Sorunlarımızı ancak diyalog ve güven çözer

Siyasi iktidarın, Türkiye'nin biriken ve ağırlaşan temel sorunlarının ertelenemez çözümleri için farklı renkleri içinde barındıran geniş toplumsal desteğe olan ihtiyacı öncelikli öneme sahiptir

Cevat Öneş
Sorunlarımızı ancak diyalog ve güven çözer

1. yy'ın evrensel değerlerinin hedefleri doğrultusunda gelişim ile küreselleşmenin yarattığı siyasi, ekonomik, sosyokültürel sorunlar karşısında, alınabilecek tedbirlerin niteliği konusu, öncelikle ülkemizin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkeler bakımından önem kazanmaktadır.

Küresel gelişmelere paralel olarak, geniş Ortadoğu bölgesinde yaşanmakta olan/yaşanabilecek olaylar, Türkiye'mizin geleceğini de doğrudan/dolaylı etkileyebilecek şartları ortaya çıkarmaktadır. Öncelikle, ülkemizin iç ve dış dinamiklerinde etki yaratan, “Türkiye Vizyonu”nun şekillenmesi ve Türkiye'nin hedeflerine ulaşılabilirliğinde belirleyici olarak rol oynayabilecek konu ve sorunları şöyle özetleyebiliriz;

Irak bölgesel stratejik önemi ve sahip olduğu enerji kaynakları sebebiyle Bush yönetimi tarafından işgal edilmiştir. Irak'ın işgali ABD'ye tüm dünyada prestij kaybettirmiş ve ABD'nin demokratik liderlik vizyonu önemli darbeler almıştır. ABD silahlı güçlerinin Irak'tan çekilme süreci, 2008 seçimi ile muhtemel iktidar değişimine rağmen, ABD'nin Irak'a olan ilgisinde bir nitelik değişimini yaratmayacağını kesinlikle söyleyebiliriz. Bölgede ve Irakta ABD çıkarları korunurken, yeni bir söylemle imaj düzeltme çalışmalarının öncelik alabileceği belirtilebilir.

BİRLEŞİK IRAK'IN ÖNEMİ

Halen Irakta bölgesel Kürt yönetiminin şekillendirildiği ancak genelde tamamlanmamış bir federal yapı bulunmaktadır. ABD Senatosu'nun yüz üyesinden yetmişbeşinin oyu ile kabul edilen (yaptırım gücü olmayan), Irak'ta ırk ve mezhep bazında üç bölgeli federal sistemin kurulmasını öngören karar tasarısı Cumhuriyetçilerin karşı çıkmasına rağmen temel çerçevede müşterek bir yaklaşımın göstergesidir. Senato karar metnini kaleme alanlardan Demokrat senatör Joseph Biden ile Dış İlişkiler Konseyi'nin eski başkanı Leslie Gelb, 3 Ekim 2007 tarihli Washington Post'ta “Taksim değil, federalizm” başlıklı makalelerinde, “Federalizm görünürde çelişkili arzuları olan Iraklıların çoğunluğunu bir arada tutabilecek ve şu dönemde çeşitli grupların kendi kendilerini yönetmesine imkan verecek olan bir formüldür. Aynı zamanda, Irak'ta karşı karşıya bulunduğumuz seçeneğin ne olduğunu ortaya koyuyor; federalizme doğru yönetilir bir geçiş veya iç savaş yolu ile taksim” şeklinde, Demokrat iktidarın muhtemel Irak politikasının işaretlerini vermişlerdir.

Iraklı Şii, Arap, Kürt sözcülerin mahalli çıkarlar ve taktiksel sebeplerle karşı çıkmalarına rağmen, olayların mevcut durumdan geriye gitmeden, federal bir yapının şekillendireceği istikamette gelişme kaydedeceği kuvvetle muhtemeldir. Bu durum, Türkiye'nin de içinde bulunduğu bölge ülkeleriyle, ABD ilişkilerine yeni boyutlar kazandırması yönüyle önemi artmaktadır.

IRAK POLİTİKASI GÖZDEN GEÇİRİLMELİDİR

Türkiye'nin Irak'taki gelişmelere yaklaşımında, açıklık kazanmış politikaların bulunduğu söylenemez. Genellikle Kürtçülük sorunu ve PKK terörü ile endeksli tehdit algılamalarına dayanarak, Irak'taki Kürt unsurların yaratabileceği risk değerlendirmelerinin ön plana çıkarıldığı söylemlerle karşılaşılmaktadır.

Irak'ta Kürt realitesi fiilen ve hukuken bir gerçekliği ortaya çıkarmıştır. Iraklı Kürtlerin merkezi veya gevşek bir federal yapı içerisinde, anayasal konumlarına meşruiyet kazandıracakları zaman uzak gözükmemektedir. Türkiye'nin; Irak'ın iç dinamikleri, bölge ülkeleri, ABD ve AB ile olan ilişkilerinin verimliliği, Irak federal yapısının merkezi veya gevşek olma karakterinde etki yaratabilecek önemdedir. Kerkük'ün statüsü, Türkmenlerin hakları konusu da söz konusu ilişkilerden alınabilecek sonuçlarla bağlantılı olacaktır.

Federal yapı dışında parçalanan Irak'ın, bölge ve Türkiye için risklere açık bir bölgeyi ortaya çıkacağı görülebilmektedir. Keza, öncelikle kendi iradesi ile Kürtçülük sorununu çözemeyen bir Türkiye için, Irak'taki Kürt siyasi hareketinin gelişimi ve Türkiye ile olan bağlantıları da yeni riskleri davet edebilecektir.

AB sürecinde demokratik yapısını güçlendiren temel sorunların çözümüne kilitlenen bir Türkiye için Iraklı Kürtler, yeni bölgesel ve küresel açılım kapılarından biri olma fırsatını da ortaya çıkarabilecektir.

Her konuda olduğu gibi, bu konuda da siyaset üretimi, münferit olaylara, beyanlara, iç politik değerlendirmelerin dar çerçeveli risk tanımlamalarına göre değil, Türkiye'nin bütünsel sorunlarının ve Türkiye vizyonun hedefleri ile uyumlu yeni açılımlarla, sorunlarının çözümünü, barış şartlarını gerçekleştirici koşulların yaratılmasında öncü rol oynanmasını zorunlu kılmaktadır.

Türkiye'nin, Irak ve bölge ile bağlantılı olarak silahlı güç kullanım şartlarının, kurumsal katılımlarla oluşturulacak siyasi irade ve TBMM'si tarafından hassasiyetle değerlendirileceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır. Ancak temel sorunlarını henüz çözemeyen bir Türkiye'nin bölgenin sıcak bataklığına çekilebilme senaryolarına karşı göstereceği duyarlılık için yeterli birikime sahip olduğu bilinmektedir.

ABD'nin İran'a yönelik tehdit algılaması ve bu konudaki gelişmeler, Irak'tan daha büyük bir riski, bölgemiz için, Türkiye için ortaya çıkarabilecektir. Türkiye; İran'ın nükleer gücünün silaha dönüştürülmesine karşı çıkarken, ABD-İsrail stratejik işbirliğinin yaratabileceği oldu-bittiler karşısında, Türkiye ve bölge çıkarlarının, barış şartlarının korunmasında da, Irak'ta olduğu gibi yapıcı roller üstlenme durumundadır. Filistin sorunu, İsrail ve Suriye ile olan ilişkiler de, Türkiye'nin geliştirilmekte olan stratejik derinlik politikaları içerisinde önemli yerlerini korumaktadırlar.

Çizilmeye çalışılan, küresel ve bölgesel gelişmeler içerisinde Türkiye'nin yeni çerçevesi, şüphesiz ülkemizin imkan ve kabiliyetlerini, topyekün potansiyelinin kullanılabilirliği ve yönetilebilirliği sorununa da işaret etmektedir.

TÜRKİYE VİZYONU İÇİN

Bu konuda yapılabilecek bazı önemli tespitler dikkate alındığında; gelişmekte olan bir ülke olma görünümüne rağmen, Anadolu'muzun kültürel zenginliği, evrensel-çağdaş-muasır medeniyetler yaratılabilmesinin olması zorunlu altyapılarına sahip olunduğunu göstermektedir.

Emperyalist güçlerin Osmanlı'yı parçalama ve Ortadoğu'yu yeniden şekillendirme gayretleri sürecinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin “muasır medeniyetin üstüne çıkma hedefi”, Büyük Atatürk'ün çizdiği “Türkiye Vizyonu”nu da belirlemiştir.

Cumhuriyet'imizin nitelikleri olan; “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olma kriterleri, evrensel-çağdaş değerleri, bilimi özümseme yönüyle, gelişimci-değişimci bir yapıya sahiptir. Evrensel değerler kavramlarının yarattığı “zihniyet” ile “kurumsal” yapıların oluşturulması ve politika üretimi, “siyaset-birey”, “siyaset-toplum”, “siyaset-devlet” ilişkilerinin vazgeçilmez temel koşullarındandır.

22 Temmuz 2007 seçimleri ile oluşan TBMM'si, milletimizin farlılıklarının zenginliğini ve milli iradeyi yansıtması yönüyle Türkiye Vizyonu hedeflerinde geliştirilebilir yeni bir süreci başlatmıştır. Türkiye'nin zengin ve güçlü potansiyelinin ortaya çıkarılabilmesi ve yönetilebilmesi için dar çıkar mücadelelerinin ( ideolojik-siyasi-ekonomik-kültürel-cemaatçi...) üstüne çıkan bir yönetim anlayışının geliştirilmesi gerekmektedir.

AB müzakere süreci; evrensel değerlerle, ulus üstü kurumsal yapılarla, ulusal çıkarlarımızı entegre eden ve güçlendiren bir dinamik yapının, sürekliliğe sahip, kararlı çalışmalarla değerlendirilebilmelidir. “AB Vizyonu” ve AB'nin genişleme politikaları içinde Türkiye'nin oynayabileceği rollere açıklık kazandırılması da Türkiye Vizyonu ile uyumlu çalışmalar içinde öncelikle yer almaktadır.

301 KALDIRILMALIDIR

Toplumumuzu rahatsız eden 301 tartışmalarını ve istismarını sonlandırıcı yasal değişiklik, Hrant Dink vakası ve benzeri olayları yaratabilen atmosfer ve unsurların ortadan kaldırılması, Vakıflar Kanunu gibi vatandaşlarımız arasında eşitliği sağlayıcı gelişmelerde gösterilecek kararlılık ve ivedilikle atılacak adımlar AB sürecine ivme kazandırırken, sosyal-kültürel bütünleşmeyi geliştiren şartların yaratılabilmesi yönleri ile önem kazanmaktadır.

Türban, laiklik tartışmalarının, evrensel-çağdaş-hukukun üstünlüğü değerleri çerçevesinde çözümünü, toplumumuz acil bir ihtiyaç olarak görmektedir. Devlet, din ayrımının çağdaş sınırlarının çizilmesini ve eğitimin temel hak ve özgürlüklerden olduğunu benimseyen büyük toplumsal çoğunluk, TBMM'nin kronikleşmiş olan sorunu çözebileceğine güven duymak istemektedir. Türbanın simge olarak ideolojik amaçla kullanılmasından ve kıyafetin, başörtüsünün baskı unsuru olarak kullanılabileceğinden rahatsızlık duyan kesimlerin endişelerine karşı da duyarlılık gösterebilmeliyiz, göstermek zorundayız. Türkiye demokratları ve Müslümanları, müşterek demokrat kimliği üzerinde türbanın bireysel tercih, din ve vicdan özgürlüğünün parçası olduğu hususunda görüş oluşturarak yeni bir sayfayı açabilmelidirler.

Siyasi iktidarın, Türkiye'nin biriken ve ağırlaşan temel sorunlarının ertelenemez çözümleri için farklı renkleri içinde barındıran geniş toplumsal desteğe olan ihtiyacı öncelikli öneme sahiptir. Bu konuda farklı vasatlar, farklı derecelerde yaşanmakta olan “güven” sorununu çözümleyici çalışmalara her kademede özen gösterilmesi hususuna vurgu yapılmasında yarar görülmektedir.

DTP'YE DÜŞEN SORUMLULUKLAR

Yeniden tırmanan terör karşısında, sorumluluk duyan herkesin, tüm önyargılardan arınarak, yeni değerlendirmeler yapmasına ihtiyaç vardır. Barış için, silahların susturulması için toplumsal talebin tüm yurt sathında arttığı bir süreçte, PKK'nın silahlı eylemlerinin tırmandırılışı, sorunun çözüm projelerinin oluşturulmasını ve uygulamaya geçirilmesini geri plana atmamalıdır.

Amaç, günümüzde parçalanma süreci yaşayan, farklı güçler tarafından kullanılabilen ve politik kart olarak elde bulundurulan bazı silahlı grupların marjinalize edilebilmesi ve sorunla ilgili hak taleplerine şeffaflık kazandırılması olmalıdır.

Söz konusu gelişmelerde; kurumsal siyasi iradeye, kurumlara, kanaat önderlerine ve DTP'ye tarihi roller düşmektedir. DTP, seçmenlerinin meşru temsilcisi olarak, tarihi rolünün önemine müdrik olarak, silahlı eylemlerin tırmandırılışının perde arkasını görebilmeli ve hak taleplerinde, silahı pazarlık konusu olarak kullanmak isteyenlere karşı, politik duruşunu netleştirerek, silahların susturulması koşullarını yaratıcı girişimlerine içtenlikle ağırlık verebilmelidir.

DTP; Kürtçülük meselesinin çözümünde; bütünü temsil eden bir örgüt durumunda olmamasına rağmen, Türkiye Kürtleri siyasi hareketinin legal siyasi partisi oluşu, silahlı gruplarla olabilen bağlantıları, uluslararası platformlarda gördüğü ilgi sebebiyle önem kazanmakta ve çözüm projelerinde yer alması gereken bir konuma sahiptir. DTP'nin çözüm sürecinde, kazanmış olduğu temsil gücünü, Türkiye partisi olarak, proje üretiminde, diyalog geliştirilmesinde, güven unsurunun oluşumunda kullanabilmesi durumunda, önemli engellerin aşılmasında, yapıcı roller üstlenebilir.

DTP BARIŞA KATKI YAPMALI

DTP hukuken kazandığı meşruiyetini, toplum vicdanında da kazanamaması durumunda, Türkiye partisi olma hedefini kaybederek, kullanabileceği tarihi fırsatları heba edecek ve güvenlik sorununun bir parçası olarak yok olma sürecine girecektir.

22 Temmuz 2007 seçiminde Kürt kimliğini benimseyen vatandaşlarımızın AK Parti'ye olan yönelişinde bir çok faktöre işaret edilirken, seçmenin taleplerini gerçekleştirebilecek farklı siyasi partileri de deneme kararlılığı içinde olduğu tespitini de yapabiliriz. Silahlı örgüt baskısından ve sorunlarının çözümlerine cevap veremeyen siyasi çevrelerden uzaklaşma eğilimi, demokratik süreçlerin güçlendirilmesi yönüyle de önemli bir gelişmedir. Münferit olayların ve söylemlerin tetikleyerek şekillendirdiği koşullar tuzağına düşmeden, sorunun ve terör belasının çözümlerine kilitlenmiş bir duruş içinde olunmasını, gelişen koşullar zorunlu kılmaktadır.

1920'lerin şartları ve dünya koşullarında ırk, din, mezhep gibi farklılıkları bütünleştirerek, eşitlik içinde zenginlik yaratan ve çağdaş hedefleri ile cumhuriyetini kuran Türkiye, Büyük Atatürk'ün direktifi olan muasır medeniyet hedefleri ve evrensel değerlerle şekillendirilecek yeni anayasası ile kronikleşen sorunlarını, çözebilme iradesini oluşturabilme, uygulama kararlılığını gösterebilme imkanlarını kullanabilmelidir.

Yeni anayasayı yaratma sürecinin doğru yönetimi, katılımcılığı, çoğulculuğu ve geniş toplumsal desteğin alınması ilkesinin her sorunun çözümünde kullanımı, çağdaş-demokratik bir sistemin hukuki-moral değerlerini yükselten değişikliklerin süratle yapılması ve gelişme dinamiğinin ertelenemez temel unsuru olan ekonomik büyüme koşullarına süreklilik kazandırabilecek uygulamalardaki kararlılık, yaşanmakta olan sürecin ivedilik kazanan ihtiyaçlarına işaret etmektedir.

* Emekli MİT Müsteşar Yardımcısı