsatını kullanabileceklerdir.” Yeni baskıda bu cümle şöyle dizilip basılmış: “Çağrıdan haberdar olanlar sabırsızlığa uğramadıkça rücu‘ etme fırsatını kullanabileceklerdir.” (s. 263) Düzeltmen, cümledeki “çağrı” kelimesini dikkate alsaydı burada “sabırsızlık” yerine “sağırlık”tan söz edildiğini de fark edebilirdi.

TUTARSIZLIK MI ÇEŞİTLİLİK Mİ

“Hakikatin adresi var mı?” başlıklı yazının başlarında “Descartes’in” yazılmışken iki cümle sonra “Descartes’ın” yazıldığını görünce çelişki, tutarsızlık yahut yanlışlık aramak yerine şöyle düşündüm: İlk cümlede İsmet Özel kelimeyi “Deskartes’in” şeklinde okumamızı, ikincisinde “Dekart’ın” şeklinde okumamızı istiyor (TV X, s. 29). Yeni baskıda ihtimaller teke indirilmiş ve “Descartes’ın” yazılmış (s. 276). Tahrir Vazifeleri’nin ilk baskısında kimi kitaplarda “El-bakare” yazılmışken kimilerinde “El-Bakara” yazıldığını görüyoruz. Bunu tutarsızlık da sayabilirsiniz, çeşitlilik de. Geçen gün İsra suresinin ilk ayetinin “Sübhan ellezî esrî” biçiminde başlatıldığını işittim. Meğer kaari, bizim alıştığımız Âsım kıraatine göre değil de başka bir kıraate göre okuyormuş.

Tahrir Vazifeleri II’de “ insanın yalnızca zihin ülkesinde değil, aynı zamanda vücud ülkesinde yaşadığı ileri sürülebilir. (s. 24) cümlesinde “vücud”un sertleştirilmediğini, yeni baskıda da aynı yazımın korunduğunu görünce sevindim. Çünkü bu sertlik tutkusu yüzünden “şehid oğlu” yerine “şehit oğlu” diyenler çoğalıyor ve bu, çok can sıkıcı bir durum.

Tahrir Vazifeleri IV’ten bir cümle: “İnsana ilişkin bir vakıanın sadece yerle gök ilişkisindeki aracı ortama özgü bir vakıa olduğunun bilinmesiyle ve insanın bulduğunu getirdiğiyle meczederek bir sonuç hasıl edebileceği anlaşılmalıydı.” (s. 41) Bu cümlede “meczederek” yerine “mezc ederek” yazılmalıydı. Muharririn de musahhihin de dikkatinden kaçmış olmalı.

Tahrir Vazifeleri’nden bir cümleyle bitireyim: “Doğru işlere bağlanmanın bizi doğru sonuçlara ulaştıracağı ilkesinden sapmamızı haklı gösterecek hiçbir olay yok yeryüzünde.” (s. 318).