Osmanlı Devleti’nin 8. padişahı Sultan 2. Bayezid’in Amasya, Edirne ve İstanbul’da yaptırdığı külliyeler, bu şehirlerin Osmanlı kimliği kazanmasında önemli rol oynamıştır. Bugün Yunanistan sınırları içindeki Dimetoka şehrinde doğan Bayezid’in, Amasya’daki ilk külliyesi şehzadeler şehrine vurulan en esaslı Osmanlı mührüdür. Yeşilırmak nehrinin kıyısında kurulu olan külliyenin hoş bir yapım hikâyesi var. Büyük külliyeler sultanı Bayezid, Selçuklular devrinden beri önemli bir ilim ve kültür merkezi olan Amasya’da valilik yaptığı yıllarda hat hocası ve dostu Şeyh Hamdullah Efendi ile sohbetinde, tahta geçince Amasya’ya bir cami yaptırmak istediğini söyler ve yeri konusunda fikrini sorar. Hamdullah Efendi yayını eline alır ve gerip bırakır. Okun düştüğü yeri işaret ederek, “Burası uygundur” der. Bayezid tahta oturduğunda hocasına verdiği sözü yerine getirir. Hattat Şeyh Hamdullah da caminin ihtişamlı taç kapısı üzerindeki nefis kitabeyi yazar. Bir diğer rivayete göre de Amasyalılar Cem Sultan’ın mağlup edilmesi durumunda sultandan cami yaptırma sözü alır. Bayezid de tahta geçişinin bir yıl ardından külliyenin temellerini attırır.
Klâsik devrin ilk adımı
Büyük Külliyeler Devri’ni başlatan ilk eser, 1482- 1486 yılları arasında Sultan Bayezid’in oğlu Şehzade Ahmet gözetiminde inşa edilir. Mimar Şemseddin Ahmet’e yaptırılan külliye; cami, medrese, imaret, tabhane, muvakkithane, türbe ve şadırvandan müteşekkildir. Külliyenin merkezindeki cami, ters T plânlı (zaviyeli/ yan mekânlı) cami mimarisinin gelişmiş son örneklerindendir. Büyük bir kemerle ayrılan iki kare mekânla, doğu ve batı yanlarda üçer kubbeli yan odalardan oluşuyor. Orta mekânı sekizgen kasnaklar üzerine oturan iki büyük kubbe örtüyor. Caminin batı yönünde Sultaniye olarak da bilinen U plânlı medrese, doğusunda da L plânlı imaret ve misafirhane olarak hizmet veren tabhane konumlandırılmış.
Müzikli tedavinin yapıldığı külliye
Osmanlı’nın ikinci payitahtı Edirne’deki Bayezid Külliyesi, Amasya’dakinden iki yıl sonra 1488 yılında inşa edilmiş. O da bir nehir kıyısında kurulmuş. Mimarı, İstanbul Bayezid Külliyesi’nin yapımında da bulunan Mimar Hayreddin’dir. Yüzyıllar boyunca tıp öğrencileri yetiştirilen, hastalara şifa dağıtılan ve fakir fukaraya hizmet veren külliye, merkezindeki tek kubbeli camiyle birlikte çok sade. Mektep, medrese, han, hamam, köprü, tabhane, muvakkithane, değirmen, su deposu, gibi oldukça geniş bir yapılar topluluğundan oluşan külliyenin en önemli birimleri darüşşifa ve tıp medresesidir. Ruh hastalıklarına yönelik hizmet veren Darüşşifa’da hastalar, dönemin tıp bilgi ve ilaçlarının yanı sıra müzik ve su sesiyle tedavi edilmiş.
Şehrin dışında kalan külliye, bakımsızlık ve Tunca Nehri’nin taşkınları sonucunda perişan bir hale gelmişken, 2008- 2012 yılları arasında restore edilerek eski haline kavuşturuldu. Merkezdeki cami oldukça yalın bir görünüşe sahip olmasına karşın, tek kubbeli tipin anıtsal bir örneğidir. Külliyenin cami dışındaki bölümleri 1984 yılından beri Trakya Üniversitesi tarafından kullanılıyor. Darüşşifa, 1997 yılında Trakya Üniversitesi bünyesinde Sağlık Müzesi’ne dönüştürülmüş. Şifahane kısmı ise 2000’de Psikiyatri Tarihi Bölümü olarak düzenlenmiş.
İstanbul’un en eski özgün camisi
İstanbul’daki Bayezid Külliyesi, yedi tepeli şehrin üçüncü tepesinde yükseliyor. Orijinal yapısını koruyarak günümüze kadar gelen en eski İstanbul camisi olarak biliniyor. Bugünlerde restorasyonu yapılan caminin yapımına, Edirne’deki adaşından iki yıl sonra başlanmış ve beş yılda tamamlanmış. Mimarı konusunda ihtilaf var. Mimar Hayreddin ve Yakup Şah’ın, külliyenin inşasında bulunduğu ancak hangisinin mimarbaşı olduğu bilinmiyor. Külliye, şehrin geçirdiği değişikliklerden etkilenerek meydanın çeşitli köşelerinde dağınık yapılar haline gelmiş. Bu yüzden cami, medrese, kervansaray,hamam, imaret ve sıbyan mektebi gibi birimlerinin birbirleriyle bağlantısı kalmamış.
İstanbul’daki tek Selçuklu
Külliyenin merkezini oluşturan cami, Ayasofya’nın plân ve kubbe sistemiyle benzerlik gösteriyor. Ancak burada Ayasofya’dan farklı olarak ana mekânı geniş tutma çabası görülüyor. Merkezi kubbe iki yarım kubbeyle genişletilmiş, yan mekânlar da dörder küçük kubbeyle örtülmüş. Caminin yanlara doğru taşan tabhanelerinin köşelerinde ayrı birer mimari birim olarak minareler yükseliyor. Estetik değeri son derece yüksek olan bu minarelerden sağda bulunanı özgündür ve Selçuklu’dan Osmanlı’ya geçişin İstanbul’daki tek numunesidir.
İlk namaz sünneti terketmeyen sultandan
1500 yılında temeli atılan ve 1505 yılında tamamlanan Bayezid Camii’ndeki ilk namaz, tarih sayfalarına çok ilginç bir detayı da eklemiş. Sultan Bayezid, içinde meşhur alim ve vaiz Muhyiddin Mehmet Çelebi, Baba Yusuf Sivrihisarî gibi önemli şahsiyetlerin de bulunduğu cami cemaatine dönerek, ilk namazı kıldıracak olanın bulûğ çağından itibaren ikindi namazının sünnetini hiç terketmemiş biri olmasını ister. Uzun bir süre beklemesine rağmen kimse namaz kıldırmaya çıkmaz. Bunun üzerine kendisi imam olur.
Son külliyesinde medfun
Büyük külliyeler sultanı 2. Bayezid’in türbesi, İstanbul Bayezid Camii’nin kıble tarafındaki hazirede yer alıyor. Hattat ve bestekâr olan, Avnî mahlasıyla şiirler yazan Sultan 2. Bayazıt, dindar kişiliğiyle tanınıyor. Bu yüzden Bayezid-i Veli olarak da bilinir. Babası Fatih Sultan Mehmet ilme karşı ilgi duyduğu için oğlu Şehzade Bayezid’e iyi bir eğitim verdirmiş. Devrin en meşhur âlimlerinden ders aldırıp bütün İslam ilimlerini en iyi şekilde öğrenmesini sağlamış. 31 yıl tahtta kalan Sultan 2. Bayezid, oğullarından en kudretlisi olarak kabul ettiği Yavuz Sultan Selim’in ısrarlı hareketleri karşısında tahtından feragat etti ve doğduğu yer olan Dimetoka’ya giderken yolda vefat etti. Vefatı duyulunca en çok savaş yaptığı Mısır’da bile cenaze namazı kılındı. 62 yaşında vefat eden 2. Bayezid, oğlu Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırılan türbeye defnedildi.