AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Yenilmiş bir halk olmak

İsrail hükümet yetkililerinden birinin Yol Haritası'na ilişkin yaptığı yorum çok ilginç: Filistinliler'in nihayet yenilmiş bir halk olduklarını kabul etmeleri Yol Haritası'na giden yolu açtı.

Bu Yol Haritası yorumunun İsrail açısından anlamı bir yana adeta son yüzyılın Ortadoğu tarihinin bir taraf açısından nasıl okunduğu da gösterir. Ortadoğu'nun yaşadığı travma da belki burada yatıyor: Bir yanda insani, tarihi, ulusal haklar diğer tarafta yenilmişliğin doğurduğu sonuçlar.

Yol Haritası'na giden yolun Filistinliler'in yenilmiş bir halk olduklarını kabul etmelerine baglayan bir yorum kadar kışkırtıcı, aşağılayıcı ve bir o kadar taraflardan birinin ötekine bakışını yansıtan cümle az bulunur. Yenilginin, galibiyetin gerçekte fiziki boyutu kadar psikolojik boyutunun olduğu ve sonucu bunun belirlediğini deşifre etmekte İsrailli bakan.

Bu anlamda tüm zalimliğine, işlediği cinayetlerine rağmen İsrail işgalinin Filistinliler'de yenilmişlik duygusunu yerleştiremediğini hatta Filistinliler'in mücadeleyi hiç de bu boyutta algılamadıklarının itirafıdır. Yaşanan ağır şartlara rağmen kültürel ve aidiyet olarak 'ben idraki'inin sağlamlığı direnişe müthiş bir motivasyon katmıştır.

Filistinliler özelinde Ortadoğu'ya/İslam dünyasına yenilmiş halk gözüyle bakan sömürgeci yaklaşım hiç de yeni değildir. Sömürgecilerin Batı-dışı toplumlara ilkel, geri, barbar gözüyle hatta oryantalistlerin egzotik doğuyu feminenleştiren yaklaşımı hayli aşagılayıcıdır. Ancak İslam dünyası özel de Ortadoğuyla olan ilişkileri bu klasik sömürgeci ve oryantalist bakıştan ayrılır. Osmanlı'yla hesaplaşmanın bu oryantalist çerçeveye sığdırılamayan farklı düzlemde yürütülen bir boyutu var. Bu yenmek ve yenilmek düzleminde ortaya çıkan bir ilişki biçimidir. Osmanlı ve ondan sonraki Ortadoğu herhangi bir egzotik doğuya ait coğrafya parçası olmaktan başka anlamları vardır Batılılar için. Galip geldiğinin ve karşısındakinin de yenildiğinin ispatlanması gereken bir ilişki biçimidir bu.

Yenmek ve yenilmek birbirinin rakibi, alternatif olabilecek güçler arasındadır. Bu nedenle feminenleştirilmiş, edilgen Doğu'yu işgal ederken medeniyet götürme misyonuyla ilişki kuran, meşrulaştıran Batılı sömürgeciliğin İslam coğrafyasına bakışı aynı düzlemde değildir. Ortadoğu Batılı güçler için uzun süre, mutlaka galip gelinmesi gereken ve çok değişik düzlemlerde saf dışı bırakması gereken bir rakip gözüyle baktı. Yenen ve yenilen düzleminde kurulmuş bir ilişki söz konusu.

Askeri anlamda galibiyetin, mücadelenin sadece bir boyutu olduğunun farkında Batılılar. Sorun mücadelenin bu boyutuna Ortadoğulular'ın farkında olup olmadıklarında yatıyor.

Stratejik dışavurum

11 Eylül sonrası Amerika'nın terörle mücadele adına yürüttükleri küresel terörün boyutları bu algının son örneği. İslam dünyası askeri olarak yenilmiş ancak George W. Bush'un gözünde, Batı uygarlığının hayat tarzını hâlâ tehdit etmektedir. Terörle mücadele adına, hayat tarzı gibi tümüyle kültürel ve sosyal kriterlerle değerlendirilecek boyutu kapsam içine alan bir mücadele vurgusu, derinlerde yatan bu yenme, alt etme duygusunun stratejik dışavurumudur.

Batılı güçler hâlâ Ortadoğu'yu yendiklerinden emin değiller.

İslam dünyası bu zamana kadar büyük ölçüde yenilmişlik duygusun içselleştirmemişti. Daha doğrusu görünür plandaki yenilgilerinin kısmi olduğunun bilincini korudu. Değerler sistemine yönelik büyük ölçüde güven duygusu hakimdi. Kendi medeniyet havzasının değerlerinin üstülüğüne güveniyor bu güvenle kısmi gerilemeleri geçici gözüyle bakıyor, yenilgiyi içselleştirerek ontolojik bir sorun haline getirmiyordu. Belki de bu cografyanın, modernliğin teslim alamadığı tek kültür havzası olmasının gerekçesi burada yatıyordu. Batıcı seçkinler hariç tutulursa İslam dünyasının büyük kısmı için bu özgüven hâlâ geçerlidir.

Ne var ki, 11 Eylül ve arkasından gelen küresel kampanyanın sadece askeri ve güvenlik sorununu aşan, İslam dünyasının değerler sistemini deforme etmeye yönelik operasyonun nasıl bir sonuç doğuracağı belli değil. Sorun, Batı'nın İslam dünyasıyla yenmek-yenilmek düzleminde kurduğu ilişkinin bu boyutunun, Müslüman kitlelerin, aydınların, okumuşların farkında olup olmadıklarında.

İsrail'in çok daha alt düzlemde vurguladığı 'Filistinliler'in yenilgiyi kabullenmeleri' olgusunun temenniyi aşan boyutu var mı? En azından kimi seküler, batıcı önderlik düzeyinde bir karşılığı olduğu da muhakkak.

Ancak İsrail'in yenen taraf olmayı içselleştirecek tarihsel, kültürel olgunluğa sahip olup olmadığı ise çatışmanın temelini oluşturuyor.


26 Haziran 2003
Perşembe
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED