Türkülerin sesi şehirden yükseliyor

Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık görülen Erol Parlak, Anadolu'nun binlerce yıldır süzülüp gelen zengin kültürünü ve birleştirici ruhunu ortaya çıkarıyor. Akademik ve icracı kimliğiyle bağlamayı dünya standartlarına taşıyan Parlak, türkülerin sesinin artık köylerden değil şehirlerden yükseldiğine dikkat çekiyor.

Yeni Şafak

Prof. Dr. Erol Parlak, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Ses Eğitimi Bölüm Başkanı olarak görev yapıyor. Saf bir türkü insanı. 10 yıl Anadolu'yu karış karış dolaşıp binin üzerinde halk ezgisini derleyen Erol Parlak, bu gezilerinden sonra da malumunuz mızrapsız bağlama çalma ve daha sonra adına şelpe denilen tekniğin kökenlerini keşfetti. Bu tekniği sistemleştirerek bağlamayı uluslararası boyuta taşıdı. Erol Parlak, yıllardır yaptığı bu çalışmalarının karşılığı olarak Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık görüldü. Uyguladığı çalış teknikleriyle Anadolu'nun çok kültürlü yapısını yansıtan Parlak ile bir araya geldik. Batı'nın Sanayi Devrimi'yle doğal seslerden uzaklaştığına, bu sesleri yakalamak için de sürekli Doğu kültüründen faydalandığına değinen Parlak, Batı'nın vitrini olduğunu ama kültürü olmadığını söylüyor.

Gectiğimiz günlerde düzenlenen bir törenle Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Ödülü'ne layık görüldünüz. Bu ödülü alınca neler hissettiniz?

Yaşım itibarıyla bu ödülü aldığıma şaşırdım. Çünkü daha önceki yıllarda bu ödülü alanların yaş ortalaması 70 civarında. Biz yıllardır hiçbir beklenti içinde olmadan çalışıyoruz. Bizi dinleyen geniş bir kitle var ama genel olarak toplumun ilgisi bambaşka yerlerde. Bireysel olarak çok mutlu oldum. Çalışmalarımın karşılık bulması önemli. Yerli kültürün temsilcilerinden biriyim. İhmal edilmiş, gereken önemin verilmediği bir alanı temsil ediyorum. Hal böyle olunca aldığım ödül bir camiaya ait. Aşıklar, ozanlar, mahalli sanatçılar vb emekçilere ait. Bu değerlerin tümünü onlar yaratıyor. Ben de bu kervanın kıyısına ilişmiş bir kültür sanat neferiyim. Bu nedenle başarı da ödül de hepimizindir.

MEDYA ALGIYI BOZUYOR

Siz türkücü bir profesörsünüz. Bu işin hem eğitimini hem de icrasını yapıyorsunuz. Türküler şehirde dinlenmiyor gibi bir algı var. Sizin pencerenizden nasıl gözüküyor?

Maalesef medya üzerinden oluşmuş bir algı operasyonu bu. Türküler dinlenilmiyor gibi görülüyor çünkü medyada yok. Çünkü medya Türkülerin ilkel, geri olduğunu, sadece yaşlıların dinlediğini, gençlerin dinlemediğini ima ediyor dillendiriyor, böyle gösteriyor. Medya kapitalizmin bir enstrümanı olarak en acımasız haliyle ülkemizde de kullanılıyor. Toplum mühendisliği medya üzerinden yürüyor. Oysa ki toplumumuz hem de eskisinden çok daha fazla türkü dinliyor. Eskiden köylerde dinlenirdi şimdi şehirlerde dinleniyor. En zengin evden en yoksul eve bakın Neşet Ertaş dinleniyor. Toplumun ortak paydasıdır Neşet Ertaş ve ondan başka da ikinci bir kimse yoktur hiçbir müzik dalında bunu başaran. Bunun başka bir göstergesi saz çalanlar. Eskiden on binlerle ifade edilirdi şimdi milyonlarca saz çalan var. Her gün de artıyor. Özellikle üniversiteli kesim saza söze yöneldi. Bize gösterilenin aksinde bir durum var.

http://image.piri.net/resim/imagecrop/2017/01/28/11/35/resized_98a3b-a09346f8img_7498copy.jpg

Bugün türküler revize edilip söyleniyor. Modernize ediliyor. Bu çalışmalara nasıl bakıyorsunuz?

Ehil ellerde, iyi niyetle yapılmış her çalışma olabilir hatta olmalıdır. Ama ben yaptım oldu ile hareket etmek, hele de bu müziğin doğasını ve özelliklerini bilmeden yapılan çalışmalar anlamsız geliyor bana.

TÜRKÜLER BELLEĞİMİZ

Türkülerin dizilerde kullanılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkülerin daha çok dinlenmesine katkısı oluyor mu?

Ticaret mekanizmaları her şeyi kullanıyor. Buna türküler de dahil. Engel olunabilecek bir şey de değil. Bu kullanımın dizilere etkisi oluyor biraz da türkülerin ya da ilgili sanatçının duyulup tanınmasına.

Türk halk müziğinde usta çırak ilişkisi şu an ne durumda?

Usta çırak ilişkisi çağımızda biraz farklılaşmış biraz da biçim değiştirmiş ama özü itibarıyla hala yaşıyor. Ben üniversitede hem usta çırak sistemini hem de akademik hoca öğrenci ilişkisine dayalı ikili bir eğitim bir arada veriyorum.

Bu söyledikleriniz aklıma türküler toplumun nesidir sorusunu getirdi.

Türküler toplumun belleğidir. Dünya müziği diye bir kavram çıktı 80'lerden sonra. Aslında coğrafyaların kendi müziği olduğu ortaya çıktı. Batı'da bu müzik yok. Sanayi Devrimi'yle birlikte doğal sesler ve müzik yok edildi. Balkanlardan sonra doğal ses yok, hep pop müzik olarak adlandırılan makine sesi var. Böyle olunca Batılı müzisyenler Hindistana, Ortadoğu'ya, Asya'ya, Anadolu'ya yöneldiler. Peter Gabriel, Vache Hovsepyan'ın duduku üzerine perküsyonlar yerleştirdi, Körfez Savaşı'nı simgeleyen müzik oldu. Orada asıl olan Vache Hovsepyan'ın ustalığıdır ama kimse adını dahi duymadı. Benzer şekilde Loorena McKennitt de bu tür işler yapıyordu. Batı'nın vitrini var ama kültürü yok.

Şelpe tekniği sazın sınırlarını zorluyor

Şelpe tekniği türkülere ne kazandırıyor?

Bu teknik sazın imkanlarını, sınırlarını zorluyor. Bu sayede bağlama bir dünya sazı olma yolunda güçlü bir donanım kazandı. Batı anadolu yörüklerinde çıkan bu teknik sazımızı dünyada çok üst sıralara taşıdı. Erdal Erzincan, Sinan Ayyıldız , Adem Tosunoğlu, Ozan Baysal ve daha niceleri bu teknikle çalıyor.

Albümler ticarileşti dinlemiyorum

Biraz popüler bir soru sorayım. Geçtiğimiz yıl çok severek dinlediğiniz türkü albümleri hangileriydi?

Benim için müziğin saf, temiz duygularla yapılmış olması en başta geliyor. Albümler tamamen ticarileşti, o yüzden ben albüm dinlemiyorum. Bu yüzden daha çok mahalli sanatçıları, ozanları dinliyorum. Ama arada değerli çalışmalar da oluyor. Kimseyi ayırmamak adına isim vermek istemem.

Peki, en çok dinlediğiniz türküler hangileri? Dinlediğiniz mahalli sanatçılar kimler?

Ben Anadolu'nun her yöresini ve üsluplarını severek dinliyorum. Dinlediğim sanatçıların başında Neşet Ertaş ve Davut Sulari gelir.

Dünya çapında bir teknik

Dünya müziğinden kastınız nedir?

Dünya müzikleri coğrafyaların özgün kültürlerinden, geleneklerinden, sosyolojik tüm ögelerden oluşan ses kültürüdür. Batı buna halk müziği diyerek sınıfsal olarak aşağıda tutmaya çalışmıştır. Gelenek müziklerini diğer müzik türleri ile karıştırmamak gerekiyor. Diğerleri hobidir, modadır.

On yıl Anadolu'yu dolaştınız, türküler ezgiler derlediniz. Bu süreçte nelerle karşılaştınız?

Şelpe tekniği buradan çıktı. Mızrap kullanılmadan çalınan teknik en eski teknik. Göçebe geleneğimizde mızrap yok. Yıllar içerisinde şehirleşme, toplu müzik yapma fikri, metal tel kullanımı vb. gelişmeler sonrası mızrap da hayatımıza girdi. Daha sonra diğer teknik bırakıldı. Benim doktora çalışmam bu konu üzerineydi. Alanda çalışanlar Ramazan Güngör üstadı bilirler. Görünce şaşırmıştım eserleri çok sesli çalabiliyordu bu teknikle. Ben de hemen alan çalışmasına başladım. Sonra bunu ulusal bir tekniğe dönüştürmek için çalıştım. Şimdi ise Batı klasikleri dahil hemen her şeyin çalınabileceği dünya çapında bir tekniğe dönüştü.