Birbirini daha evvel hiç görmemiş iki çocuğu yan yana getirdiğinizde tanışmaları akabinde oyun kurup oynamaya başlamaları ortalama beş dakikayı geçmez. Çünkü daha henüz fıtratları bozulmamıştır. Yaratılışlarına, özlerine yabancılaşmamışlardır. Yani insanidirler. Bugün insanlar, gücü ele geçirip savaşarak iktidar olup itibar görmek mi? Yoksa barış ve huzur içinde bir yaşam sürmek mi? Gibi bir tercihle baş başa bırakılsalar eminim büyük bir çoğunluğu barış ve huzur içinde bir yaşam sürmeyi tercih eder. Çünkü öz'e, fıtrata, yaratılışa en yakın olan duygu; barış, huzur ve kardeşlikten yana sürdürülecek olan bir yaşam şeklidir.
Günümüzde üzerinde en çok konuşulan konulardan birisidir güç... Güçlü devletler, güçlü insanlar, güçlü holdinglerden bahsedilmektedir. Gücün doğru kullanılmadığında insanı fıtratından ne denli uzaklaştırdığı bilinmelidir. Bunu kavrayabilmek için öncelikle güçlü olanların güçsüzler üzerindeki tahakkümünü iyi analiz etmek gerekir. Gücü ele geçirene kadar demokrasi, insan hakları ve özgürlük gibi kavramları kullananlar güçlü olduklarında yine benzer kavramları kullanarak güçsüzleri ezdiklerine ve bu sayede güçlerine güç kattıklarına hep birlikte şahit olmaktayız. Oysa güç; adaleti, özgürlüğü, hukuku, barışı, insan haklarını ve demokrasiyi herkes için tesis etmek üzere kullanılmalıdır. Ne yazık ki daha henüz hem güçlü hem de adil olan bir devlete rastlamadık...
Günümüzde en bariz güçlülük belirtisi şüphesiz nükleer güçtür. Kullanıldığında masumların öleceği... Aslında kimde varsa lanetlenmelidir. İnsanların(milletlerin) canına, malına, namusuna ve yaşadığı topraklara karşı oluşan bir tehdit ve saldırı durumu hariç savaşmanın her türlüsü insani değildir. Şeytanidir... Bugün savaş çığırtkanlığı yapan insanları anlamak mümkün değil. Bu çığırtkanlık insan oluşa bir hakaret olarak algılanmalıdır.
KÜRTLERİN GELECEĞİ BİZ TÜRKLERİN ELİNDEDİR
Ülkemiz 20-30 yıldır topraklarından bölünerek ayrı bir yer talep edenlerin dağlarda verdikleri bir savaşa tanıklık etmektedir. Bu savaşı verenlere karşı TSK da doğal olarak silahla karşılık vermektedir. Dağlarda emperyalist bir ülkenin sırtından bağımsızlık savaşı verdiğini iddia edenlerin genel argümanlarıyla sırtına yaslandıkları emperyalist ülkenin argümanları aşağı yukarı aynıdır. Demokrasi, özgürlük ve insan hakları! Barışın, özgürlüğün, demokrasinin ağızlarda dolaştığı bir mücadele sahasında elde silahların olmasının mantıkla izahı mümkün değildir.
Burada üzerinde durulması gereken esas nokta hükümetlerin ve siyasi partilerin bir türlü meseleye yeni ve stratejik bir bakış açısı getirememiş olmalarıdır. Türk siyasi partilerinin özellikle MHP'nin bu anlamda Kürtleri de temsil etmesi beklenirdi. Liderlerinin meydanlarda sesi kısılana kadar bağıracağına bir iki kelime “Kürt kardeşlerimizi çok seviyoruz” demesi bu sürece çok büyük bir katkı sağlayabilirdi.
Yıllar önce İsmet Özel “Kürtlerin geleceği biz Türklerin elindedir” dediğinde birçok çevreler eleştirmiş ve Özel'i yadırgamışlardı. Bugün bu tespitin ne kadar yerinde ve doğru olduğunu görmekteyiz. Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında bir Türk-Kürt birlikteliği ve kardeşliği bilinci biz Türkler tarafından oluşturulmalıdır. Dönem dönem barış, demokrasi ve insan hakları adına birbirlerine uzatılan eller olmuştur ama bu eller bir türlü kavuşamamıştır. Türk Kürt kardeşliğiyle ilgili arzu edilen tabloyu şu şekilde sembolize edebiliriz. Türk bayrağıyla donatılan bir Türkiye haritası düşünün üstte Türkler tarafından Kürtçe olarak yazılmış olan “Biz Kürtleri severiz” sözü olsun.
Barışa ve huzura giden yolda böylesi bir tabloyu gerçekten ihtiyacımız vardır. Böyle bir tablonun oluşması adına sarf edilen gayretler ve üretilen projeler kardeşlik bilincini güçlendireceği gibi Kürtlerin illegal bir örgüt tarafından temsil edilmesinin de önünü tıkayacaktır.
ŞİMDİ KARDEŞLİK ZAMANI
Bitlisi'den bu yana darlıkta ve varlıkta her daim biz Türklerin yanında yer almış olan Kürtlerle olan kardeşliğimizi pekiştirmenin artık zamanı gelmiştir. Bu sonu gelmeyecekmiş gibi görünen sorunları birlik ve beraberlik duygularıyla bir bir aşabilmeliyiz. Kürt halkını da temsil edebilen, onlar için projeler üreten programlarıyla tüm ülkeyi kapsayan merkez partilere büyük işler düşmektedir. Bizim ülkemizde barış adına, özgürlükler adına gösterilen her türlü gelişmenin özellikle Kuzey Irak Kürtlerini de yakından etkileyeceği ve olumlu tesir edeceği göz ardı edilmemelidir. Yukarıda başlık olarak verdiğimiz Puşkin'in “kötü barış, iyi savaştan daha iyidir” sözü bu anlamda dikkate alınmalıdır. Üstelik biz barışın ötesinde kucaklaşıp kardeşleşmek istiyoruz.
Bizlere İstiklal Marşı'nı yazdıran ve cumhuriyeti kuran iradenin içerisinde yer alan Kürt kardeşlerimizle aramıza atılan bu nifak tohumlarını doğru ve aklıselim stratejilerle bir şekilde yok etmeliyiz. Bu kadar iç içe girdiğimiz, kız alıp verdiğimiz, okullarında çocuklarının birlikte oynadığı bu topraklarda şimdi daha özel bir hassasiyetle birbirimize kenetlenmeliyiz. Türk Kürt dostluğu vakıflarından tutun da her iki kesimin ortaklaşa çıkaracağı dergi ve gazete projelerine kadar her türlü birlik, beraberlik ve kardeşlik yolu denenmelidir. Topraklarımızdan bölünerek ayrı bir yer talep eden İllegal örgütlerin tüm çabaları ancak ve ancak birlik, beraberlik ve dayanışma bilincinin güçlenmesiyle sonuçsuz kalacağı bilinmelidir. İnsanlığımızı gerçekleştirmenin, öz'e, yaratılışa uygun hareket etmenin manası budur.
Burada başlatılacak olan bu kardeşlik ve dayanışma bilincinin sömürgeci devletlerin özellikle bu bölgedeki tüm dengelerini de sarsacağı iyi tahlil edilmelidir. Her gün gelen şehit haberlerinin yüreğimizi nasılda yaktığı ortadadır. Daha vahim sonuçlarla karşılaşmamak için yapılması gerekli olan tek şey emperyalist aktörlerin ısrarla bölme, parçalama, kamplara ayırarak birbirini kırdırma politikalarına karşın dayanışma ve kardeşlik projelerini devreye sokmaktır.
* Puşkin
** Öğretmen-Sen Teşkilatlanma Sekreteri