AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
"İstanbul İl Çevre Müdürlüğü" niçin görevini ihlâl ediyor?

12 Temmuz 2003 tarihli "Bu bir suç duyurusudur" başlıklı yazımda, "suça ortak olmayanların, suçta dahli bulunmayanların ancak ciddiye alabilecekleri bir suçu duyurmaya çalışacağımı" söylemiştim.

Suç bir ses saldırısıydı, gürültü kirliliğiydi, gürültü terörüyle vatandaşın sükûnet hakkını ihlâl idi; suçu işleyenler ise Boğazın Ortaköy yakasından karşı yakasına (Kuzguncuk, Beylerbeyi, Küplüce, Havuzbaşı, Bahçelievler, Güzeltepe, Çengelköy-Kuleli, Emek, Vaniköy yönüne) saygısızca ses saldırısında bulunan LAİLA ve REİNA adlı iş-eğlence yerleri...

Sonuçta ne oldu?!?

Yüzlerce destek mesajı geldi, bu konuda yazmaya devam edilmesi, pes edilmemesi istendi. Buna karşın bazı tecrübeli mağdurlar da kendi müracaatlarının hiçbir işe yaramadığından, dilekçe yazmadık yer bırakmamalarına rağmen devletin yetkili kurumlarının birşey yapamadıklarından, "devlet böylesine acz içinde iken", vatandaşın şikayetlerinin ya da bir iki köşe yazısının bir faydası olamayacağından dem vurdular.

Bir hafta kadar sesleri kısılınca içten içe ümide kapılmadım dersem doğruyu söylememiş olurum. Üstelik ses saldırısına maruz kalan mahallelerin muhtarlarının 26 Temmuz 2003 tarihinde Beylerbeyi Polis-Evi'nde bir toplantı tertib edip 300.000 kişi adına şikayetlerini İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'a ilettiklerini öğrenince ümidim iyice arttı. "Devlet başa, kuzgun leşe" denir ya, galiba devlet başa geliyordu.

Bu arada "Boğaziçi Çengelköy" gazetesi Ağustos sayısında bu meseleyi "Görevliler uyuyor (mu?)" başlığıyla manşete taşıyıp haber de yaptı. Muhtarlarımızın Emniyet Müdüründen aldıkları cevap, "Bu hususta kendilerine daha önce çok sayıda şikayet yapıldığı, ancak bu konuda tek yetkili kurumun İstanbul İl Çevre Müdürlüğü olduğu" şeklinde imiş... Bu cevaptan anlıyoruz ki Emniyet Müdürlüğü'nün eli-kolu bağlı.. Nitekim ses terörünün sorumluları yavaş yavaş gemi azıya almakta gecikmediler. Şimdi İstanbul Boğazını yine ses terörüne bulamaya devam ediyorlar. Hele hele son iki haftadır, Boğaz boğazına kadar gürültüyle dolu bir halde hırıltılar çıkarmakta.

Okurlarımızdan kanunî mevzuâtı bilen birçok kimseden bilgi desteği de geldiğini belirtmeliyim. Çengelköy gazetesinde de bu konuda gerekli bilgiler yer alıyor... Ben bu vesileyle aldığım iletilerden bir tanesini aktarayım:

— "Gürültüyle ilgili olarak, ayrıntılı bir yönetmelik mevcuttur. Buna göre, dış ortama verilebilecek azamî gürültü ölçüsü 90 desibel (dB) dir. (Sokaktaki normal gürültü 50-70 dB civarındadır.) İç ortam için sınır yoktur. Sadece, ortamda görülebilir bir yere "Buradaki ses düzeyi sağırlık yapabilir" uyarısının yazılması yeterlidir. Gürültüyü ölçme görevi İl Çevre Müdürlüğü'nün (Valilik), cezayı infaz ise Belediye'nin görevidir. İşyerinin 90 desibeli aşması, uyarıya rağmen bunu sürdürmesi sonrasında mümkün olan yaptırım, önce 6 milyar TL civarında para cezası, müteakiben de iş yerini kapatmadır. Ancak genellikle 'uyarı' ve nadiren de 'para cezası' ile yetinilmektedir."

Dolayısıyla bu suçu resmen tesbit edip gerekli işlemleri yapmak İstanbul İl Çevre Müdürlüğü'nün uhdesinde... Hiyerarşinin son mesul ve mercii ise İstanbul Valiliği... O halde İstanbul Valisini ve İstanbul İl Çevre Müdürünü vazifelerini îfaya davet ediyoruz. Vali'nin ve İl Çevre Müdürü'nün devletin acz içinde görünmesine, vatandaşın şikayetlerinin tahfifle geçiştirilmesine, hepsinden önemlisi şaibe kokularının yükselmesine izin vermemeleri mesuliyetleri icabıdır.

Vazifelerini yaptıklarını ve fakat şu veya bu sebepten ötürü ses terörünün önleyemediklerini iddia ediyorlarsa, kamuoyuna bir açıklama borçlular demektir. Çünkü mesele birkaç yüz kişi sabaha kadar tepinecek diye 300.000 kişinin mağdur edilmesiyle sınırlı değil! Mesele, devletin seyirci kalması ve azciyet görünümü vermesi.

Evet bir açıklama bekliyoruz: Bu yasal bir acziyet mi, irade acziyeti mi, idare acziyeti mi?

Acziyet yasal boşluklardan kaynaklanıyorsa tedbir alınsın; yok yasalar yeterli de yasayı tatbik edecek irade gösterilemiyorsa devlet 'devlet' olup iradesini göstersin; şayet devletin iradesini temsil eden idarecilerde bir sorun varsa, idareciler değiştirilip devleti temsil kabiliyet ve azmi olan memurlar işbaşına getirilsin! (Bu arada Hükümet'in mesuliyetini unutmamak lazım. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış bir Başbakan'ın Boğaziçini gürültüye bulayan bu ses terörüne kayıtsız kalacağını sanmıyoruz.)

Bir düşünsenize, bu mahallelerin halkı yüzlerce kayık ve motorla Boğaza açılsa ve gecenin 2'sinde, 3'ünde ellerinde davul zurnayla Ortaköy önlerinde şarkılar söyleyip eğlenmeye başlasa, halimiz nice olur?!?

Hiç kimse tereddüt etmesin ki bu bir kabus olur. Hal böyleyken Vali'nin ve İl Çevre Müdürü'nün bu gürültü kirliliğini önlemelerini, vatandaşın mağduriyetine son vermelerini bekliyoruz.

Gecikmiş adalet 'adalet' değildir! O halde bir an evvel devlet başa, kuzgun leşe!


23 Ağustos 2003
Cumartesi
 
DÜCANE CÜNDİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED