Zamana düşülen ‘tarihi’ notlar

İsmail Kara’nın İçimden Geçen Günler kitabı okuru farklı bir yolculuğa davet ediyor. Tarihin arka sokaklarında dolaşırken İskilipli Atıf Efendi’ye, Hırka-i Saadet Dairesi’ne, Üsküdar’da Ramazan akşamlarına ve kitapçılara yolumuz düşüyor.

Kamil Büyüker Yeni Şafak
Arşiv.

Zaman akıp geçerken, beraberinde kayıplarımız, kazançlarımız, görüp geçirdiklerimiz ya da gözümüzden kaçanlar da bizimle beraber kayıp gidiyor. Zamanı anlamlı kılan elbette bizim ona yüklediğimiz değer ve zamanı kıymetlendiren isimler, değerler, düşüncelerdir. Bu notada anı yaşamak kadar ana kayıt düşmek de ayrı bir önem arz ediyor.

Türk Düşünce Tarihi, İslam Düşüncesi üzerine yaptığı çalışmalarla yakından tanıdığımız İsmail Kara, bu kez İçimden Geçen Günler (Dergâh yay. 2022, 347 s.) isimli eseri ile bizi farklı bir yolculuğa çıkarıyor. Aslında eserde yazarın günlüklerinden bir seçki ile karşı karşıyayız lakin bu günlükler bildiğimiz ve alışık olduğumuz günlüklerden farklı. Bir düşünce tarihçisi ve fikri ilmek ilmek işleyen ya da düğümleri sabırla çözen bir ismin günlükleri de farklı olmak iktiza eder. İsmail Kara da geçen günlerin hesap kayıtlarını tutmak olarak nitelediği günlüklerini, kendi ifadesi ile günlük hacmini aşan bir mesele metni haline getiren, bazı günlük notlarının hukukunu koruyarak daha bir gözeten ve onları aynı zamanda bir probleme yaklaşan ve bir müzakere haline getiren bir üslupla ele alıyor. Eserin içine girildikçe bu husus daha iyi anlaşılıyor. Dört bölüm halinde takdim edilen kitapta günlükler eşliğinde bazen bir kelimenin izini sürüyorken, bazen bir rivayetin sizi nerelere alıp götüreceğini kestiremiyorsunuz. Tarihin arka sokaklarında dolaşırken İskilipli Atıf Efendi’ye, Hırka-i Saadet Dairesine, Üsküdar’da Ramazan akşamlarına ve Sahhaflara yolunuz düşüverebiliyor.

HALLACI MANSUR TERCÜMESİNDEN MOSSİGNON’A…

Kitabın ilk bölümüne denk gelen “O Abdesti Kanla Almak” başlıklı kısımda 1978 yılına düşülen günlük notları ile başlıyor yazar. Konu 1976 yılında Yaşar Nuri Öztürk’ün Hallac-ı Mansur’un Kitabu’t-Tavasin tercümesi. Yazar tercümeden yola çıkarak sizi farklı bir yolculuğa çıkarıyor. Tercüme eserin girişinde Yaşar Nuri Öztürk, Louis Mossignon’a meydan okuduğu satırlar yer almaktadır. Zira Mossignon 1913 yılında aynı eseri neşretmiştir. Mossignon, daha sonra ünü dünyaya yayılacak ve tasavvuf tarihçisi olarak anılacak bir isim haline gelecektir. Mossignon’un Suriye-Irak merkezli arkeolojik çalışmalar yaptığını da zikreder yazar. Burada bir istitrat kaydı da Ernest Renan için düşer. O da aynı şekilde Lübnan’da kazılar yapmış ve bunları Fransa’ya kaçırmıştır. Yazıya başlık olan konu ise Mossignon’un bulduğu ve kayda geçtiği ibaredir: “İnsanı bir rekât namaz (bile) Allah’a ulaştırır, yeter ki abdesti kanla alınmış olsun.” Bu rivayetin izini süren Mossignon, rivayetin tahkiki için yollara düşmüş, metinler arasında kaybolmuş. Ancak İsmail Kara, kendisini böyle bir yola sevk etmediğini ifade ederek neden rivayetin peşine düşmediğini de şöyle açıklar: “Biri ibare ve mana her şeyi gölgede bırakacak kadar harika, heyecan verici ve etkileyici idi. Hikâye de gerçekliğinden, vakıadan bağımsız olarak güzeldi.” Buradan 14 Aralık 2020 yılına uzanarak eski defterlerin tekrar açılacağı günün kaydı düşülüyor. Zira Kitabu’t-Tavasin bu kez tekrar açılıyor. İlk sayfada bir istif yapıştırılmış olduğu görülüyor. Hattat Kâmil Akdik’in kaleme aldığı yazıda “Aşk yolunda iki rekâtlık namaz, abdestleri kan dışında bir şeyle asla sahih olmaz” mealinde ibare yazmaktır. Esas ilginç olan taraf ise istifin sol altında “Abduhu Luviz Mossiynon 1326” yazılı mührü yer almaktadır. Mesele gittikçe derinleşmektedir. Zira mühür Kâmil Akdik tarafından kaleme alındı ise Mossignon ne zaman İstanbul’a geldi ve mührü ne zaman yazdırdı. Mossignon’un üç defa İstanbul’a geldiğini tespit eden yazar, 1326 tarihine denk gelen 1908 tarihinde gerçekleşen İstanbul ziyaretinde mührü kazıtmış olabileceğini tespit ediyor. Sayfalar ilerledikçe önünüze yeni kapılar açılıyor. Bir tamamlayıcı not devreye giriyor. Burada ise Mossignon’un (gizli) Müslümanlığı bahsi açılıyor. Bunu destekleyen Ahmet Yüksel Özemre merhumdan alıntılar yapılıyor. Yine Münevver Ayaşlı’dan bir rivayet naklediliyor. Orada ise Mossignon’un Müslüman olmadığı notu yer alır. Üçüncü rivayet ise Süheyl Ünver’e ait. Burada da Süheyl Bey, Mossignon’un Paris’ten kendisini görmeye geldiğini hatta Müslüman olma fikrini de kendisine açtığını belirtir. Süheyl Bey ise kendisini Müslüman saydığını ama bu durumu açıklarsa huzurunun kaçacağını, kürsüsünün elinden alınacağını belirtir. Mossignon üzerinden açılan sayfalar Nurettin Topçu’ya oradan Ahmet Hamdi Tanpınar’a kadar uzuyor. Kitabu’t-Tavasin tercümesi üzerinden yürüyen bir metin en nihayetinde başta ifade edilen rivayetin devamı niteliğinde Hafız Şirazî’nin beyti ile noktalanıyor:

Aşk çeşmesinden kanla abdest aldım ve mevcudat üzerine dört tekbirle cenaze namazı kıldım. (s.28)

SALGIN GÜNLERİNDE SAFLARI SIKLAŞTIRMAK

Kitapta ilgi çekici notlardan birisi de “Mahzun Bir Cuma Gününden Diri Okuma Notları” başlığını taşıyor. 20 Mart 2020 tarihli notlarda Kovid-19 salgın günlerinden sarsıcı pasajlar yer alıyor. Evvela Eşrefoğlu Rûmi’den bir beyit:

Bela yağmur gibi gökten yağarsa
Başını âna tutmaktır adı aşk.

Sonra Nurettin Topçu’nun Kültür ve Medeniyet kitabının sonunda yer alan yazıdan birkaç pasaj: “III. Dünya Harbi, birbirine düşman üç kıtanın harbi olacak: Asya ile Avrupa ve Amerika’nın. Avrupa, dünya mazlum insanlarına üç asırdan beri zulüm yapmıştır. Bugünkü Çin, bütün özellikleri ile bu zulmün çocuğudur. İki dünya harbi, Avrupa milletlerine birbirlerine yaptıkları zulmün cezasını çektirdi. Vaktiyle Kartaca’yı yerle bir yapıp tarla haline getiren Romalı zalimler gibi, bugün de Avrupa’nın ruhunu her taraftan silip süpürmeye çalışan vahşi Amerikalı da merhametsizlikle zevkin işkencesine, işkence ile saldırmaktadır. III. Dünya Harbi, şüphesiz ki bu iki zalim kıtaya onlarınki kadar zulümle cevap verecek olan Çin’den çıkacaktır.” (s.78)

Yazar notlarına devam ediyor. Bu kez Mehmet Zahit Kotku Efendi’nin Tasavvufi Ahlak isimli eserinde bulaşıcı ve o zamanlar için çok tehlikeli bir hastalığa karşı mesafe değil de sıkı, sımsıkı bir yakınlık, bir temas, omuz omuza olmak telkin edilmektedir. İsmail Kara bu konu etrafında bir gün İsmet Özel’e de bu bahsi açtığında, Özel: Çok doğru bir yol, veremin herhalde en bariz sebeplerinden biri olan yalnızlık duygusunu, kendini yalnız hissetme endişesini ortadan kaldırarak iyileştiriyor, demiştir. Korona günlerinden cuma namazını eda edememenin mahzunluğunu bir nebze okumalarla gidermeye çalışan yazar, buradan da Bir Cuma Aralığı vererek, cuma namazını çeşitli gerekçelerle (darulharp, tağutî düzen…) terk edenleri konuya dâhil etmiş, cuma namazının sıhhat şartları, hadis kitaplarında yer alan rivayetleri de göz önünde bulundurarak değerlendirmiş.

Meselesi olanlar için günlükler, günlükten öte zamana düşülen önemli “tarihi” notları ve hakikatleri içinde barındırıyor.