T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Siyaset ve hafıza

Sorunların çözümleri, o sorunların nedenlerini doğru saptamakla mümkündür. Bugün ülke çifte sorun yaşıyor: Siyasi merkeziyetçiliğin yarattığı ''siyasi ve idari başıbozukluk'', bu bozukluğu derleyecek, köklü reformları gerçekleştirecek ''siyasi taşıyıcı yokluğu''.

Ancak bu sorunlar, bugün birer sonuç olarak karşımızda.

Ülkenin yapısal meseleleri, yerleşik devlet geleneği, güdük modernite anlayışı bir yana bırakılacak olursa, bu sorunları konjonktürel olarak tetikleyen 1980'lerle başlamış büyük ''toplumsal değişim dalgası'' ve bu dalganın sistem tarafından reddedilmesi olmuştur.

Devlet tekelindeki ret politikaları ilk darbeyi merkez siyasi partilere vurdu. Yeni toplumsal ve ekonomik talepler, siyasetin yapılma biçimine yöneltilen eleştiriler siyaset mekanizmasının tekelindeki ''rant sahası''nı tehdit edince merkez sağ ve sol siyasal partiler kendi içlerine kapandılar. Temsil ve örgüt bazında yenilenme yerine, marjında yer aldıkları devlet çemberinin içine doğru çekilmeyi tercih ettiler.

Değişim ve dönüşüme yönelik politika üretimi tamamen zaafa uğradı. Parti söylemleri ''kimliksizleşen parti yapıları''yla, ''politikaları''yla ve ''kapalı bir siyasal ve ekonomik rant sistemi''yle özdeş algılanmaya başlandı. Türkiye uzunca bir süre bu gerçeği görmek ve kabul etmek istemedi.

18 Nisan- seçimleri bir milat olarak kabul edildi.

Oysa bu seçimlerde ortaya çıkan tablo netti:

Merkez partilerin egemen olduğu Batı, milliyetçi hareketin ve İslami temsilin hakim olduğu Orta Anadolu, HADEP'in önderliğindeki Güneydoğu, hatta Doğu şeklinde üç paralel Türkiye'ye işaret ediyordu. 1990'ların başında hız kazanan toplumsal kutuplaşmanın artık lokalize olmaya, bölgeselleşmeye yüz tuttuğunu ifade ediyordu.

Seçimler devletletin siyaset üzerindeki tahakkümünü hiçbir şekilde değiştirmemiş, tersine pekiştirecek bir yelpaze üretmişti. 5 partiden ikisi cezalı olmayı sürdürmüş, ANAP küçülmüş, toplumsal tepkinin ve yaşanan krizlerin meyvesi olan iki siyasi parti, DSP ve MHP seçimlerin galibi olmuştu. Hükümet onlara kalmış, tek hükümet alternatifi siyaseti biraz daha örselemiş, iktidar, kendilerine biçilen rolü oynamakla yetinmek zorunda kalmıştı. Ve ülke kendisini bugünlere ulaştıracak gemiye binmişti. Değişen toplumu; talepleri çeşitlenen, farklılaşan bir bünyeyi, rant politikalarıyla geleceğini tüketen bir ekonomiyi eski araçlarla idare etmeye kalkmanın sonucu bugün karşımızda:

Toplumda kaos, siyasette istikrarsızlık, ekonomide iflas...

Bugün Türkiye siyasetin, düşüncenin ve toplumsalın "sıfır noktası''nda hiçbir şey üretemez halde. Zaman zaman toplumsal tepkilerin yükselmesine bakıp, bu tepkilerden ''siyaset'' e ilişkin sonuç çıkarmaya kalkmak da çok anlamalı değil. Zira bu tepkiler örgütsüz, amaçsız, hatla sonuçsuz kalıyor. Hatta sıkça siyasetin sıfır noktasını besliyorlar. Öylesine ki, devletçi siyasetin toplumu imha harekatı, toplumun siyaseti imha operasyonu haline dönüşebiliyor...

Siyasetle ve toplumdaki sıfır noktası aslında ciddi bir gelişmenin ipuçlarını taşıyor. Bu gelişme ''siyasi merkezin dünden daha hızlı bir şekilde erimesi ve boşalması''dır.

Dünyadaki yeni denklem ve AB tartışmaları, bu gerçeklerle birlikte ele alınırsa anlamlı hale gelir...

Görünen köy kılavuz istemez.

Türkiye gibi bir ülkede merkez partilerin dirilmesi istikrarın olmazsa olmaz koşuludur.

Bu dirilişin tek yöntemi vardır: Toplumsal değişimi önce görmek, ardından da yönetmek...



24 Mart 2002
Pazar
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED