T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Uygarlıklar mı çatışacak, hayır ile şer mi?

Eskiden, savaşlar, çatışmalar başladıktan sonra resmen ilân edilirdi, şimdi savaş ilân ediliyor ve insanlık gerçek çatışma beklentisiyle büyük bir gerilime itiliyor; bu, savaşta üstünlüğü sağlamanın bir yöntemi... Sıcak buluşma olana kadar oluşturulan cepheler savaşın kendisi kadar önemli günümüz dünyasında. Karşınıza geçtiğinde yok etmeniz gerekecek kitleleri yanınıza aldığınızda, yalnızca 'düşmanı' ittifaklarından kopararak tecrit etmiş olmuyorsunuz, aynı zamanda muazzam mâliyetli bir savaşı daha ucuza getiriyorsunuz...

ABD'nin 11 Eylül sonrasında ilân ettiği, NATO'yu ve BM Güvenlik Konseyi'ni de işin içine kattığı 'savaş', 11 Eylül öncesinin dengelerini daha şimdiden yerle bir etmiş bulunuyor. Bazılarını "Bush savaşta başarısız olmaktan korkuyor" yanlışlığına sevk eden, ABD'nin, 3. binyılın bu ilk savaşında, 'post-modern' bir yaklaşımla, savaşı, sıcak çatışmaya girmeksizin kazanma arzusudur... Savaşa girmekle elde edilecek en iyi sonucu savaşa girmeksizin almak daha akıllıca bir yöntem değil mi sizce de? ABD, muazzam askerî gücü ve oluşturduğu ittifaklarla, 'teröre karşı' olduğunu açıkladığı savaşı, tek bir askerinin burnunu kanatmadan kazanabilir.

19. yüzyılın dünya düzeni 'güç dengesi' (balance of power) üzerine oturuyordu. Düzen, yüzyıl sonunda başlayan değişimlerin zorladığı bir savaş ve ardından sistemi oluşturan imparatorlukların çökmesiyle çözüldü. O dönemin en sonuç alıcı yöntemi, 'gunboat diplomacy' (savaş gemisi diplomasisi) diye bilinirdi; hizaya getirilmek istenen ülkeye savaş gemileri göndermekten ibaret basit bir yöntemdi bu. Yöntemin, bir çok uluslararası ihtilâfın güç kullanmaksızın çözümünde bayağı etkili olduğu biliniyor.

11 Eylül günü uğursuz bir terör eylemiyle can evinden vurulan ABD, o günden beri izlediği savaş politikasına biraz yakından bakıldığında, 19. yüzyılın korku salarak sonuç alma diplomasi yöntemini benimsemişe benziyor. O yöntem sıcak savaşı bütünüyle imkânsız kılmaz; tersine, tıpkı 19. yüzyılın 'gunboat diplomacy' yönteminin sökmediği durumlarda savaşın kaçınılmaz hale gelmesi gibi, şimdiki gerilim de, sadece korku salmakla sonuç alınamazsa savaşa yol açabilir elbette. Yöntemin başarılı olması için, uygulayan devletin veya ittifakın savaşı göze aldığını belli etmesi de gerekiyor zaten...

Bu girişi, daha önce hafife aldığım 'masabaşı stratejistleri'ne öykündüğüm için yapmış değilim. Yöntem, eğer başarılı olursa, savaşı ilân eden ittifakın başkomutanı George W. Bush'un, "On yıl kadar sürecek" beklentisine uygun bir gelişmeyi başlatacaktır. Amerika'nın liderliğindeki ittifakın varlığı, tıpkı açığa demirlemiş savaş gemileri gibi, tehdit edilen ülkeleri istenileni yapmaya, talep edileni vermeye sevk edebilir. Benzer bir örtülü güç kullanımını, biz de, yakın geçmişin ünlü süreciyle birlikte yaşamadık mı?

Stratejik bakış, ABD'nin dünyaya vermek istediği yeni düzenin ne olacağı üzerinde yoğunlaşmayı da gerektiriyor. ABD, kurduğu ittifakları ve gücünü nasıl bir amaç için kullanacak? Bazılarımızın hiç de haksız sayılmayacak bir tedirginliğe kapıldıkları gibi, belli bir inanç sistemini yeryüzünden silmeye veya 'Batılı olmayan' toplumları sindirmeye, herkesin hak ve özgürlüklerini tırpanlamaya varacak sürekli bir baskı ortamı da 'öngörülebilir' bir hedeftir; geçmişte işbirliği yaptığı, dünyanın her köşesinde, devletlerle bağımlı veya bağımsız, bir çoğu teröre de bulaşmış unsurları ortadan kaldırmak da... Susurluk'ta ortaya saçılan pislikler, Türkiye'ye, 'kendini temizleme' fırsatı sunmuştu; 11 Eylül'de yaşadığı şok, ABD'yi de titretip kendine getirebilir ve global anlamda bir temizliği düşündürebilir...

Dünyanın şimdiye kadar gördüğü en büyük askerî gücü temsil eden ABD tam bir dönüm noktasında: Ya, bazı çevrelerin ve İsrail gibi müttefiklerinin kendisinden beklediği gibi davranıp bir 'global 28 Şubat' uygulaması başlatacak, ya da Susurluk'ta bizleri umutlandıran 'bağırsaklarını temizleme' operasyonunu global anlamda yaşatacak... Biri, sonu karanlık ve ürkütücü bir 'savaş dönemi', diğeri ise dünyayı yaşanılır kılacak uzun süreli bir 'barış dönemi' demek...

Hayır ile şer, iyi ile kötü, Habil ile Kabil türü bir çatışma söz konusu; ABD yönetimi, içinde sürdüğü fark edilen bu çatışmalı tartışmadan nasıl bir misyon benimseyerek çıkacak acaba?


28 Eylül 2001
Cuma
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED